Anten çevirmek bizim işimiz...

13 yaşındaydım. Güneşli bir günde babamın Karacabey’deki evinde kahvaltı ediyorduk. Bana çatıya çıkıp antenin yönünü değiştirip değiştiremeyeceğimi sordu. “Tabii ki yaparım ne var ki bunda” dedim.

Alper İzbul /Aksak Dünya

Rahmetli babamın yükseklik korkusu vardı. Hatta bir keresinde üşütmüş, hasta olarak gittiği ve yolunu çok da bilmediği Assos’ta arabayla antik limana inmeye kalktığında o “korkunç” uçurumlu yol boyunca attığı ter sayesinde aşağı indiğinde iyileşmiş olduğunu anlatırdı. Tabii genetik bilimi ışığında bu korkunun bana geçmesine hiç şaşırmıyorum.

Ama yükseklik korkusu denen şey öyle sadece yüksekten korkmakla ilgili değil tam olarak. Mesela uçakta cam kenarına oturup iniş kalkış dahil aşağıyı seyrederken hiçbir korku yaşamıyorum. Daha çok yükseklik ve mekân algısıyla ilgili bir şey. Bazen bir binanın ikinci katında bir balkonda bile korkunun yarattığı sıkıntıyı, kilitlenmeyi yaşayabiliyorsunuz. Yani bu korkuyu etkileyen çok faktör var. Gelelim bununla ilgili öykümüze...

ÖYLE BÖYLE DEĞİL!

13 yaşındaydım. Güneşli bir günde babamın Karacabey’deki evinde kahvaltı ediyorduk. Bana çatıya çıkıp antenin yönünü değiştirip değiştiremeyeceğimi sordu. “Tabii ki yaparım ne var ki bunda” dedim. İki buçuk katlı bir evin çatısı. Hem çok yüksek değil hem de epey yatay düzlemde bir çatı. Yani tehlikeli bir durum da yok. Ve en önemlisi ben de o zaman henüz yükseklik korkumdan haberdar değildim. Benim için harika bir ders oldu, kendimi tanımak adına. Neyse…

Birlikte çatı arasına çıktık ve ben de kapaktan kiremitlerin üzerine çıktım. Çıktım çıkmasına da, bulunduğum nokta, karşıda görünen küçük dağ, soldaki minare, karşı binanın çatısı falan derken bende yükseklik ve mekân algısı bir garip hal aldı. Bir anda öyle bir korku sardı ki bünyemi, kendimi çatıda, kiremitlerin üzerinde, kollar bacaklar açık, adeta cama yapışmış Garfield gibi yatarken buldum. Babam aşağıdan sesleniyor ama ben sadece, “Kaldım ben burada” diyebiliyordum. Bunun üzerine babam da kafasını delikten çıkardı. Beni ayağımdan tutarak çatı arasına girilen deliğe doğru çekmeye çalıştı ama olmadı. Bir iki sözle cesaret vermek istedi, o da tutmadı. Ben çatıda adeta kiremitlere sarılmak ister gibi öyle yatıyordum.

BÜYÜK ÇARESİZLİK

Derken babam, oğlunun tüm hayatını çatıda geçirmemesi için harekete geçti ve yanıma kadar geldi. Ancak şimdi de kiremitlerde çaresizce yatan iki Garfield vardı. Tabii o zamanlar cep telefonu da yok ki itfaiyeyi falan arayalım gelip bizi indirsin. Güneş tepemizde, çaresizlik her yanımızı sarmış durumda, baba oğul yatıyoruz kiremitlerin üstünde. Resmen korkunun esiri durumundayız. Neyse ki bu yatışın sonuna doğru babam cesaretini artırdı ve biz el ele geri geri sürünerek kiremitlerin üstünden çatı arasına inen deliğe vardık. Tabii en baştaki hedef olan antenle ilgili bir değişiklik yoktu ama olsun, biz adeta çatıda ölümü beklemekten, güneşin altında kuruyarak, açlık ve susuzluktan ölmekten kurtulmuştuk. Artık çatının dışında sürecek normal bir hayat bizi bekliyordu.