Anne Hikmet Selçuk, oğlunu anlattı

Aydın, 1930'lar Bugün 23 Nisan, İlhan bu sabah mektebe heyecanla gitti. Ayşe de Ülfet'i götürdü. Ben evde kalmayı tercih ettim. Burada mekteplerin şarkılarını işitiyorum, davulların gürültülerini, halkın uğultusunu...

cumhuriyet.com.tr

Bu arada emirber çıkageldi. “İlhan şiirini nasıl okudu?” diye sordum. “Hepsinden güzel okudu” dedi. “Hiç çekinmedi. Diğer çocukların ellerinde kâğıt olduğu halde şaşırdılar. İlhan bağıra bağıra, coşkun coşkun söyledi, çok alkışlandı.” “Kalbimden doğdu, kalbimden doğdu mu yazarım” demişti bana... Ülfet hep onu taklit etmek ister. Büyük jestlerle, şarkı gibi mırıldanarak bir şeyler icad eder: “Atatürk öcüleri Akdeniz’e attı, Ülfet’i kurtardı, babasına getirdi, çok şeker verdi. O da babasıyla bunları yedi. Türk bayrağını tutarak yedi...” Sonra bana “Gördün mü çocuğun ne güzel söyledi. Çocuğunu sever misin?..” diyerek gözümün içine bakar. Dayanamam, onu okşar severim... Bu akşam yağmur tufana döndü, şimşekler çaktı, gök gümbürdedi. Buraya çok yakın bir kasabada dört kişinin ölmüş olduğunu duydum, gözümü kırpmadım...

Bugün öğleden sonra ortalık biraz aydınlandı. Bu akşam yalnızım. Kasım, Aydın Palas’a davetli. İlhan erkenden uyudu, gün sonuna doğru daima biraz yorgundur. Ülfet yanı başımda, çok rahat uyuyor. Bu küçüğe tapıyoruz. Sanki bir hazineye sahipmişiz gibi geliyor...

Ben iki büyükle akşam yemeği yedim. Orhan tam karşımda. Yeni terleyen bıyıkları ve sağlam yapısıyla küçük bir efendi...

Turhan da yaşına göre çok iyi. Bu çocuğu frenlemek icabediyor, hem de her zaman... Ama o kadar zeki ve çalışkan ki, onu affetmeye hep meylim vardır. Sınıfının birincisidir, tarihi çok iyi bilir, su gibi... Mısırlıları, Hititlileri, Asurluları ve Yunanlıları... Aritmetik ve coğrafyada kuvvetlidir. Mektepte bir temsil verildi, hâkim rolü oynadı, çılgınca alkışlandı...

Kendine güveni tamdır. Bu da kusur mu sayılır?.. Boyuna “Ben bilirim, ben yaparım, çalışmak benim elimde değil mi? Öyleyse her şeyi yaparım” diyor...

Bir gün, kahvaltı etmek istemediği için Kasım onu hırpalamıştı. Bağırdı ve ağladı. Bir makine gibi konuşarak: “Tatlılıkla efendim, tatlılıkla insanı insan yaparlar...”

Orhan’la başıma büyük şeyler gelmemişti. O çok daha saygılı ve çok daha uslu idi... Bu küçük yaramazla sonunda bir anlaşma yaptık... Ona, çocuğum dedim: “Bundan sonra üç kere ihtar edeceğim, tatlılıkla... Baban da aynı şekilde hareket edecek ama, itaat etmezsen cezalandırılacaksın. Kabul ediyor musun?”

“Olur...”

“Bu çocuk hep kendi kafasına göre mi hareket edecek?...” diye düşünüyorum. Allaha şükür ki, kafası fena değil...

Derleyen: Ülfet Ertel