'Anlatmak istediğimiz hikâyelerin filmini çekiyoruz'

Usta yönetmen Ken Loach’un filmlerinin yapımcısı Rebecca O’Brien, jüri üyeliğini yaptığı Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması için İstanbul’da. O’Brien ile mesleğinin inceliklerini konuştuk.

Emrah Kolukısa

Rebecca O’Brien 30 yıldır bilfiil sinemanın içinde. Ken Loach’un hemen her filminin yapımcılığını üstlenen O’Brien 1995’te “Ülke ve Özgürlük” ile Avrupa Film Ödülleri’nde, 2017’de ise Altın Palmiyeli “Ben Daniel Blake” ile BAFTA’da En İyi Film Ödülü’nü aldı. Cannes’da Altın Palmiye kazanan “Özgürlük Rüzgârı” adlı filmde de yapımcı olarak yine onun imzası var. Geçen yıl eleştirmenler tarafından çokça beğenilen “You Were Never Really Here” adlı filmin yapımcılarından biri de yine oydu. Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması’nın jüri üyesi olarak İstanbul’da bulunan O’Brien ile hem mesleğinin inceliklerini hem de İngiltere’deki sinema sektörünü konuştuk.

-Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması’nda jüri üyeliği yaptınız. Bu yılki filmleri nasıl buldunuz?

Genel olarak filmlerin kalitesi çok yüksekti. Bazılarından çok etkilendim ve bu kadar iyi olmaları beni heyecanlandırdı. Çok memnunum diyebilirim. Güçlü filmler bence.

İngiltere’de üç kamu fonu var

-30 yıllık meslek hayatınız boyunca sinema sektörünün birçok değişimden geçtiğini gördünüz, bu değişimlere bizzat tanık oldunuz. Bu süre zarfında yapımcının işi ne kadar değişti sizce?

Bir projede birçok farklı yapımcı olabiliyor, kimisi sadece para koyuyor örneğin. Benim gibi yapımcılarsa her aşamada işin içinde oluyor. Filmin ilk fikir halinde doğuşundan çekimlerinin bitimine, gösterime sokulmasına hatta arşivlenmesine kadar... Benim işim yıllar içinde çok fazla değişmedi aslında, bence yapımcılar ne tarz bir yapımcı olmak istediklerine karar verebilirler.

-İngiltere’de bir filme finans bulmak için hangi kaynaklarınız var?

İngiltere’de başlıca üç kamu fonu var filmler için. Biri İngiliz Film Enstitüsü (BFI), diğeri Film Four ve tabii BBC Films... Yerli bir filmin bu bahsettiğim fonlardan en az biri olmadan çekilebilmesi çok zor. Bir de vergi kredisi var. Filmin bütçesinin yüzde 25’ini vergi olarak düşebiliyorsunuz, bu çok güzel bir şey elbette. Ama bu dışarıdan gelip de İngiltere’de film çekmek isteyenler için de geçerli bir durum. Hollywood yapımcılarını stüdyo sisteminde çalışmaya iten şeylerden biri bu aslında. Ben filmlerimi yaparken başka Avrupa ülkelerinden ortak yapımcılarla çalışıyorum.

‘Az tanınmış oyuncuları tercih ediyoruz’

-Yapımcı olarak nasıl bir bakış açınız var, yani sadece Ken Loach filmleri, ya da ona benzer yapımları mı tercih ediyorsunuz, yoksa ne olsa yaparım der misiniz?

Anlatmak istediğimiz hikâyelerin filmini çekiyoruz biz. Paul Laverty yazıyor, genelde bir fikir üzerinden hareket ediyor... Tabii bütçemizi de ona göre çok abartmamaya çalışıyoruz. Filmlerimize çok ünlü olan aktörleri değil de daha az tanınmış oyuncuları koymayı tercih ediyoruz. İzleyiciye daha inandırıcı geliyor böylesi. Diyelim ‘I Daniel Blake’te Daniel rolünü Tom Cruise oynarsa izleyiciler onun Daniel olduğuna inanmazlar, Tom Cruise’u görürler sadece. Ama ünlü bir aktörümüz olmadığı için de daha küçük bütçelerle çalışmamız anlamına geliyor, çünkü çok para bulamayacağımızı biliyoruz. Ken Loach ve Paul Laverty filmi olduğu için belli bir miktarda para buluyoruz, çok olmuyor belki, ama az da olmuyor. O bütçe aralığı o seviye, bizim çalışmayı sevdiğimiz bir aralık.

-Gişe hasılatına çok bakar mısınız? Gişenin önemi nedir sizin için?

Film çekmeye devam edebilmek için filminizin belli bir başarı kazanması gerekir. Örneğin gişe hasılatınız az olsa da eğer filminiz eleştirel bir başarı kazanmışsa bu size yetebilir. İnsanlar sizin anlattığınız hikâyeyi beğenmiştir, ya da yeni bir oyuncu tanıtmışsınızdır onlara... Ama tabii bunun için insanların gelip filminizi izlemesi gerekir, yani bu elbette önemli. Zaten siz de yapımcı olarak mümkün olduğu kadar büyük bir kitleye seslenebilmek istersiniz. Yapımcının görevidir bu, anlattığı hikâyeyi daha çok kişiye ulaştırmak.
‘Netflix de finans bulmanın bir yolu’

-Netflix gibi platformlar için ne düşünüyorsunuz?

Netflix de finans bulmanın bir yolu. Eğer film çekmek için başka türlü para bulamıyorsanız Netflix’e gidersiniz. İşin açmazı şu ki, Netflix kendi filmlerinin sadece kendi platformlarında olmasını istiyor, salonlara çok az çıkıyor. Filmi sinema salonunda izlemek isteyen izleyici için iş zorlaşıyor. Ama endüstri de bu tarafa doğru gidiyor, bunun doğru ya da yanlış olduğuna karar vermek çok zor.

-Şu sıralar üstünde çalıştığınız bir proje var mı?

 Ken Loach ve senarist Paul Laverty ile birlikte yeni bir proje üzerinde çalışıyoruz. “I, Daniel Blake”e akraba sayılabilecek bir film, adı “Sorry We Missed You”. Bu kez sosyal yardım değil de çalışma hayatına bakıyoruz. Her ikisi de belirsiz saatlerde çalışan bir karı kocanın hikâyesi... Adamın bir minibüsü var ve teslimat işleri yapıyor, karısıysa bakıcılık yapıyor. Ergen çocukları var ve hayatta kalmaya çalışıyorlar. Çekimler bitti, kurguyu da geçen hafta tamamladık, şimdi post-prodüksiyon aşamasındayız.

Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması’nın ödülleri bu akşam yapılacak törenle sahiplerini buluyor