Anayasa Değişikliği Taslağı

cumhuriyet.com.tr

Acele ile hazırlandığı anlaşılan, yargı bağımsızlığını zedeleyecek hükümleriyle temelde hukuk devleti ilkesine aykırı, üstelik kendi aralarında çelişkili ve tutarsız hükümler içeren böyle bir taslaktan vazgeçilmeli; bir toplumsal sözleşme niteliği taşıyan anayasada yapılacak değişikliklerde de öncelikle TBMM’de temsil edilen partiler arasında geniş bir mutabakat zemini aranmalıdır. İktidar partisinin bunu yapmak yerine Meclis’te bulamayacağı desteği halkoylamasında araması, ülkede yeni bir kutuplaşmaya yol açabileceği gibi kendisi bakımından da hayal kırıcı olabilir.

 

İktidar partisinin hazırladığı Anayasa Değişikliği Kanun Teklifi Taslağı, kamuoyuna açıklanmış bulunmaktadır. 23 maddelik taslakta anayasanın 20 maddesinde değişiklik yapılması, geçici 15. maddenin yürürlükten kaldırılması, anayasaya 3 yeni geçici madde eklenmesi, kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi ve halkoyuna sunulması durumunda tümüyle oylanması öngörülmektedir. Ne genel, ne madde gerekçeleri bulunmayan, dolayısıyla yasa tekniğine uygun olmayan, uzun, ayrıntılı maddeleriyle yönetmelikleri aratmayan, dili itibarıyla yürürlükteki anayasa metninin çok gerisinde kalan taslak, hükümleri arasındaki çelişki ve tutarsızlıklarla da dikkati çekmektedir.

Taslakta anayasanın çeşitli madde veya fıkralarında değişiklik yapılarak kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için pozitif ayrımcılık, kişisel verilerin korunması, memur ve kamu görevlileri için toplusözleşme hakkı, siyasi partilerin mali denetiminin Sayıştay tarafından yapılması, söz ve eylemleriyle bir siyasi partinin kapatılmasına sebep olma nedeniyle 5 yıllık partili siyaset yasağının 3 yıla indirilmesi, aynı nedenle milletvekilliğinin düşmesine ilişkin hükmün kaldırılması, bilgi edinme hakkı, Kamu Denetçiliği Kurumu, bireysel başvuru ile anayasa şikâyetigibi bazı konularda olumlu hükümler bulunmakla birlikte; bunların çoğu, eksik ve yetersiz düzenlemelerle ele alınmıştır.

Ancak asıl sakıncalı veya hatalı düzenlemeler, yargı erkini sınırlayıcı, yargı bağımsızlığına aykırı ya da genel olarak yargı ile ilgili isabetsiz hükümlerdedir. Bu konuda taslaktaki sıra ile şu örnekler verilebilir:

Siyasi Partilerin Kapatılması

1) Anayasanın 69. maddesine eklenen bir hükümle siyasi partilerin kapatılması için dava açılabilmesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının istemi üzerine TBMM Başkanının başkanlığında Mecliste grubu bulunan her siyasi partinin 5 üye ile temsil edildiği bir komisyonunun üçte iki çoğunluk ve gizlioyla vereceği izin koşuluna bağlanmıştır (m.6).

Demokratik rejimin vazgeçilmez unsuru olan siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıran ya da kapatma yerine devlet yardımından yoksun bırakma yaptırımını getiren hükümler, 2001 yılında yapılan anayasa değişiklikleri arasında yer almıştı. Yapılacak yeni bir düzenlemede siyasi partilerin kapatılması, Venedik kriterleri doğrultusunda şiddet unsuru ile birlikte değerlendirilmelidir. Kapatma davasının açılmasını yalnız yasama organı içinde grubu bulunan partilerin temsilcilerinden oluşturulacak böyle bir komisyondan izin alınması koşuluna bağlamak, grubu bulunmayan partiler aleyhine bir dengesizlik yaratacağı gibi; komisyonda temsil edilen partiler yönünden kimsenin kendi davasında hâkimlik yapamayacağı kuralına da ters düşecektir. Ayrıca yargının görev alanındaki bir işte yasama organının iznini aramak, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır. Meclis Başkanının böyle bir komisyona başkanlık etmesi ise onun tarafsız konumu ile bağdaşmaz.

Eğer bu konuda bir ön inceleme yapılmasında yarar görülüyorsa; bu, Siyasi Partiler Kanununun 99. maddesinde düzenlenen ve Yargıtay ceza daireleri başkanlarından oluşan Siyasi Partilerle İlgili Yasakları İnceleme Kurulunca yapılabilir; dava açılması, bu kurulun iznine bağlanabilir.

Anayasa Mahkemesi

2) Anayasanın 146-149. maddelerinde değişiklik yapılarak Anayasa Mahkemesi yeniden yapılandırılmakta, bu arada üye sayısı 19’a çıkarılmaktadır. Üyelerin seçimi, 3ü TBMM, 16sı Cumhurbaşkanı tarafından farklı kategorilerden olmak üzere iki organ arasında paylaştırılmıştır: TBMM, 2 üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için göstereceği 3er aday içinden, 1 üyeyi baro başkanlarının avukatlar arasından gösterecekleri 3er aday içinden seçecektir. Cumhurbaşkanı ise, 3 üyeyi Yargıtay, 2 üyeyi Danıştay, 1 üyeyi Askeri Yüksek İdare Mahkemesi genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterilecek 3er aday içinden, 3 üyeyi Yüksek Öğretim Kurulunca yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri arasından gösterilecek 3er aday içinden; 5 üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar veya Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından, 2 üyeyi yükseköğrenim görmüş Türkiye Cumhuriyet vatandaşlarıarasından seçecektir.

Taslakta aday gösterecek kurumlar sıralanırken Türkiye Barolar Birliğinden değil, baro başkanlarından söz edilmesi; Askeri Yargıtaya yer verilmeyişi, cumhurbaşkanının 16 üyenin 7sini doğrudan seçmesi dikkat çekicidir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasından seçilecek iki üye bakımından -yükseköğrenim görmüşolmak dışında- herhangi bir özellik aranmayışı düşündürücüdür. Kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle TBMM İçtüzüğünün anayasaya uygunluğunu denetleyen, siyasi partilerin kapatılması davalarına bakan, Yüce Divan sıfatıyla ceza yargılaması yapan Anayasa Mahkemesinde bu üyeler jüri üyesi olarak mı görev yapacaklardır? Hiç değilse başarılı çalışmalarıyla tanınmış hukukçu olmak gibi bir koşul getirilebilirdi.

Anayasa Mahkemesinde artık yedek üyeliğe yer verilmemekte, kanunun yürürlüğe girdiği tarihte mevcut yedek üyelerin asıl üye sıfatını kazanacağı hükme bağlanmaktadır (Taslak m. 15le değişik m. 146, m. 22 ile eklenen geç. m. 19/I) Bundan böyle Anayasa Mahkemesinin yedek üyelerin katılımıyla üye tamsayısı ile toplanmasına gerek kalmayacak, daireler daire başkanının başkanlığında 4 üyenin, Genel Kurul Mahkeme Başkanının başkanlığında 14 üyenin katılımı ile toplanabilecek; kararlar salt çoğunlukla alınacaktır. Böylece üye sayısının 19a yükseltilmesiyle sağlanan en önemli yarar, belirtilen yeter sayılarla toplanma olanağının getirilmesidir. Üye sayısının 19a yükseltilmesi, optimum büyüklük bakımdan tartışmaya açık; üyelerin görev sürelerinin 12 yılla sınırlanması olumlu; üye tam sayısıyla toplanma ilkesinden vazgeçilmesi isabetsizdir.

Taslakta Anayasa Mahkemesinin üç daire ve genel kurul halinde çalışması; Siyasi partilere ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara genel kurulcabakılması (m. 18le değişik m. 149/I c. 1, II), Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusuyapılabilmesi öngörülmüştür (m. 17 ile değişik m. 148/VI). (Yeni bir terim olarak itiraz davalarıile diğer mahkemelerde öne sürülen anayasaya aykırılık iddialarının Anayasa Mahkemesine gelmesinin kastedildiği anlaşılmaktadır.) Böylece Anayasa Mahkemesinin bakacağı bütün dava ve başvurular -bir istisna dışında- Genel Kurula verilmekte; dairelerin görev alanında sadece anayasa şikâyetibaşvuruları kalmaktadır. Bu durumda üç daire kurulmasını fazla anlamlı bulmak olanaksızdır. Aslında dairelerden birinin Yüce Divan sıfatıyla vereceği kararlara karşı Genel Kurul nezdinde temyiz yolu açılabilirdi.

HSYK’nin Yeniden Yapılandırılması

3) Anayasanın 159. maddesi değiştirilerek, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun asıl üye sayısı 21, yedek üye sayısı 10’a çıkarılmaktadır. Adalet bakanının başkan, bakanlık müsteşarının tabii üye olarak kaldığı kurul üyelerinin seçiminde karma bir sistem öngörül- müştür: 4 asıl üye, yüksek öğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ve avukatlar arasından cumhurbaşkanınca, 1 asıl ve 1 yedek üye Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından Anayasa Mahkemesince, 3 asıl ve 2 yedek üye Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, 1 asıl ve 1 yedek üye Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, 7 asıl ve 4 yedek üye birinci sınıf adli yargı hâkim ve savcıları arasından, 3 asıl ve 2 yedek üye birinci sınıf idari yargı hâkim ve savcıları arasından seçilecektir. Birinci sınıf adli ve idari yargı hâkim ve savcıları arasından seçilecek üyeler bakımından ayrıca birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş olmak koşulu aranmaktadır (Taslak m. 20 ile değişik m. 159/III).

Hâkim ve savcılarla ilgili tüm özlük işlerini yürütecek; bu arada mesleğe kabul, atama, nakil, yükselme ve birinci sınıfa ayırma işlemlerini yapacak; meslekten uzaklaştırmaya giden disiplin yaptırımlarını uygulayacak bir kurulda, çeşitlilik adına yargı dışından insanların yer alması uygun değildir. Kurulun asıl üye sayısının 21e, yedek üye sayısının 10a çıkarılması ve 3 daireye ayrılması, optimum büyüklük ve verimli çalışma bakımından gereksizdir. Kurulun asıl üye sayısının 11e, en çok 15e çıkarılması yeterli, adli ve idari yargı olarak 2 altkurul ve genel kurul halinde çalışması uygundur.

Taslak, kurulun başında adalet bakanının konumunu bugünkü duruma göre daha da güçlendiren hükümler getirmektedir. Nitekim kurulun yönetim ve temsili, kurul başkanına aittir. Gerçi kurul başkanı, dairelerin çalışmalarına katılamayacak; kurul, kendi üyeleri arasından daire başkanlarını seçecektir. Yürürlükteki anayasaya göre kurul, seçimle gelen asıl üyeleri arasından bir başkanvekili seçtiği halde; taslakta başkanın (adalet bakanının) yetkilerinden bir bölümünü başkanvekili olarak belirlediği daire başkanına devredebileceği öngörülmektedir. Yargı bağımsızlığının kurumsal simgesi olan kurulun elinden başkan vekilini seçme yetkisinin alınması, yargı bağımsızlığıyla bağdaşmaz.

Kurulun -taslakta olduğu gibi- yalnız meslekten çıkarma cezasına ilişkin kararlarına karşıdeğil, tüm disiplin cezalarına karşı yargı yolunun açılması daha doğru olacaktır.