Asi gençlik sembolü: James Dean

Büyük Hollywood efsanesi James Dean’i anlatan “Life” gösterime girdi.

Sungu Çapan

Antalya Film Festivali’nin sonuna yaklaştığımız şu günlerde sinemalarda gösterime giren filmler arasında dikkati çeken “Life”, 1955’te daha 24’ündeyken arabasıyla yaptığı kaza sonucundaki (intiharımsı) ölümü ve sadece 3 filmiyle efsaneleşerek sinema tarihine geçmiş, 20. yy. popüler kültürünün idollerinden James Dean’in (1931- 1955) kısa yaşamını konu edinen, dokunaklı bir biyografik film denemesi.

 

Genç kızların sevgilisi

1950’li yılların başında tiyatro sahnesinde başladığı oyunculuğunu (Samuel Fuller’ın “Fixed Bayonets”, Douglas Sirk’in “Has Anybody Seen my Gal?”, Michael Curtiz’in “Trouble Along the Way” gibi filmlerindeki) küçük rollerle sinemada sürdüren ve Elia Kazan’ın “East of Eden-Cennet Yolu”, Nicholas Ray’in “Rebel without a Cause-Asi Gençlik”, George Stevens’in “Giant-Devlerin Aşkı” gibi başyapıtlarındaki unutulmaz performanslarıyla ünlenen, genç kızların sevgilisi Jimmy, Hollywood’un en büyük star mitoslarından birini oluşturmuş, yakışıklılığı, hali tavrı, hep karşıt ve dikbaşlı duruşuyla 1950’lerin asi gençlik sembolüne dönüşmüştü yarım yüzyıl kadar önce.

Quaker mezhebine mensup halasıyla eniştesinin Indiana’daki çiftliğinde büyüdükten sonra New York’un yolunu tutmuş Jimmy’nin star olmazdan önceki deli dolu takıldığı Los Angeles’taki gençlik günlerinin ele alındığı “Life”ı, fotoğrafçılığı ve çektiği çok sayıdaki müzik klipleriyle tanındıktan sonra 2007’de ilk uzun metrajı “Kontrol”la sinemacı kariyerini başlatan Hollandalı Anton Corbijn yönetmiş. Daha sonra George Clooney’yle “Centilmen”le (2010), gerilimli casusluk seüveni “İnsan Avı”nı (2013) imzalayan yönetmen Corbijn, tıpkı Joy Division grubunun ansızın intihar eden genç solisti Ian Curtis’in dramatik hikâyesini siyah-beyaz anlattığı “Kontrol”daki gibi yine biyografik takılmayı yeğlemiş “Life”da da.

Hollywood galası gırla Jimmy’deki cevheri görüp keşfederek onunla arkadaş olan New Yorklu foto muhabiri Dennis Stock’un (Robert Pattinson) rica minnet üstelemesiyle şahane, siyah beyaz fotoğraflarını çekip dönemin en popüler ve parlak dergisi Life’da yayımlatması sürecini eksen alan filmde, Jimmy’nin hiç hazzetmediği o kırmızı halılı, çok gösterişli, malum Hollywood galaları da gırla. Nicholas Ray, Elia Kazan gibi namlı yönetmenlerle Hollywood’un tarihine 1930-40’lar boyunca ürettiği toplumsal dramlar, polisiye başyapıtlarıyla büyük bir aile şirketi olarak damgasını vurmuş, en kudretli yapımevi olan Warner Bros’un patronu Jack Warner (Ben Kingsley çok iyi canlandırıyor bu dediğim dedikçi, efsanevi yapımcıyı) gibi büyük yapımcıların da boy gösterdiği “Life”, sonuçta konusu bir yana, alışılmış biyografik film ve yerli yerinde kullanılmış dönem filmi klişeleri, 1950’li yılları yansıtan başarılı dekor- kostümleri, kadın kameraman Charlotte Bruus Christensen’in görüntüleri, Owen Pallett imzalı nostaljik müzikleri ve nispeten başarılı sayılacak oyuncu kadrosuyla ilgiyle izleniyor.

 

Hımbıl ve yeteneksiz

Ama körkütük âşık olduğu, İtalyan asıllı oyuncu Pier Angeli tarafından terk edilmeyi pek hazmedememiş Jimmy rolü için seçilmiş, hımbıl ve yeteneksiz Dane DeHaan’ın hem fiziksel benzerlik hem de oyunculuk bakımından bana yetersiz geldiği filmi, sorumsuz, sevgisiz bir koca ve baba olan ama çektiği Jimmy fotolarıyla isim yaparak sonradan saygın bir Magnum fotoğrafçısı olacak Dennis Stock rolündeki R. Pattinson sürüklüyor.

 

Eşcinsellere eşitlik mücadelesi

New Jersey’de yıllarca partneri Dane’le (Michael Shannon) birlikte suçlu kovalamış kadın polis Laura (Julianne Moore), voleybol oynarken tanışıp tutulduğu Stacie (Ellen Page) adındaki genç kızla beraber yaşayacağı, bahçeli bir ev tutup yuva kurmak hayalini gerçekleştirince lezbiyen olduğu sırrını da açık eder.

 

Ağla(t)ma terapisi

Ancak Laura’ya ciğerinde son evresine gelmiş ölümcül bir kanser tanısı konunca, emeklilik tazminatının hayat arkadaşı Stacie’ye verilmesi isteği yetkililerce reddedilir. Eşcinsel ve Yahudi bir avukatın (Steve Carrell) başını çektiği, basının da dahil olduğu, büyük bir dayanışma kampanyasıyla sonuçta yetkililerin de kabullenmek zorunda kaldıkları bir eşitlik, adalet ve medeni haklar mücadelesini Peter Sollett’in yönetmenliğinde perdeye taşıyan “Freeheld-Aşka Özgürlük”, orta yaşlı Laura’yla genç Stacie çiftinin, 2002’den 2006’ya dek gerçekten yaşanmış hikâyesine dayanıyor.

Yüksek duygusallık dozunun gözyaşlarına engel olamadığı seyircisine yer yer mendil ıslatan, bildik klişelere uygun şekilde, 1,5 saatlik ağla(t)ma terapisi gibi bir dram halinde seyrederek iyi hissettiren bir finale bağlanan bu film, öncelikle bir yakınını kanserden kaybetmişleri derinden etkileyen, çok dokunaklı bir eşitlik, dayanışma ve cesaret hikâyesi.

 

Julianne Moore’a dikkat

Sonundaki arka jenerikten, 2013’de New Jersey’deki eşcinsel evliliklerin artık resmen onandığını da öğrendiğimiz, San Sebastian Festivali’nde ‘En İyi Film’ ödülüne layık bulunmuş “Aşka Özgürlük”te yılların Julianne Moore’u, şapka çıkarılası, görülesi Oscar’lık bir oyun çıkarıyor, ölüm döşeğindeyken terfi eden, kanserli polis rolünde. Steve Carrell de yardımcı erkek Oscar’ına aday gösterilebilir şimdiden.