Ari Çokona'dan '2O. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya'daki Rum Yerleşimleri'
Ari Çokona'nın “20. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya’daki Rum Yerleşimleri” incelemesi, başlatılması cesaret, tamamlanması sabır ve karınca çalışkanlığı gerektiren bir girişim. Çokona’nın kitabı literatürdeki bir boşluğu doldurmaya geliyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun Rum cemaatlerinin topluca kaydını tutmaya daha önce kimse kalkışmamıştı. Kitabın en belirgin başarısı ise şekilci bilimsellik tasl
Evangelina Balta
Antik kalıntılardan mı desem
yoksa Ortodoksluktan mı,
Yunanlıların yerleşimleri
ayrı bir galaksi oluşturur.
As kratisoun oi horoi. (Halaylar Devam Etsin.)
(Dionisis Savvopulos’un şarkısı, 1983.)
Ari Çokona’nın '20. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya’daki Rum Yerleşimleri' kitabı, yüz yıl öncesinin Osmanlı Rum yerleşimlerinin 'galaksisi'ni anlatıyor.
Megali İdea milliyetçiliğinin topografyası, Rum nüfusun Doğu Akdeniz havzasındaki dağılımına, yüzyıllar boyunca ekonomik ve kültürel alanda Rum milletinin en büyük gelişimini gösterdiği Osmanlı eyaletlerine odaklanır. Bu insanlar, kadim Bizans İmparatorluğu'nun artıkları ya da hayatlarını kazanmak üzere Balkanlardan ve Yunanlıların yoğun yaşadığı geleneksel yurtlardan Anadolu toprağına göç eden yoksul kitlelerdir.
TRAKYA’DAN, ANADOLU’NUN EN ÜCRA KÖYÜNE KADAR...
Ari Çokona, kitabında, yok oluşundan hemen önce gelişiminin zirvesine ulaşan bu oluşumun izlerini sürüyor. 20. yüzyılın üçüncü on yılının başlarında, Anadolu’daki Rum varlığı dramatik ve geri dönülemez bir şekilde tarihten silinecektir. Birkaç yıl içinde ve Yunanlıların 'Küçük Asya Felaketi' adını verdiği yıpratıcı savaştan sonra 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması, müreffeh Rum kitlelerinin ata topraklarından kopartılarak Yunanistan devletine mülteci olarak sığınmalarını gerektirecektir.
Ari Çokona, yurtlarından temelli ayrılışlarından birkaç yıl önce, Rumların Anadolu’daki yerleşimlerini kaydetmeyi üstlendi. Bu yerleşimleri Trakya, Kuzeybatı Anadolu, Karadeniz, Ege, İç Anadolu, Akdeniz ve Doğu Anadolu bölgelerindeki dağılımlarına ve Osmanlı idari sistemine göre sınıflandırdı. 20. yüzyıl başlarındaki İstanbul Rumlarının varlığını ve faaliyetlerini de ayrı bir bölümde inceledi. İçlerine Osmanlı İmparatorluğu'nun görkemli payitahtının ışıltılı bir dönemini sığdırmaya çalışan 60 göz kamaştırıcı sayfa! İstanbul 20. yüzyıl başlarında kültür, eğitim ve hayırseverlik alanlarında iyi örgütlenmiş, imparatorluğun ekonomisini kontrol eden, Patrikhane sayımına göre küçük burjuva ve burjuva 300.000 Rum’a ev sahipliği yapıyordu. Bu dernekler ağı başkentin sınırlarını aşarak Anadolu’nun derinliklerine kadar uzanıyor, memleketlerinde kalan hemşerilere yardım ediyor, İstanbul’da elde edilen muazzam zenginliğin bir kısmıyla kiliseler ve okullar inşa ediyor, yoksul köylerin cemaatlerine maddi ve manevi destek veriyordu. İstanbul Rumlarına ayrılan 60 sayfa, hastane, okul, kilise, dernek, gazete ve dergilerin adlarıyla, hayırsever, banker, öğretmen, din adamı, bilim adamı, sanatçı ve entelektüellerin hikâyeleriyle dolu.
Trakya’dan başlayarak Halep vilayetinin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalan en ücra köylerine kadar, ekonomik ve sosyal hayatlarına ilişkin kısa bilgiler eşliğinde Rum yerleşimlerinin nüfusları ile kilise, okul ve derneklerinin adları veriliyor. Bu topraklarda doğan ve ünleri dünyaya yayılan sanatçı, bilim adamı ve entelektüeller tanıtılıyor. İçlerinden, sanatçı kimliklerine büyük saygı duyduğum ikisini örnek vermekle yetineceğim. Memleketini mahlâsında yaşatan Vizeli şair ve öykücü Yorgo Viziinos ile ödüllü sinema filmi America, America’da (1962) köyünün kilisesine de yer veren Kayseri’nin Kermira (Germir) köyünden yönetmen Elia Kazan (Kazancıoğlu).
KÜÇÜK ASYA SORUNU
Çokona'nın '20. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya’daki Rum Yerleşimleri' incelemesi, başlatılması cesaret, tamamlanması sabır ve karınca çalışkanlığı gerektiren bir girişimdir. Ari Çokona’nın kitabı literatürdeki bir boşluğu doldurmaya geliyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun Rum cemaatlerinin topluca kaydını tutmaya daha önce kimse kalkışmamıştı.
20. yüzyıl başlarında 'Ksenophanis' dergisinin ilk sayılarında Anadolu’nun bazı bölgeleri hakkında istatistik bilgiler içeren birtakım tablolar yayımlandı. 1921’de Pandelis M. Kondoyannis’in 'Geografia tis Mikras Asias' (Küçük Asya Coğrafyası) kitabı yayımlandı. Ondan önce İoannis Kalfoğlu’nun (1871-1931) Karamanlıca 'Mikra Asia Kıtası’nın Tarihî Coğrafyası' (1899) çıkmıştı. (Stavros Anestidis, kitabı 2002’de Yunancaya çevirip yorumladı.) 19. yüzyılın son yıllarından başlayıp 20. yüzyıl başlarında çoğalarak Anadolu’daki Rum yerleşimleri hakkında makaleler ve küçük monografiler yayımlanmaya başladı.
Bu yayıncılık faaliyeti, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Rumlara baskı uygulanmaya başlanmasının Yunan tarafında uyandırdığı ilgiyle bağlantılıdır. Spiridon Ploumidis, 'Asya’daki Yunanistan' terimiyle tanımladığı Anadolu’da 1,5-2 milyonluk Rum nüfusunun yaşadığı yerlerin, 20. yüzyılın birinci on yılının sonlarına kadar Yunan kamuoyu için bir 'terra incognita' [meçhul topraklar] olduğunu söyler. Makedonya ve Girit’in sembolik ağırlığıyla gölgelenen bölge, 1891'de Atina'daki Küçük Asyalıların, Margaritis Evangelidis (1850-1932) ve Pavlos Karolidis (1849 -1930) gibi aydınların önderliğinde kurduğu “Anatoli Derneği” türünden oluşumların etkinlikleriyle kamuoyunun ilgisini çekebildi. Küçük Asya sorunu 1915’te Yunanistan’ın siyasi gündeminin odağına yerleşti ve 1914’te Jöntürklerin uyguladığı baskılarla tehdit edilen Küçük Asya Rumlarının güvenliği “Yunanistan tarafsız mı kalmalı yoksa Antant güçlerinin yanında savaşa mı katılmalı?” ikilemini doğurdu.
Anadolu, 19. yüzyılın irredentist [anayurt dışında kaldığı varsayılan toprakları yeniden anayurda katma düşüncesi] söylemine göre 'eksik' Yunan devletini bütünleyeceği düşünülen Makedonya ya da Girit’ten farklı olarak, kamuoyunun muhayyilesine gelecekteki Yunanistan’ın doğal ve ayrılmaz bir parçası olarak yerleşmemişti. 'Küçük Asya Felaketi' ve 'Mübadele’den sonra bu yaklaşım açıkça ortaya çıktı. Yunan toplumu, büyük zorluklarla muhacir statüsünde Yunanistan’a sığınan kardeş yığınların önemini, tarihini ve ortak kültüre katkılarını bilmediğini ve önemsemediğini gösterdi. Yerli halkın çoğunluğuna göre, gelenler 'Türk tohumu'ndan başka bir şey değildi.
Anadolulu muhacirler Yunan toprağında memleketlerini yeniden inşa ettiler. Nea Sinasos, Nea İzmir, Nea Filadelfia, Nea…, Nea… Anadolu’nun köy, kasaba ve şehirleri önlerine “nea” (yeni) ekini alarak dağlarla ovalarda sıralandı. Ari Çokona, Kapadokya vadilerinden birindeki Gelveri’nin Nea Karvali’ye taşınmasında olduğu gibi, fırsatını buldukça dokunaklı örnekler veriyor. 1925’te Yunanistan’a aç ve çıplak gelen Gelverililer bataklıklara hayat verdiler ve beraberlerinde getirdikleri tarifle ürettikleri lezzetli Nea Karvali kurabiyelerini şimdi memleketlerine ihraç ediyorlar.
MİLLİYETÇİ RETORİKTEN UZAK
Küçük Asya Felaketi ve Mübadele’nin neden olduğu büyük sosyal ve siyasal altüst oluş durulunca Anadolulu muhacirler yitip giden memleketlerinin tarihini irdelemeye başladılar. Kısa sürede, sürekli yeni başlıklarla zenginleşen muazzam bir monografiler, makaleler ve anılar külliyesi oluştu. Bu akıma paralel olarak bazı tarihçiler de muhacir toplulukların bilimsel tarihini yazmaya soyundu. Bu konuya değinmenin zamanı değil, başka bir zaman, başka bir vesileyle ona da sıra gelecek. Ancak Ari Çokona’nın kitabının, Küçük Asya bibliyografyasının bu iki temel kategoriye dâhil edilemeyeceğini vurgulamalıyım. Temel farkı da, imkânlar elverdiğince bütünü anlatmayı hedeflemesi. Kitabın en belirgin başarısı şekilci bilimsellik taslama, lirik duygusallık ve milliyetçi retorik tuzaklarından kaçınabilmiş olmasıdır. '20. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya’daki Rum Yerleşimleri' kitabı alçakgönüllü profiliyle, okuyucuda bu çalışmanın gerektirdiği ve araştırma merkezlerinin göze alamadığı emeğin büyüklüğü bakımından saygı uyandırıyor. Ayrıca, çalışmayı kitaplaştıran Literatür Yayıncılık da içten bir teşekkürü hak ediyor.
Kitabın önünün açık olacağını, daha sonraki baskılarında ekleme ve düzeltmelere ihtiyaç duyacağını görebiliyorum. Temeli sağlam önemli kitapların kaderi budur. En başta, daha kullanışlı olmasını sağlayacak ayrıntılı bir fihriste ihtiyaç duyacak. Böyle bir fihrist, yakında sayılarının artacağını düşündüğüm Osmanlı Rum yerleşimleri üzerinde yapılacak araştırmaları kolaylaştıracaktır.
Bitirirken tüm dostlarıma, başta değindiğim Savvopoulos şarkısının devam dizeleriyle sesleniyorum: “... Sağlığımız yerinde olsun/ ve hep böyle bir araya gelelim/ el ele tutuşarak nehirler misâli/ özgür halaylar çekerek/ dost meclislerinde coşup eğlenelim.”
20. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya'daki Rum Yerleşimleri / Ari Çokona / Literatür Yayıncılık / 420 s.