Anayasa Mahkemesi'nde 'vekilliğin iadesi' çatlağı

Eylemleriyle Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) kapatılmasına neden oldukları gerekçesiyle milletvekillikleri düşürülen Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk'un vekilliğinin iadesi Anayasa Mahkemesi'nde çatlak yarattı.

cumhuriyet.com.tr

Anayasa Mahkemesi'nin, DTP'nin Eşgenel Başkanı Ahmet Türk ile Diyarbakır eski Milletvekili Aysel Tuğluk'un milletvekilliklerinin devam etmesi talebini ret kararının gerekçesi Resmi Gazete'de yayımlandı. Milletvekilliğinin iadesi talebinin oy çokluğu ile reddedilmesi kararına Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Başkanvekili Osman Alifeyyaz Paksüt, Üyeler Fulya Kantarcıoğlu, Engin Yıldırım, Hicabi Dursun, Celal Mümtaz Akıncı ile Erdal Tercan katılmadı. Kararda, Türk ve Tuğluk'un "beyan ve eylemleriyle partinin kapatılmasına neden oldukları gerekçesiyle neden olduklarını anımsatıldı.

"Siyasi parti kapatma davalarının hukukun diğer alanlarına göre ceza hukukuna daha yakın olduğu ileri sürülmekte ise de bu davalar, bütünüyle ceza hukuku kuralları içerisinde değerlendirilmesine olanak bulunmayan kendine özgü davalardır" denilen kararın gerekçesinde, parti kapatılması yaptırımının, özgürlükçü, çoğulcu, çağdaş demokrasilerin kendilerini koruyabilmeleri için öngörüldüğünü her zaman ceza hukuku alanına giren bir kuralın ihlalinin sonucu olmadığı belirtildi.

'Statüsünün tekrar kazanılması sonucunu doğurmaz'

TCK'da yer alan "Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur" şeklindeki hükmünün siyasi parti kapatma davalarında verilen kararlar yönünden uygulanabilmesine olanak bulunmadığına dikkat çekilen gerekçede şu değerlendirmeye yer verildi: "Partisinin kapatılmasına beyan ve eylemleriyle sebep olduğu Anayasa Mahkemesi'nin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliğinin, bu kararın Resmi Gazete'de gerekçeli olarak yayımlandığı tarihte sona ermesi Anayasa kuralı gereğidir. Başvurucuların milletvekilliklerinin sona ermesinden sonra, konuya ilişkin Anayasa kuralının yürürlükten kaldırılmış olması, sona eren milletvekilliği statüsünün tekrar kazanılması sonucunu doğurmaz. Anayasa değişiklikleri kural olarak ileriye dönük hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Anayasa'nın 84. maddesinin beşinci fıkrası yürürlükten kaldırılırken söz konusu değişikliğin, beyan ve eylemleriyle parti kapatılmasına sebep olduğu için milletvekillikleri sona eren kişiler yönünden de geçerli olduğu yolunda istisnai bir düzenlemeye de yer verilmemiştir. Anayasa Mahkemesi kararı geçerliğini koruduğu sürece, salt Anayasa'da meydana gelen değişiklik nedeniyle başvurucuların milletvekilliği statüsünü tekrar kazanabilmelerine olanak bulunmamaktadır."
 

'Siyasi parti kapatma davaları sui generis davadır'

Milletvekilliğinin iadesi talebinin oy çokluğu ile reddedilmesi kararına katılmayan Başkan Kılıç, Üyeler Engin, Yıldırım, Dursun, Akıncı ve Tercan'ın karşıoy yazısında, Türk ve Tuğluk'un milletvekilliklerinin iadesinin, yargılamanın yenilenmesi yoluyla talep edildiğine dikkat çekildi. Karşıoy yazısında, siyasi parti kapatma davalarında ve buna bağlı olarak milletvekilliğinin düşmesi konusunun, bir ceza davası ve yaptırım olmadığına, ceza davaları için geçerli olan lehe olan kuralın uygulanmasının da mümkün olmadığı belirtildi.

Çoğunluk görüşüne göre, milletvekilliğinin bir statü olduğunun kaydedildiği karşıoy yazısında, sona eren statünün tekrar geri gelmeyeceğine dikkat çekildi. Karşıoy yazısında, şu değerlendirmeye yer verildi: "Lehe olan kuralın uygulanıp uygulanmayacağı yahut genel olarak talep gereğince milletvekilliğinin iadesine karar verilebilmesi için öncelikle, siyasi partilerin kapatılmasının ve milletvekilliğinin düşmesinin hukuki niteliğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Doktrinde, 'bir siyasi partinin temelli kapatılması kararı, siyasi parti tüzel kişiliğinin sona erdirilmesi niteliğinde bir tespit kararıdır. Temelli kapatma, siyasi partilerin eylemlerinin demokratik düzenin güvenliği bakımından yarattığı tehlikenin ortadan kaldırılması amacıyla temel hak ve özgürlüklere ciddi kısıtlamalar getiren ağır bir tedbir veya yaptırımdır' denilmektedir. Keza, milletvekilliğinin düşmesiyle ilişkili olarak da 'siyasi parti kurma, partide üye, yönetici ve denetici olma yasağı ve milletvekilliğinin düşmesi, ceza değil, bir siyasi partinin üyeleri ile milletvekilleri hakkında öngörülmüş geleceğe ilişkin özel tedbirler veya yaptırımlardır' görüşü ifade edilmiştir. Siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davaların da bir ceza davası değil, kendine özgü, sui generis (kendine özgü, nevi şahsına münhasır ) dava olduğu kabul edilmektedir"

Vekilliği düşen bağımsız olarak yeniden Meclis'e girebilir

Siyasi partinin kapatılmasına bağlı olarak milletvekilliğinin düşmesini de geleceğe yönelik yaptırım niteliği taşıyan anayasal bir tedbir olarak görmenin mümkün olduğunun ifade edildiği karşıoy yazısında, "Milletvekilliği, seçmen iradesi ile oluşan ve öznesi, seçilmiş kişi olan demokratik bir statüdür. Partinin kapatılması, millet ile milletvekili arasında kurulu olan bağı sona erdiremez. Kaldı ki milletvekilliği düşen kişi, ilk seçimlerde bağımsız milletvekili olarak yeniden Meclise dönebilmektedir. Bu durum göz önüne alındığında, milletvekilliğinin düşürülmesi yaptırımının bir mantığı kalmamaktadır" denildi.

Temel hak ve özgürlükler

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne atıfta bulunulan karşıoy yazısında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin konuyla ilgili Türkiye hakkında verdiği kararlar anımsatıldı. Milletvekilinin, bir suç işlemesi durumunda dokunulmazlığının kaldırılması ve yargılanması yolu her zaman açık olduğuna dikkat çekilen karşıoy yazısında, şu ifadelere yer verildi:
"Gerek siyasi partilerin kapatılması, gerekse milletvekilliğinin düşürülmesi, temel hak ve özgürlüklere önemli sınırlamalar getiren, bazen de hakkı kullanılamaz hale getiren ağır tedbir veya yaptırım niteliği taşımaktadır. Kişilerin temel hak ve özgürlüklerini önemli ölçüde sınırlayan bu gibi tedbirler ile takip edilen amaç arasında bir ölçülülük, uygun bir dengenin bulunması gereklidir. O nedenle, sözkonusu tedbirlerle yahut yaptırımlarla yasak davranışların, ağırlıklarıyla orantılı olarak bir dengenin sağlanması hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir."
 

Lehe olan kuralın uygulanması gerek

Tuğluk ve Türk hakkında verilen kararda ceza hukukunun en temel ve evrensel ilkelerinden biri olan, lehe olan kuralın uygulanması gerektiğine dikkat çekilen karşıoy yazısında, "Doktrinde ileri sürüldüğü şekilde, milletvekilliğinin sona erdirilmesi geleceğe yönelik bir tedbir olarak kabul edilirse, tedbire karar verilmesini gerektiren şartlar sonradan değiştiği, tedbire hükmedilmesini gerektiren kural sonradan ortadan kaldırılarak, artık gelecek için o tedbire ihtiyaç duyulmadığı, milletvekilliğinin düşürülmesinde gelecek için bir tehlike kalmadığı, o nedenle öngörülen tedbirin kaldırılması ve yasama dönemi henüz sona ermediğinden, milletvekilliğinin kalan süre için devam ettirilmesi gerekir" denildi.

Anayasa Mahkemesinin, siyasi parti kapatma davalarına ve bu kapsamda milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin işlere ilk derece mahkemesi olarak baktığının anımsatıldığı karşıoy yazısında, "Mahkemenin yetkisi ve görevi, Anayasa'ya uygunluk denetimi yapmak olmayıp, normal bir ilk derece mahkemesi gibi, konuya ilişkin hukuk kurallarını uygulayıp esasa ilişkin bir karar vermektir. Anayasa Mahkemesi'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ve konuya ilişkin Ek 1 Nolu Protokolün 3. maddesini uygulayarak, talepte bulunanların, milletvekilliğinin iadesine karar vermesi gereklidir. Aksi takdirde söz konusu sözleşmeye ve kabul edilen eki protokollere aykırı davranılmış olunmaktadır" denildi.

'Yasaklama bir yaptırımdır'

Başkanvekili Osman Alifeyyaz Paksüt ise karşıoy yazısında, "DTP'nin kapatılmasına ilişkin kararın, Türk ve Tuğluk'un milletvekilliklerinin sona ermesi yönünden yargılamanın yenilenmesi müessesesinin esasları uygulanmak suretiyle kaldırılması gerekirken istemin reddine karar verilmesine katılmıyorum" derken, Fulya Kantarcıoğlu, karşıoy yazısında şu gerekçeye yer verdi: "Öğreti ve içtihatlarda, hukuka aykırı eylemleriyle sınırları Anayasa ile belirlenmiş demokratik düzen için açık ve yakın tehlike oluşturan siyasi partilerin kapatılmalarının, demokrasinin devamı ve kendisini koruyabilmesi için alınması zorunlu bir önlem olduğu kabul edilmektedir. Siyasi parti kapatma davalarının, Anayasa Mahkemesi kararlarında, klasik bir ceza davası olarak nitelendirilmemesi, bu davalar sonucunda verilen yasaklama kararlarının, bir yaptırım olduğu gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. Kapatma kararına bağlı olarak daha önce kaybedilen milletvekilliği statüsünün, lehe olan kanunun yürürlüğe girmesiyle kendiliğinden kazanılması olanaklı değilse de yargı kararıyla geri verilmesine bir engel bulunmamaktadır."