Anneler ve Öğretmenler
Cumhuriyet’i belki de hepsinden çok çağdaşlığın daha vurucu gösterisi olan kadın katılımı, kadın öğretmenler kurdu. Anadolu’nun kültür fukarası, tutucu ortamında genç kadınlar azize nitelikli inanç savaşçılarıdır. Onların bu ülkeye kazandırdıkları insancıl niteliği 92 yıllık Cumhuriyet tarihinde hiçbir kurum kazandıramamıştır.
Doğan Kuban8 Mart kadınlar günüymüş. Yıldönümlerini insanların en güzel anılarıyla birleştiren, yalancı ve hediyeli sevgi günlerini, zorlama sempati gösterilerini, tüketim dürtülerini hiç sevmedim. Bizim çocukluğumuzda böyle günler yoktu. Baba günü, ana günü, kadın günü, sevgili günü görüp işitmeden büyüdüm. Ama annemle birlikte Dar ül-muallimat’tan çıkan başları örtülü mezunları, 1917 tarihli fotoğrafının koca bir kopyasını saklıyorum. 6 yaşında Davutpaşa ilkokuluna birinci sınıfa kaydolduğum zaman bu fotoğrafın farkına vardım. Annem ile, 1-5 yaşlarım arasında birçok fotoğraflarımız var. Bunlardan ne kadar etkilendiğimi anımsamıyorum. Fakat 1932-1933 yıllarında ilkokulun 1. yılını Davutpaşa İlk Mektebi’nde ve 2. yılını Beşiktaş Akaretler’de okurken annemin öğretmen olan genç arkadaşlarıyla tanışmıştım. Adlarını artık çok az anımsıyorum. Aralarında çok sevdiklerim vardı. Asıl anımsadığım onların kadınlıkları değil, öğretmenlikleri idi. Anadolu kentlerinin ilkokullarında okurken gencecik kadın öğretmenler bana annem gibi göründüler. O Anadolulu genç kadınlardan, birisi hariç, fotoğrafları yok. Yüzlerini, kadın olarak hiçbir özelliklerini anımsamıyorum. Zaten o sırada kadınların en sevimli ve güzelleri bile seks nesnesi olarak algılanmıyordu. Ya da ben o hislerin henüz farkında değildim. Ben onları hep öğretmenler ve annem olarak algıladım.
KADINLAR SEVGİ KAYNAĞI
Yaşlanıp çocukluk günlerimi anımsadığım zaman Anadolu köylerinde, kasabadan büyük olmayan kentlerindeki o gencecik öğretmenleri annem olarak düşünmeye devam ediyorum. Fakat o uzak ve dumanlı imgeleri kendi iradesiyle gelmiş genç Anadolu kızları olarak düşününce, içimi büyük bir devrim sevinci dolduruyor. Onlar Anadolu’da yeni filizlenen öğretim seferberliğinin savaşçıları idi. Bugün çalışan kadına, çocuğunu evine bırakıp kentin dört bir köşesine para kazanmak için giden fakir kadınlara saygım ve genelde sevgimin fedakâr öğretmenlerden ve annemden kaynaklandığını da artık biliyorum. Onlar Cumhuriyetin Anadolu ilkokullarında açmış en güzel çiçekleriydi. Otorite olarak değil, sevgi kaynağı olarak bildim. 1930’un Anadolu’sunda onların toplum tarafından nasıl algılandığını da tam olarak bilmiyorum, ama oralara kadar gittiklerine göre daha kara çarşaftan tam çıkmamış bir toplumda (benim anneannem 1930’larda kara çarşaftan çıkmıştı) o başörtüsüz genç öğretmenlerin cesaretlerinin bir savaş kahramanlığı olduğunu düşünüyorum.
Eski kuşaklardan biri olarak Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanın anımsıyorum. Bugün milyonlarca genç öğrencinin, öğretmenlerine o gözlerle baktığını sanmıyorum. Olasılıkla yeni öğretmenler de dünyayı ve insanları başka türlü algılıyorlar, ama öğrencilerin öğretmenlere saygısı hâlâ benim küçüklüğümdeki gibi devam etmiyor.
CUMHURİYETİN EN ÖNEMLİ KURUCULARI
O zamanlar bu fidan gibi Anadolulu genç kızlar için belki sadece o meslek vardı. Geçen gün Cumhuriyet’in unutulan kurucuları arasında vurgulamadığım için bu yazıyı yazmak istedim. Onların en önemli Cumhuriyet kurucuları olduğuna inanıyorum, çünkü simge olarak başka bir kadını, gelecek kuşakları müjdeliyorlardı. Onun için onlar Cumhuriyetin anneleriydi. Bu geçmiş gözlemlerin ve değerlendirmelerin duygusal olduğunu biliyorum. Öyle olmalarından da memnunum. Kadın öğretmenler, Anadolu kadınlarına örnek oldular, cesaret verdiler. Belki yalnız başlarına o ıssız köy ve kasabalara gitme cesaretleri, Anadolu kadının içten bir desteğine dayanıyordu. Onlar olmasaydı Cumhuriyet olur muydu? diye düşünüyorum. Bu Cumhuriyet’i sadece askerler, sadece erkekler kurmadı. Belki de hepsinden çok çağdaşlığın daha vurucu gösterisi olan kadın katılımı, kadın öğretmenler kurdu. Bugün bunun duygusal bir abartma olduğunu düşünen bir çok budala olabilir. 1930’lar Anadolu’sunda bir genç kız öğretmeniniz olsaydı o gün farkına varmamış olsanız bile sonradan onun bir kahraman, fedakâr cesur bir toplum kurucusu olduğunu düşünebilirsiniz. Biz küçükken, Ankara’nın köylerinden eşekle pazara mal getiren köylü kadınlar vardı. Anadolu roman kahramanları arasında Yaşar Kemal’in ”Meryemce” gibi roman kahramanlarını okuyanlar anımsarlar. O genç öğretmen kızlar o roman kahramanları, Anadolu kadınlarının çocuklarıydı. Bugünlerde kadınlar için yaygara koparan ve Anadolu kadınını cahiliye dönemi kadınına benzeten ilkel insanları düşündükçe, Türk kadınının başka bir kökten geldiğine inanasım geliyor.
ANNE VE BABA, KISRAK VE AYGIR MI?
Sevgili okurlar, Kadın bir seks objesi olarak algılanabilir. Erkeğin aptalı da kendini damızlık bir boğa olarak algılayabilir. Ama kimse anasını bir seks objesi, babasını bir boğa olarak görmez. Gerçi bu duygular dışında daha karmaşık, olasılıkla psikologların sınıflandırdıkları davranışsal adlar vardır. Bunlar bizim anne ve babalarımızı bir üreme ve seks şeması içinde değerlendirmemizi gerektirmiyor. Öyle de algılamıyoruz. Anne ve babaya kısrak ve aygır diye bakmıyoruz. Aile’yi temel bir sosyal kategori olarak tanımlayıp onları tarih boyunca yüceltmişiz. Sosyal kategoriler içinde öğretmenin de özel bir konumu ve saygınlığı var. Kanımca bundan da öte, Cumhuriyetin gelişmemiş Anadolu’sunun kültür fukarası, tutucu ortamında genç kadınlar azize nitelikli inanç savaşçılarıdır. Onların bu ülkeye kazandırdıkları insancıl niteliği 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde hiçbir kurum kazandıramamıştır. O fedakâr, insanlık dolu genç kadın öğretmenler kadar güçlü bir Cumhuriyet simgesi bir daha olmayacak. Onlar Türk tarihinin y ı l d ı z ı n ı n p a r l a d ı ğ ı yerde açan çiçeklerdi. Ne kadar övsem onlara bu ülkenin borcunu ödeyebileceğini sanmıyorum. Bugünkü utanç verici düşünsel yozlaşmayı onlarla birlikte düşünemeyiz. Cumhuriyetin aydınlığının bugünlere uzanan çok ışığını onlar yaktı. Eğer bu gün hâlâ umudumuzu yitirmemişsek kadın erkek, fakat özellikle kadın öğretmenlere borçluyuz. Çünkü gericilikle savaşmak zorunda olanların başında onlar vardı. Kentli olup, çalışkan olup yurtdışındaki uygar ortamlarda Türk kızı olarak okumak da bir onur olabilir. Fakat bir köy okulunda öğretmenlik yapan genç kadın gerçek bir savaşçı idi. Onlar halkın önünü görmesinin, umudunu canlı tutmasının yanan meşaleleri idi. O günleri aydınlatan duyarlı, bilgili insanları mutlu edecek çok hikâye olmalı. Kuşkusuz o güzelim kuşakların temsilcileri çok kalmadı. Fakat kitapçı raflarını dolduran roman ve çeviriler yanında daha kendimize ilişik dolduracağımız çok boş sayfa var. Bunlar uydurma televizyon destanları değil. Yaşar Kemalleri, Rıfat Ilgazları, Orhan Kemalleri, Nâzım Hikmetleri izleyen genç yazar kuşaklarının Anadolu’yu aydınlatan cesur, fedakâr, sevecen, alçak gönüllü, vatansever ve fakir öğretmenlere çok selam göndermeleri gerek. Daha ulaşılacak çok gönül ve akıl var. ‘Ana gibi yar olmaz!’ demişiz. O fedakâr kurucular için de bir özdeyişimiz olmalı!