Ankara'da Behzat Ç. 'fenomen'i

Emrah Serbes'in "Her Temas İz Bırakır" ve "Son Hafriyat" romanlarının başkomiseri "Behzat Ç.", bir dizi kahramanı olarak ekranlarda görünürken kısa sürede "Che"li şehir efsanelerinin konusu oldu. Serdar Akar'ın yönettiği dizide Behzat Ç., alışılmış "kahraman-babacan" polis tiplerine karşı bir tür "anti kahraman" olarak "sahici" bir karakter çiziyor ve gazetelerin 3. sayfalarında yer bulan cinayetlerin izini sürüyor.

cumhuriyet.com.tr

Behzat Ç., idealize edilmiş babacan-kahraman-cesur bir “iyi” polis değil. Ağzından sigara düşürmüyor, olur olmaz küfrediyor -dizide dakika başına düşen “bip” sayısına bir bakın-, pavyonda masasındaki kadına içki gönderildiğinde ortalığı dağıtıyor. Pek “nizami” değil, öyle “insan haklarından” falan da pek anlamıyor. Kadınlarla ilişkilerinde biraz “acemi”, sözcük dağarcığı pek sınırlı. Ama kendine göre bir adalet anlayışı var. Emrah Serbes kitabında Behzat Ç.’yi şöyle tanıtıyor: “İnsan sarrafı olmasa da, ceset sarrafı, bu yüzden de biraz melankolik tabiatlı olmuş. Müzik dinlemez, polis telsizi dinler. Kitap okumaz, gazeteye spor sayfasından başlar.” Asker olamadığı için polis olmuş. “Başka bir ihtimal yok muydu” sorusu üzerine “Egemen sınıfların çıkarını korumak için yaratılmışız” diyor. Ağzında pek “iğreti” duran bu iri, iddialı cümle vaktiyle hayatına girmiş olan Bahar’a ait...

'Seviyorum merkez'

Erdal Beşikçioğlu Behzat Ç. rolünde “döktürürken”; “Harun” karakterini canlandıran Fatih Akman da son derece çarpıcı bir performans sergiliyor. Harun bir yerde öyle AB’dir-haktır hukuktur bilmeden yumruklarına başvuran “sert” polis, bir başka yerde “senin için akşama kadar Past Continuous Tense çalıştım” diye ilan-ı aşk ettiği meslektaşından olumsuz yanıt alınca telsizde “seviyorum merkez” diye ağlaşan beceriksiz aşık, evde de babasından fırça yiyen iri yarı çocuk. “Akbaba” rolündeki Berkan Şal ve “Hayalet” rolündeki İnanç Konukçu’nun oyunculukları da takdiri hak ediyor.

Çarpıcı mesajlar

Behzat Ç., sinemacıların, dizi film yönetmenlerinin pek ilgi göstermediği başkenti ekranlara taşıdı. Anıtkabir’i, Hitit Heykeli’ni, Kızılay’daki birahaneleri, Gençlik Parkı’nı, Seğmenler Parkı’nı, Kuğulu Park’ı vs... Dizilerde daha çok “geçmiş zamanların” devrimci önderlerinin öyküleri yer bulurken, bu dizide “günümüzün” eylemcileri ekranda görünüyor. Ankaralı bir gazeteci olarak, “geri dönüşüm işçileri”nin mücadelesininden ilk kez bu dizide İnsan Hakları Anıtı önünde eylem yaparkenki görüntüleriyle haberdar olduğum için utandım. Polis göstericilerin ağızlarını burunlarını kırarken, Behzat Ç. eylemcilerden Bahar’ı karakolda buldu. Rapor almışlardı, ancak polis de kendini kurtarmak için bir rapor uyduruvermişti. Behzat Ç., Bahar’ın yüzündeki yara bandının intikamını -meslektaşına birkaç yumruk çakarak ve “raporu şimdi hak ettin” mesajı vererek alıverdi. Dizinin bir bölümünde Hrant Dink cinayeti işlenirken, bir başka bölümde de Murat Uyurkulak’ın “Tol” kitabını gördük. O müthiş ilk cümlesi “Devrim vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi” sözünü ekrandan duymak da iyi geldi.

‘Ç.’ harfinin gizemi

Behzat Ç. “fenomen”e dönüşürken, “Ç.”si ile ilgili şehir efsaneleri de yaygınlaştı. Emrah Serbes istediği kadar “Ç çok hakkı yenmiş bir harftir. Sınav soruları bile a, b, c, d diye gider. Arada ‘ç’ yokmuş gibi davranılır. Behzat Ç. alfabeye isyanımdı” desin, gazetelerde “Behzat Ç’deki sır çözüldü: CHE!” haberleri eksik olmuyor. Kitapta bu “Ç.”nin öyküsü anlatılıyor aslında. Başkomiser bir tuvalet penceresini açmak için kredi kartını sokar, zorlar. Kart ortadan ikiye ayrılır, üzerinde “Behzat Ç...” yazan tarafı elinde kalır. Ancak, seyirci inanmak istediğine inanır. Uysa da uymasa da “Che” ile bir bağlantı kurmak istiyorsa kurar ve “bu ihtimale” inanır...