'Artık askeri vesayet rejimi sona ermiştir'

BDP Eş Başkanı Filiz Koçali, "Artık AKP demek ordu demek, ordu demek AKP demektir. AKP devletin bütün kurumlarına, yargıya, polise, istihbarata ve orduya egemendir. Başbakan artık ya 'savaş ve çözümsüzlük' siyasetini resmen açıklayacak ve böylece demokrasi yerine militarist-polis devletine geçişi ilan edecek, ya da Kürt sorunuyla ilgili bütün öznelerle diyalog içinde barışa ve çözüme, yani gerçek demokrasiye yönelecektir" dedi.

cumhuriyet.com.tr

BDP Eş Başkanı Filiz Koçali, yaptığı yazılı açıklamada, Orgeneral Işık Koşaner ve üç kuvvet komutanının istifalarının ardından Yüksek Askeri Şura'nın Hükümet'in ağırlığı altında toplandığını belirterek "Ordunun 'anti-demokratik özerkliği' de böylece sona ermiş oldu. Artık TSK, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin emrine ve denetimine girmiş ve böylece askeri vesayet rejimi de sona ermiş bulunuyor" dedi.

"Askeri vesayet rejiminin yerine nasıl bir rejim geldi" sorusunun yanıtının Başbakan'ın "Ulusa Sesleniş" konuşmasında olduğu gibi, soyut Anayasal vaatlerde bulunamayacağını ifade eden Koçali, şöyle dedi: "Türkiye'nin askeri vesayet rejiminden gerçekten demokratik bir rejime mi yoksa 'militarist-polis devleti' rejimine mi geçtiğini gösteren en somut işaret Kürt sorunuyla ilgili atılacak somut adımlardır. Eğer hükümet kirli 'Türkiye-İran anti-Kürt ittifakına' son vermez, karşılıklı eylemsizlik kararı almaz ve 'çözüm sürecinde yaşanan tıkanma nedeniyle' çekilen Sayın Öcalan'ın yeniden 'müzakere sürecine' dahil edilebilmesi için onun özgürlüğü yönünde somut adımlar atmazsa bu, onun 'askeri vesayet' rejiminden 'militarist-polis devletine' doğru tehlikeli bir yönelim aldığını gösterecek."

'Artık AKP demek ordu demek, ordu demek AKP demektir'

Demokratik hak ve özgürlüklerin egemen olacağı, demokratik ve sivil bir anayasanın yürürlüğe gireceği bir ülkede, hiçbir hükümetin Kürt sorununda çözümsüzlük siyaseti izleyemeyeceğini kaydeden Koçali, "O nedenle generallerin denetim altına alındığı şu günlerde, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu ikilem şudur: Ya savaş ve çözümsüzlük yolundan militarist-polis devletine gidiş; ya da barış ve çözüm yolundan demokrasiye yöneliş. Hem 'demokrasi' hem de 'savaş ve çözümsüzlük' yan yana var olamaz. Artık AKP 2002 yılından beri yürüttüğü 'barış ve çözüm yolunda açılım yapacağım, ama önümde ordu engeli var' demagojisiyle hiç kimseyi oyalayamaz. Artık AKP demek ordu demek, ordu demek AKP demektir. AKP devletin bütün kurumlarına, yargıya, polise, istihbarata ve orduya egemendir. Başbakan artık ya 'savaş ve çözümsüzlük' siyasetini resmen açıklayacak ve böylece demokrasi yerine militarist-polis devletine geçişi ilan edecek, ya da Kürt sorunuyla ilgili bütün öznelerle diyalog içinde barışa ve çözüme, yani gerçek demokrasiye yönelecektir" ifadelerini kullandı.

'Artık hükümetin bahanesi kalmadı'

Türkiye'nin sanılandan büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğunu kaydeden Koçali, "İran devletinin, Türkiye tarafından desteklenen saldırısı, bu iki devletin Kürt özgürlük hareketini tasfiye etme ve Güney Kürdistan üzerinde egemenlik kurma amacını taşıyor. Böyle bir amaç, Türkiye'de iç savaşa ve bölgede devletlerarası savaşa kapıları ardına kadar açar. Bu durumda, 2002 yılından bu yana, kimi zaman AB üyeliği umuduyla, kimi zaman, askeri vesayete karşı yürütülen siyasi çizgiyle dayanışma adına AKP hükümetinin demagojik 'açılım' siyasetini destekleyen ve hükümetin barışa ve çözüme karşı tutumunu, askeri operasyonları, kitlesel tutuklamaları ordunun direnişine bağlayan liberal, demokrat, özgürlükçü Müslüman çevreler yeni bir tutum alma sorumluluğu ile karşı karşıyadırlar" görüşüne yer verdi.

Koçali, dokuz yıldır "sivil irade ve askeri vesayet" ikilemine oturtulan bütün siyasi tezlerin artık hiçbir anlam ve değer taşımadığını vurgulayarak "Artık Kürt sorununda 'alan temizlenmiştir'. Gerçek güçler karşı karşıyadır: Bir tarafta devlet iktidar güçlerini yöneten AKP hükümeti, diğer tarafta barış ve çözüm isteyen herkes. Bu durumda, 'askeri vesayete son verilince, Kürt sorunu da çözülür' tezini savunanlar, artık zaman yitirmeden Hükümetin şu anda sürdürdüğü savaş ve çözümsüzlük siyasetine karşı 'artık bahane kalmadı' diyerek karşı çıkmalıdırlar" dedi.