Arşivden çıkan tarih: 80 yıllık çok gizli Nâzım belgesi (1)
Büyük usta Nâzım Hikmet’in ‘orduyu isyana teşvik etme’ savı ile tutuklanmasından sonra kaleme alınmış ‘çok gizli’ yazı, Köy Enstitüleri’nin devrimci öncülerinden Hakkı Tonguç’un belgeliğinden çıktı.
Işık KansuSUNUŞ
Gazeteci için, duyulmamış, bilinmemiş, öğrenilmemiş bir bilgiyi, belgeyi, raporu, yazıyı kamuoyuna duyurmak bambaşka bir duygudur. Bir haber kaynağının, önemli bir bilgi aktarıp “yazma” demesi, gazeteci için, bilincinin en dip köşeciğine bir kemirici kurt konması ile eşdeğerdir. O kurt, o bilgiyi kamuoyu ile paylaşamadığınız için, sizi yer, bitirir. Çünkü, gazeteci olarak doğanız, kişiliğiniz, alışkanlıklarınız, yaşam biçiminiz, herkese sıradan gelen olayları değerlendirmeniz bile “haber çıkarma” üzerine kurgulanmıştır. Bir tür hayvansal içgüdü gibidir gazetecinin haber koklaması. Yayımlayacağımız tarihsel belge, işte böyle bir tepkimenin ürünüdür.
İsyana teşvik
Köy Enstitüleri’nin devrimci öncülerinden İsmail Hakkı Tonguç’un oğlu Engin Tonguç, yaşama gözlerini yummadan önce, babasının belgeliğinde bulunan ve 10 bini aşkın kitap, dergi, mektup, yazışma, fotoğraf vb. belgelerin korunması için “İsmail Hakkı Tonguç Belgeliği Vakfı”nı kurmuş ve vakfı, aralarında bizim de bulunduğumuz bir grup arkadaşa emanet etmişti. Tonguç’un bu değerli kalıtına sahip çıkmak gibi önemli bir sorumlulukla yürüttüğümüz çalışmalar sırasında, işte bugünden başlayarak açıklayacağımız; 2804 sayı ve 10 Haziran 1938 tarihli “T.C. Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliği” başlıklı “tepeye bakan hilal”li, yani “çok gizli” yazıya rastladık. Nâzım Hikmet’in “orduyu isyana teşvik etme” suçlaması ile tutuklanmasından yaklaşık altı ay sonra yazılmış bir yazıdır bu. Yazının altında “Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak” imzası bulunmaktadır. İsmail Hakkı Tonguç Belgeliği Vakfı’nda koruduğumuz belgenin kapak kısmına bakıldığında, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı Kültür Kurulu’nun “Mahremdir” başlıklı 2581 sayı ve 18 Haziran 1938 tarihli İlköğretim Genel Direktörlüğü’ne yazılmış yazıyla karşılaşıyorsunuz. Kültür Kurulu Başkanı İhsan Sungu’nun imzası bulunan ön kapak yazısı şöyle:
“Genelkurmay Başkanlığı’ndan Bakanlık Yüksek Onuruna gönderilen 10/VI/1938 tarihli ve 2804 sayılı genelgenin 1 sayısının iliştirilerek sunulduğu arz ederim.” İsmail Hakkı Tonguç, o günlerde İlköğretim Genel Müdürü’dür. Tonguç, birçok yazışmanın kopyası gibi İhsan Sungu’nun yazısındaki ifadesiyle bu “genelge”nin de bir örneğini kendisine almış. İyi ki de almış! Çünkü, bu belge de Bankalar Caddesi (bugünkü Atatürk Bulvarı) üzerinde bulunan eski Milli Eğitim Bakanlığı (Ankara Darülmuallimîni) binasındaki eğitim tarihini ilgilendiren birçok belge ile birlikte 23 Aralık 1947’de çıkan kuşkulu yangında yanıp kül olacaktı. Eğitim tarihimize düşüncesi ve devrimci atılımları ile birçok değerli kalıt bırakmış İsmail Hakkı Tonguç sayesindedir ki, Mareşal Çakmak’ın Nâzım Hikmet ile ilgili genelgesine, yazılışından tam 80 yıl sonra ulaşmış bulunuyoruz. Genelgenin, tarihsel niteliği açısından aslına hiç dokunmadan (yazım yanlışları ile birlikte) bir haberci mantığıyla, hiçbir yorum getirmeden, tümüyle kimi ara özetler ve ara başlıklarla birlikte yayınlamayı uygun gördük. Genelgenin tarihçiler, araştırmacılar ve okurlarımız için çok ilgi çekici olacağını düşünüyoruz.
Öğrencilerle görüşmek ‘suç’
Genelkurmay Başkanlığı’nın genelgesi, 17 Ocak 1938 günü Nâzım Hikmet’in soruşturmaya uğratılıp tutuklandığı günleri özetleyen bir bölümle başlıyor: “1- 1938 senesi başlarken Harp okulunda dört talebenin kendilerini komünizm cereyanına kaptırdığı haber alınarak araştırma ve soruşturmalar yapıldı. Gerek bunlar ve gerekse bunlarla arkadaşlıkları ileride olan ve kendilerinin de bu yola kapıldıklarında şüphe edilen ve daha on beş ve bilahara iki ki ceman yirmi bir talebe, mezkur Okul Amiri Adliliğince tevkif ve tecrit edilerek haklarında ilk tahkikat açıldı.
İlk tevkif edilen dört talebenin ve bütün bu tahrikatın ele başısının evvelce jandarmaya ayrılan ikinci sınıf talebesinden olup Alaşehir kazası nüfus kütüğünde yazılı ve Edirnede doğmuş ve Aydın Orta okul Müdür muavini Avninin oğlu Ömer Deniz olduğu ve komünist şair Nâzım Hikmet ile bu yolda temasta bulunduğu anlaşılarak Nâzım Hikmet dahi tevkif edilip Ankara’ya getirildi. Bundan başka öğretmen Lûtfiye Talu ve sivil talebe Hasan, Safer ve Adnan ve gazete müvezzii Yakup ve Devlet demiryollarında müstahdem sivil memur Mustafa Ergün ve er Kenandan dahi şüphe edilerek cümlesi tevkif ve tahkikatın hitamında duruşmaları yapılarak Şair Nâzım Hikmet’in askeri ceza kanununun 94. maddesine tevfikan onbeş sene ve Ömer Deniz’in yine aynı maddeye tevfikan dokuz sene ağır hapse konulmalarına ve fakat Ömer denizin yaşı itibarile kanunen lazım gelen tenzilat yapılması ile cezanın yedi sene altı ay ağır hapse indirilmesine ve her ikisinin Türk ceza kanununun 31. ve 33. maddeleri mucibince müebbeden hidematı ammeden mahrumiyetlerine ve ceza müddeti zarfında mecburiyeti kanuniye halinde bulundurulmalarına ve fiilleri isyana teşebbüs halinde görülen talebeden Abdülkadir, Orhan ve Necati ile Devlet demiryolları memurlarından Mustafanın da muhtelif derecelerde mahkumiyetlerine ve diğer askeri ve sivil şahısların beraetlerine mezkur okul mahkemesince 29/Mart/938 tarihinde karar verilmiş ve bu hüküm alakadarlar tarafından temyiz edilmekle vaki olan talep üzerine askeri temyiz mahkemesinde 24/Mayıs/938 tarihinde 613 numara ile verilen kararda Nâzım Hikmet hakkındaki on beş sene ağır hapis ve her ikisinin mübbeden hidematı ammeden mahrumiyetlerine ve ceza müddetleri kadar mahcuriyeti kanuniye halinde bulunmalarına dair olan hüküm tasdik ve tefhim edilerek pekleşmiş ve talebeden Orhan, Necati ve Abdülkadir ile sivil Mustafa Ergün hakkında mahkemede sabit olan fiil ile tatbik edilen madde arasında münasebet ve isabet görülmediğinden bozulmuş ve beraet edenlerden bazıları hakkında ileri sürülen temyiz iddia ve sebepleri reddolunarak beraet kararları kezalik pekleşmiş ve çok mühim olan bu büyük davanın en ağır ve ehemmiyetli safhası bu suretle hitama ermiştir.”
‘Propaganda şebekesi’
Mareşal Fevzi Çakmak’ın, 10 Haziran 1938 tarihli genelgesinin ikinci şıkkı, Nâzım Hikmet’in birlikte yargılandığı kişilerin hukuksal durumunu özetliyor: “2- Yine 938 senesi ilk aylarında Ankarada İsmet paşa mahallesinde bir evde posta memurlarında! Turgut, üniversite mezunlarından Burhan ve 8. tümen bandosundan Karadeniz Ereğlili Mustafa oğlu İskenderin birleşip komünist propaganda şebekesi vücuda getirdikleri bunlarla su içtimada bulunan bir gedikli stajiyeri tarafından 32. alay komutanına haber verilerek, cümlesi mezkur tümen askeriyesine verilmiş ve Turgudun dört sene iki ay ve İskenderin beş sene ağır hahse konulmalarına ve Burhanın beraetine karar verilmiştir. Bu hüküm aleyhine mahkumlar tarafından temyiz edildiğinden evrak, halen askeri temyiz mahkemesinde tetkike tabi bulunmaktadır.”
‘Çok gizli’ genelge
Genelkurmay Başkanlığı’nın “çok gizli” damgası bulunan genelgesinde, Nâzım Hikmet’in “kaleyi içten fethetme” yöntemi ile orduyu bozmak istediği suçlamasına yer verilerek, yürütülen soruşturmalarla ordunun “bu yıkıcı ve öldürücü kışkırtmalardan kurtarıldığı”na ilişkin savlara da şöyle yer veriliyor: “3- Bilindiği üzere baştan başa mübarek şehitlerimizin temiz kanları ile sulanmış ebed hayat Türk vatanının mahiv ve felaketine yol açmak gayesini güden komünizm ve ona benzer gizli ve kirli cereyanların memlekette tutunabilmeleri için tek bir çareleri vardırki o da orduya girmek ve onu içinden bozmaktır. Bunu temin için ise tuttukları yol, doğrudan doğruya kafalarını bu sağlam kayaya çarparak değil; sureti haktan görünerek ve dolanbaçlı yollardan yürüyerek birdenbire ha- kikati belli etmeden ve hatta daha ziyade kendilerine muhalif olan mukabil cereyanların memleketi mahve doğru götürdüğünü ileri sürerek gayelerine varmağa çalıştıkları ve aşılamağa kalktıkları adamları evvelden mazlum ve mağdur mevkiinde görerek ve öyle göstererek hulul eyledikleri şimdiye kadar elden geçen bir kaç meselenin incelenmesinde görülmüş esaslı noktalardır. Netekim komünistlerin birkaç defa başvurdukları bu yoldaki faaliyetlerini 931 senesinde en yüksek dereceye çıkardıkları ve tıpkı bu defa Nâzım Hikmetin yaptığı gibi eski tabiri ile (Kaleyi içinden fetih etmek) usulüne tabaiyet ederek astları üstlerine karşı mağdur ve mazlum vaziyetlerinden tutturarak itaatsizliğe tahrik yolu ile işe giriştikleri görülmüş ve o zaman III. Kolordu Askeri mahkemesince sivil doktor Hasan Ali ve arkadaşları ressam Halit ve diğerleri ağır cezalara çarptırılmış bunlara kadın dalavereleri ile alet olan tecrübesiz ve çok genç üç subay da mahkum edilerek ordudan çıkarılmış ve askeri mahkemelerin vazifesine girmiyen diğer bazı suçlular da adliyeye verilerek oraca cezalandırılmışlar idi. İşte bu seri ve şedit hamlelerin tesiri iledirki ordumuz, bu yıkıcı ve öldürücü tahrikattan birkaç sene masun kalmış bulunuyordu.”