Arkeolojiye estetik yapmak
Brüksel’in 30 km. yakınındaki Belçika’nın tarihi Katolik Leuven Üniversitesi (KU Leuven), dünya çapındaki bira imalatçısı InBev ve Stella Artois birasıyla ünlü Flaman kenti Leuven’da, belediye binasının önünde buluşmak üzere anlaştık. Kent merkezinin büyük bölümü toplu taşıma araçları dışında otomobillere kapalı, adeta “Girilmez” işaretleriyle donatılmış kocaman bir labirent...
Erdinç UtkuEski kent merkezi Grote Markt’ta bulunan belediye binası, sonradan cephelerine eklenen 236 heykelciği ile geç gotik mimarinin güzel örneklerinden. Hemen karşısında Belçika’daki Brabant gotik mimarisinin en iyi örneklerinden Sint-Pieters Kilisesi duruyor. Çoğu Avrupa kentinde olduğu gibi eski kent merkezindeki büyük alanın çevresi kafe ve restoranlarla dolu. Buradaki mekânlar daha geleneksel. “Dünya’nın en uzun barı” adıyla da anılan Eski Pazar (Oude Markt) Avrupa’nın en uzun kafeler caddesinden biri. 1425’te kurulan dünyanın en eski ve önemli üniversitesinin bulunduğu kentte her yerde tarihi üniversite binaları karşınıza çıkıyor. Kente yayılmış parklar, yeşil alanlar dingin bir ortam yaratıyor.
O da nesi! Bu labirent ve trafiğe rağmen buluşma zamanından daha önce belediye binası önüne ulaşıyorum. Karşıda meydana şezlonglar atılmış... Kafamı yukarı çevirince bir televizyon kanalının “Picture Pop-up!” etkinliği düzenlediğini fark ediyorum. Uzanıyorum şezlonglardan birine. Çokça bisikletli ve öğrenci etrafta koşuşturuyor. Otomobil sesi yok. Dinamik ama huzur verici bir kent. Sanki 25 yaşın üzerindekilerin kente girişi özel izne bağlı gibi. Gençler enerji ve umut aşılıyor. Kestiriyorum biraz...
Deklanşör sesiyle apar topar uyanıyorum. Karşımda kocaman fotoğraf makinesiyle Bülent Bey’i buluyorum. Eşimin Leuven’ı gezdirmeye getirdiği Türkiye’den konuklarımız Bülent Bey, eşi ve oğlunun “Picture Pop-up!” etkinliği ilgisini çekiyor. İçeride oluşturulan 5 farklı kurguda fotoğraf çekiyorlar. Etkinlik sürerken bir yandan da “Leuven Üniversite kütüphanesinde sergilenen iskeletinden kafası yeniden ete bürünen iki Anadolulu, konuklarımızın ilgisini çeker mi acaba” diye düşünüyorum. I. Dünya Savaşı’nda üniversite kütüphanesi yanınca, Amerikalı mimar Whitney Warren’ın tasarladığı ve 1921-1928 arasında ABD parasıyla inşa edilen neo-rönesans stilindeki anıtsal üniversite kütüphanesi de görmeye değer.
Teknoloji devrede
Ladeuze Meydanı’ndaki sıra dışı Belçikalı sanatçı Jan Fabre’ın “Totem” adlı sanat eseri de ilginç. 23 metre yüksekliğinde bir iğnenin tepesindeki dev bir bok böceğini Fabre’ın “Güzellik, bilim ve bilgi”ye saygı göstergesi olarak Leuven kentine hediye ettiğini söylerim.
Konuklarımız arkeoloji meraklısı çıkıyor. Üstelik Burdur’un Ağlasun ilçesindeki Sagalassos antik kentini gezmişler. “Sagalassos’ta yaşamış biri 1700 yıllık, diğeri 800 yıllık “Burdurlu” Rhodon ve Eirènè’in yüzlerinin tahminen nasıl göründüğü rekonstrüksiyon ile ortaya çıkarıldı, Leuven Üniversite Kütüphanesi’nde sergileniyor” dememle kendimizi sergide bulmamız bir oluyor. Türkiye’de 30 yıldır kazılar yapan KU Leuven araştırmacıları, antik kentte iskeletleri bulunan MS 3. yüzyılın başlarında Sagalassos Roma İmparatorluğu kentiyken yaşamış Rhodon ve MS 11.-13. yüzyıllar arasında Bizans İmparatorluğu kenti Sagalassos’ta yaşadığı tahmin edilen Eirènè’nin kafataslarını teknolojik yöntemlerle etlendirerek, yüzlerinin nasıl görünüyor olabileceğini ortaya çıkarmışlar.
Eirènè’nin iskeleti, 1995 yılında Marc Waelkens başkanlığındaki bir araştırma ekibi tarafından bir şapeli çevreleyen mezarlık içinde bulunmuş. Hani şu 6 yaşında Troya’yı konu alan bir çizgi roman okurken babasına “Bir gün ben Türkiye’ye kazı yapmaya gideceğim” diyen ve Sagalassos’u dünyaya tanıtan Arkeoloji Profesörü Marc Waelkens var ya, o! Rhodon’un kalıntıları ise 2016’daki kazıların son günü keşfedilmiş.
Araştırmacılar, bu insanların nasıl yaşadığını ve göründüklerini merak etmişler. Sıradan erkeklerin ve kadınların hayatlarına odaklanan Sagalassos Arkeolojik Araştırma Projesi Direktörü Profesör Jeroen Poblome, bölgede antik çağlardaki günlük yaşamın daha iyi bir resmini oluşturmaya kararlı. Yüz rekonstrüksiyonları, bu yaklaşımla birebir örtüşüyor.
Romalı Rhodon öldüğünde tahminen elli yaşından büyükmüş. Mezar yeri orta sınıf bir aileden geldiğini gösteriyor. Birkaç eklem lezyonu ve kemik kırığı bulunan Rhodon’un fiziksel olarak zor bir yaşam sürdüğü anlaşılıyor. Bizanslı Eirènè, öldüğünde 30 ila 50 yaşları arasındaymış büyük olasılıkla. Mezarı Orta Bizans döneminde Hıristiyan geleneklerine uygun bir şekilde daha sadeymiş.
Anadolu’ya dönüş...
Yüz şekli, kafatası formuna ve kas kökenlerine göre hesaplanmış. Kaslar, yağ ve cilt... Katman katman, yüz yeniden yapılandırılmış. Poblome, “Yüz rekonstrüksiyonu bilim ve yaratıcılığın birleşimidir. Cilt tonunu veya gözler ve saçların rengini kafatasından çıkaramıyoruz, bunu günümüzde arkeolojik alanın bulunduğu Ağlasun’da yaşayan insanlara bakarak belirledik. Buradaki insanların çoğu kahverengi gözlü, koyu kahverengi saçlı ve oldukça açık tenli” şeklinde açıklama yapıyor.
Roma döneminde fiziksel görünümün önemli olduğunu, erkeklerin genellikle kel olmaktan hoşlanmadıklarını bilen araştırmacılar Rhodon’a kısa saç ve bakımlı bir sakal uygun görmüşler. Bizans dönemine atıfla da Eirènè’ye açık saç ve ince bir örgü seçilmiş. Rhodon ve Eirènè yüz rekonstrüksiyonları Leuven’deki üniversite kütüphanesinde 25 Haziran’a kadar sergilenecek. Sonra ise anavatanlarına, Anadolu’ya geri dönecekler. Sonbaharda, İstanbul’da büyük bir Sagalassos sergisi açılacak ve ardından da yüzler Burdur müzesindeki kalıcı serginin bir parçası olacak!
erdincutku@binfikir.be