Anlamadan İnanma
cumhuriyet.com.trToplumda abartılmış din saygısının insan sevgi ve insan saygısının ötesine geçmiş olmasını yadırgamamak mümkün değil. İyi ya da kötü olmak için dindar olmaya gerek yok. Dindar olmak da ahlaki ve insani değerlere sahip olmak demek değil.
Ahlaki anlayışlarının kelimesi kelimesine dine ve Kuranıkerim’e dayandığını iddia edenler, aslında ne Arapça Kuranı okuyabilmiş nede onu anlayabilmiş değillerdir. Bu yüzden din egemen siyasilerce alt kesimleri zapt etmek için kullanılan bir araç olmuştur. Eğitim seviyesi ya da zekası yüksek olanların bir inancı anlamadan barındırması çok zordur. Dinsel inanç kavramının dayandığı gücün, ihtişamın esası akla ve mantığa bağlı olmamasındadır. Herkesin bildiği gibi din bilgi üzerine değil, sanal inanç ve iman kavramı üzerine kuruludur. Bu nedenle inancın en büyük düşmanı mantıktır. Dindarın mantığı kaderini sanal büyük bir gücün kontrol ettiği varsayımına dayanır. Anlamadan inanıp iman etmenin olumsuz etkilerinden biri, bir şey anlamadan iman edip tatmin olmanın bir üstünlük bir erdem sanılmasıdır. Bu konuda Einstein: “Eğer insanlar cezalandırılmaktan korktukları, ya da ödüllendirilmeyi umut ettikleri için iyi kalplilerse, gerçekten çok acınacak haldeyiz demektir” demiş.
Dindar, çocuklukta beyninin sanal safsatalarla yıkanmış olmasının kurbanıdır. Beynine bulaştırılmış olan safsatanın çeşidinin de pek önemi yoktur. Çocuk beynine safsata bir kez bulaştığında çeşidi ne olursa olsun, büyüdüğünde bunu bir sonraki nesle bulaştıracaktır.
İnsanlar dinsel kültürü sürdürmeyi dini bir görev sayıp ısrar ederler.
Aldıkları iman eğitimi etkisiyle doğal felaketleri de insani meselelerle ilişkilendirirler. Küçük insani hataları, günahları abartıp bunlara evrensel bir önem katarlar. Doğal bir doğasal bir felaketi insani kötü amellerin bir bedeliymiş gibi görürler. Örneğin; Yalova depreminin nedeni insanların günahlarına, dinsel ilgisizliklere bağlanmıştı.
Einstein: (Dinsiz Bilim Topal, Bilimsiz Din kördür) demiş.Hiçbir şey anlamadığı halde, kendini inançlı imanlı dindar zannetmek de herhalde bir geri zekâlılık belirtisi olsa gerek.
Geniş çapta ele alındığında günah ve korku temelli ruhsal öğretileriyle dinler toplumsal birleştirici güç olmaktan çıkıp bölücü güç haline gelmiştir.