Artık dünya eskisi gibi olmayacak...
cumhuriyet.com.tr
Latin Amerika ülkelerine piyasa tüm sorunları çözer diyenler, sıra kendilerine gelince tarihin en büyük devlet müdahalesini devreye sokuyorlar. Arjantin Devlet Başkanı Kirchnen
Son iki ayda patlak veren olaylar, dünyadaki yerleşmiş siyasal yapıda değişimler yaratacak unsurları içinde taşımaktadır.
Öyle görülüyor ki, artık dünya eskisi gibi olamaz...
Kısaca anımsamakta yarar var:
7 Ağustos’ta Gürcistan komşusu Güney Osetya’ya askeri bir müdahalede bulundu. Rusya ertesi gün bu harekete kapsamlı bir biçimde yanıt verdi. Rusya’nın askeri harekâta, askeri bir müdahale ile yanıt vermesi, aslında bu bölgede jeopolitik bir mücadelenin de başladığına işaret ediyordu.
ABD, yardım adı altında Karadeniz’e savaş gemilerini göndererek dengeleri korumaya çalışsa da, Gürcistan olayında Rusya’nın prestij ve güç kazanarak çıktığı genel olarak kabul edilmektedir.
Dış politikadaki bu güç gösterisi henüz kapanmadan, finans dünyasında öteden beri beklenen çöküntü, eylül ayında patlak verdi.
ABD’nin büyük finans kuruluşu Bear-Stern çöktü. Fannie ve Fredie’ye 35 milyar enjekte edilip kurtarılmaya çalışılırken ünlü yatırım bankası Lehman Brothers iflas etti. Bir diğer büyük yatırım bankası 94 yıllık Merril Lynch’in hisseleri tepetaklak oldu ve bu kuruluş, değerinin alt düzeyinde 50 milyar dolara Bank America’ya satıldı.
Aynı günlerde dünyanın en büyük sigorta şirketlerinden biri olan American International Group (AIG) batarken, Amerikan Merkez Bankası (FED) bu kuruluşa 85 milyar dolar aktararak, şirketin yüzde 80’ini denetim altına aldı.
Kara gün
Bu bütün dünyayı, özellikle Avrupa ülkelerini de tetikledi. Olayların en üst noktada seyrettiği 24 Eylül 2008 Pazartesi, “Kapitalizmin Kara Günü” olarak niteleniyor.
Bir yıldır konuşulan ama önlem almakta bir türlü harekete geçemeyen ABD Federal Hükümeti ekonomiye müdahale etmenin yollarını aramaya çalıştı. Temsilciler Meclisi’nde reddedilen, paket 850 milyar dolara çıkarıldı ve en sonunda ABD Parlamentosu’ndan geçerek yasalaştı.
ABD’nin krize müdahalesinin 2 trilyon doları bulacağı hesap ediliyor. Çünkü şu ana kadar ABD 300 milyar dolar emlak sektörü için, 200 milyar dolar Fannie ve Freddie Mac’ın devletleştirilmesi için, 200 milyar nakit sıkıntısı çeken bankaları rahatlatmak için, 144 milyar dolar satın alınan mortgage kredileri için, 87 milyar dolar Lehman, Morgan ve Chase gibi bankalara sunulan geri ödeme planı için, 85 milyar dolar AIG sigorta kuruluşunun devletleştirilmesi için, 50 milyar dolar döviz dengesi fonu için, 43 milyar mortgage krizinde zor durumdaki kredilerin kurtarılması amacıyla oluşturulan fon için toplam 1 trilyon 109 milyar doların harcandığı ya da tahsis edildiği belirtiliyor. Böylece 850 milyar dolarla birlikte 2 trilyon dolarlık bir kaynak ayrılmış bulunmaktadır.
Avrupa ülkelerinin ve Japonya’nın bu konuda ayırdığı fonları da düşünürsek kapitalist ekonomi tarihinde görülmemiş bir kriz içindedir ve tarihte bir benzeri olmayan bir devlet müdahalesinin gerçekleştirildiği açıkça görülmektedir.
Finansal kriz Avrupa’ya da sıçramış görünüyor. Belçika, Hollanda ve Lüksemburg birleşerek Fortis bankasına fon aktardı ve bu kuruluşu iflastan kurtardı. Fortis Hollanda’da tamamen devletin eline geçti. Ayrıca Belçika kaynaklı Dexia Bankası kurtarıldı. Almanya ünlü gayrimenkul şirketi Hypo-Real Estate kuruluşunu kurtarmaya çalışıyor. İngiltere Bradfor & Birgley kuruluşunu devletleştiriyor.
Bu çöküntünün temel nedeni, hiçbir kural tanımayan kapitalist sistemin kendisidir. Özellikle ABD’de ekonominin üretim gücü zayıflamıştı. Finans kuruluşları üretime dayanmayan, sanal getirilere bel bağlayan bir ekonomik alan yaratmışlardı. Özellikle konut sektöründe geometrik olarak büyüyen ve köpüren bir kredi alanı yaratılmıştı.
Hey Amerika!
Ekonomiye bu büyük devlet müdahalesi nedeniyle, kapitalizmle alay edenler, eleştirenler çoğalıyor. Örneğin Los Angeles Times’da yayımlanan bir eleştiri yazısının başlığı çok çarpıcı; aynen şöyle “Hey Amerika! Üçüncü Dünya’ya Hoş Geldin.” (18 Eylül 2008)
Yazıda bir süper gücün nasıl olup da üçüncü Dünya ülkesine dönüştüğü, nasıl olup da Dünya Bankası ve IMF’nin korumasına muhtaç hale geldiği, bir zamanlar ekonomik çöküşe yol açtığı, Brezilya, Arjantin, Endonezya’ya benzemeye başladığı, kaotik bir ekonomik çöküşe doğru hızla yol aldığı belirtiliyor ve son günlerde ABD’nin Virginia kentinde toplanan 13 eski ABD ekonomi bakanının “artık ABD’nin IMF ile, Türkiye’nin yaptığı gibi, anlaşma yapmasının zamanının geldiğini” belirttikleri işaret ediliyor.
Bu krizin Batı dünyasında kimi çatlaklara neden olduğuna dair işaretler de vardır. Nitekim Alman Başbakanı Merkel geçen hafta yaptığı konuşmada:
“Almanya olarak G-8 başkanlığı süresince parasal işlemler ve hedge fonlara yönelik daha saydam bir ortam sağlanmasını istedik, ama Anglo-Sakson ülkeleri yeterince destek vermedi” diyerek bu son krizde, ABD ve İngiltere’nin sorumlu olduğuna işaret etmiştir.
Aynı şekilde 26 Eylül tarihinde Federal Almanya Maliye Bakanı Peer Steinbrück, Meclis’te yaptığı konuşmada, Washington’u ağır ihmalle suçlayarak şunları söyledi:
“Mali piyasa krizi her şeyden önce bir Amerikan problemidir. ABD bu krizin kaynağıdır, ağırlık merkezidir ve ihmali büyüktür. Özellikle yatırım bankaları yeterince denetlenemedi. İşte bu oldukça yetersiz düzenlenmiş sistem şimdi çökmektedir. Piyasanın her şeyi düzenleyeceği ve ‘bırakınız yapsınlar’ anlayışı krize yol açmıştır. ABD dünya finans sisteminin süper gücü statüsünü kaybediyor.”
Çelişkiler doğdu
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’de 23 Eylül’de BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “Finansal faaliyetlerin yalnızca piyasa operatörlerinin eline bırakılamayacağını” belirterek “şokların önlendiği, işlemlerin bir sis bulutu içinde değil, fakat şeffaflık içinde yürütüldüğü bir düzen kurmalıyız” diyerek vahşi kapitalist düzeni ve ABD’yi eleştirmişti.
Kapitalist teorinin sarsıntı geçirdiği Batı dünyasının aklı eren ekonomistleri ve yazarları tarafından belirtilmektedir.
Çünkü bu krizde, apaçık devlet müdahalesi yapılıyor. Bankalar kurtarılıyor, kimileri devletleştiriliyor. Oysa hani kapitalist sistemde devlet müdahalesi olmazdı?
Kapitalist teorisyenler ne diyordu? Liberal ekonominin kendi dengeleri vardır. Bu dengeler piyasaları düzenler, dışarıdan müdahale, hele devlet müdahalesi yanlıştır.
Şimdi bu yanlışlığın dünya çapında dik âlâsı yapılıyor.
Serbest piyasanın kendi kuralları içinde dengeli ve istikrarlı bir ekonomi yaratacağı ve her türlü devlet müdahalesinin bu istikrarı bozacağını ortaya atan liberal ve neoliberal iktisat teorilerinin geçersizliğini bu son kriz apaçık ortaya koymuştur.
Uluslararası değerlendirme kuruluşu Standart & Poors (S & P) sadece eylül ayında menkul kıymetler borsasında 4.1 trilyon dolar değer kaybı yaşandığını, son 9 aylık sürede sermaye piyasasındaki kayıpların 10.5 trilyon doları bulduğunu açıklamıştır.
Olayı izlemek zorlaştı; durum gün günden daha endişe verici sonuçlara gidiyor.
Bu durumda, küreselleşme uğruna son 20 yıldır Türk basınının çeşitli köşelerinde mangalda kül bırakmayan bizim liberallerin ne yazacaklarını çok merak ediyorum. Belki de alışık oldukları için hemen dönecekler ve bu gibi durumlarda devlet müdahalesi gerekir, geç bile kalındı, çok iyi yapılıyor. Bu da kapitalist sistemin gereğidir diye yazarak, herkesin ağzını kapatacaklardır.
Bu konuda en ilginç konuşmayı Latin Amerikalı, Arjantin Devlet Başkanı bayan Kirchner yaptı. B.M. Genel Kurulu’nda Arjantin Devlet Başkanı bakınız ne dedi:
“Latin Amerika ülkelerine piyasa tüm sorunları çözer diyenler, sıra kendilerine gelince tarihin en büyük devlet müdahalesini devreye sokuyorlar.”
RTE ne yapıyor?
Bütün bu kargaşa da Türkiye’nin anlı şanlı ve de çok bilgili Başbakanı ne mi yapıyor?
23 Eylül’de yaptığı basın toplantısında “küresel kriz Türkiye’ye uğramayacaktır. Krizi fırsata dönüştüreceğiz” dedi.
Başbakan’ın bu dünya çapındaki krize önem vermemesi karşısında aynı gün TOBB Başkanı adeta bir gövde gösterisi yaparak İstanbul’da 40 oda başkanıyla bir toplantı düzenledi ve “Bu iş bir domino taşı gibidir, bir devrilmeye başladı mı diğerlerini de tetikler” diyerek uyarıda bulundu. Cari açığı kapatamazsak ekonomik kriz kaçınılmazdır dedi ve açıkça krize müdahale planı istedi.
İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince ise “Ben böyle bir kriz görmedim. Dış borç bulmak imkânsız hale gelecek” dedi.
Sabancı Grubu Başkanı Güler Sabancı ise, “2009’dan itibaren bu krizin dalga dalga derinleşeceğini ve 2009’un bıçak sırtında geçeceğini” belirtti ve “ekonominin kitabı yeniden yazılacak” dedi.
Hükümet inanılmaz bir “rehavet” içinde görülüyor.
Ağustos ayında Kafkaslar’da ortaya çıkan güç dengesi savaşımının hemen ardından, finans krizinin patlak vermesi genel çerçevede ABD’nin güç kaybına neden olmuştur. Sarkozy, BM’deki konuşmasında dünyada artık “süper güçler” yerine “nispi güçler”in etkili olacağını, bunun da ABD, AB, Rusya ve Çin olacağını belirtmişti. Öyle görünüyor ki, artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz...
Dr. Alev COŞKUN Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi