Animals grubunun kurucusu Eric Burdon önceki gece İstanbullu müzikseverlerin karşısındaydı

Bildiğim kadarıyla küçükler büyüklerin ayağına gider ama bu kez 75. yılını kutlayan bir banka, bir büyüğümüzü hepimizin ayağına getirmiş. Hal böyle olunca bizde kalktık büyüğümüzün ayağına gittik.

Murat Beşer

78 yaşındaki Eric Burdon, bankadan daha büyük. Rock’n roll tarihinin en büyüklerinden. Boru değil, zamanında Janis Joplin ve Jimi Hendrix ile aynı sahneyi paylaşmış, topluluğu The Animals ise Beatles, Rolling Stones, Who ve Kinks ile boy ölçüşmüş.

Volkswagen Arena bir basketbol sahası ama çok amaçlı kullanılıyor. Sahneyi üç tarafından kuşatan izleyiciler, oturmalı sistemde mekânın dörtte üçünü doldurmuş. Steril bir kalabalık var, yaş ortalaması yüksek.

Burdon uçağı kaçırmış, salona konserin başlamasına dakikalar kala girebilmiş. O nedenle konser 25 dakika geç başlıyor. Önce The Animals 10 dakikalık uzun bir giriş yapıyor ustaya zaman kazandırmak için. Piyanoda Davey Allen, gitarda Johnzo West, davulda Dustin Koester, basta Justin Andres, saksofonda Ruben Salinas, trombonda Evan Mackey. Yaş ortalaması 30, yani The Animals 1962 yılında kurulduğunda henüz doğmamışlardı.

Tam bir İngiliz pub’cısı

Usta nihayet görünüyor. Saçları dışında baştan aşağı siyah; göbeğin tümseğini gösteren tişört üzerine bir gömlek giymiş, düğmeler fora. Dar bir blucin; tam bir İngiliz pub’cısı. Güneş gözlükleri de eksik değil.

Sesi hırıltılı ama minare yıkılsa da mihrap yerinde. En azından ruhu diri. Burdon güçlü sahne duruşu ve izleyiciler üzerinde yarattığı büyü ile zamana direniyor ve halen dikkate alınması gereken bir güç olduğunu ortaya koyuyor. Zaman kapsülüne binerek yaptığımız yolculuk Randy Newman bestesi “Mama Told Me Not to Come” ile başlıyor. “White Houses”, “When I Was Young”, “Bo Diddley”, “Mother Earth” ve “Spill the Wine” peş peşe gelerek en iyi bildiği ünlü şarkıları ondan dinlemek isteyen kalabalığı mesut ediyor.

90 yıllık geleneksel bir şarkı olan “Where Did You Sleep Last Night” salondaki gençler tarafından Nirvana ile biliniyor, “Unplugged” albümünde Kurt Cobain tarafından söylenmişti. “It’s My Life”ın ardından gelen Nina Simone klasiği “Don’t Let Me Be Misunderstood” cep telefonlarının video kameraya dönüşmesine neden oluyor. Kırklı ellili yıllarda doğan kuşak bile bu alışkanlığa yenik düşmüş.

Sıra “The House of the Rising Sun”a geldiğinde herkes milli marş çalıyormuş gibi ayağa kalkıyor, eşlik ediyor şarkının nakarat kısmına. Bu parça ile The Beatles’tan sonra, Amerika listelerinde bir numaraya yükselmiş İngiliz topluluğu olmuştu The Animals. Yoğun bir tezahüratın ardından çıkılan biste iki şarkı ile sona eriyor bu güzel gece: “We’ve Gotta Get Out of This Place” ve “Hold On, I’m Coming”.

Bu 100 dakikalık konser yeni yetmeler için sıradan bir eğlence olabilir ama yaşı 60 küsur olanlar için çok özel bir geceydi. Kulis girişinde elinde plaklarla bekleyen birkaç kişi, babanın Amerika’dan geldiğini ve jet-lag olduğunu öğrenince alacağı imzalardan umudu keserek çıkışa yöneldiğinde bile, mutsuz tek bir Allah’ın kulu yoktu geceye tanık olanlar arasında.
muratbeser@muratbeser.com