Anasının kuzusu

Ataman’ın ‘Kuzu’su, unutulmaz bir başyapıt değilse de iyi çekilmiş-oynanmış, ilgiyle izlenen, seyredeğer bir alternatif köy filmi çeşitlemesi sayılabilir.

Sungu Çapan/Cumhuriyet

1990’larda “Karanlık Sular”, “Lola Bilidikid” gibi ilk filmlerini alkışladığımız ama Gezi sonrası tavırlarıyla karşı safta yer alışına da üzüldüğümüz, sinemamızın ‘okullu’, özgün senarist-yönetmenlerinden Kutluğ Ataman’ın yazıp yönettiği yeni filmi “Kuzu”, dağları hep karlı Erzincan‘ın karakışa teslim olmuş bir köyündeki 2 çocuklu, çok yoksul bir aileyi perdeye taşıyor.

Toplu yapılan sünnetle erkekliğe adım atan küçük oğlu için mutlaka bir kuzu kesip komşuları, eşi dostu çağıracağı bir yemek vermeye kafayı takmış anneyle (Nesrin Cavadzade) oğluna hoyrat davranan, sorumsuz, aylak, borç aldığı paraları da tutulduğu pavyon şarkıcısına yediren, sonunda mezbahada işe girmiş kocası (Cihat Gök), annesini babasından kıskanan, anasının kuzusu oğlanla (Mert Taştan) onu, seni kesip yiyecekler diye korkutan, çok bilmiş, hınzır ablası (Sıla Cantürk) ve nineden oluşan ailenin yanı sıra faizci muhtar, içkici sünnetçi, kepenekli çoban, yuva yıkmak istemeyen şarkıcı gibi yan karakterleri Güven Kıraç, Taner Birsel, Necmettin Çobanoğlu, Nursel Köse gibi ünlüler canlandırıyor.

Ataman’ın sonuçta yaygın erkek egemen zihniyeti karikatürize edip eleştirerek farklı konum ve yaşlardaki kadınlardan yana durduğu mesajını veren, gerçekçi ve masalsı özelliklerinin yanısıra alaycı bir tona da sahip “Kuzu”su, unutulmaz bir başyapıt değilse de iyi çekilmiş- oynanmış, ilgiyle izlenen, seyredeğer bir alternatif köy filmi çeşitlemesi sayılabilir özetle.

 

Egzotik ve dehşetengiz bir serüven

Ağabeyiyle sörf ve kamp yapmaya geldiği, cennetten farksız Kolombiya’da kokain kralı Escobar’ın yeğenine (Claudia Traisac) sevdalanarak aileye dahil olan Kanadalı genç Nick’in (Josh Hutcherson) hikayesine, 1970-80’lerde uyuşturucu âleminde büyük bir tekel kurup politik gücü de eline geçirerek karun gibi para kazanmış, bir suçlu ordusu beslemiş, yoksullara destek verirken yüzlerce polisi-yargıcı da öldürtmüş, dünyanın en zengin zorbalarından biriyken 44 yaşında silahlı bir çatışmada öldürülmüş Pablo Escobar’ı (1949-93) da dahil eden bu film, biyografik melodramla aksiyonlu gerilimi kaynaştıran, oldukça beylik ve klişe yanlarına karşın sürükleyiciliğini pek yitirmeyen, 2 saatlik egzotik ve dehşetengiz bir serüven, kuşkusuz haftanın ilginç yeni yapımlarından biri.

 

Hem babacan hem gaddar

Benim gibi hayranlarını yine mest eden Benicio del Toro’nun şişmanlatılarak oldukça benzetildiği, dünyanın en zenginlerinden, hem babacan hem gaddar Escobar rolündeki gözalıcı performansıyla çekici kılınmış “Escobar:Paradise Lost”, senaryoyu da yazmış, 1972 Roma doğumlu, oyuncu-senaristyönetmen Andrea di Stefano’nun da ilk uzun metrajı.Bakalım tıpkı 1950’lerdeki Real Madrid’in aynı adı taşıdığı, Arjantin kökenli, efsanevi futbolcusu Alfredo di Stefano gibi başarılı olacak mı yönetmenlik kariyerinde bu Andrea di Stefano, yaşayan görür.

 

Terminatör geri geldi

Yıllar önce 1984’te James Cameron- Arnold Schwarzenegger işbirliğinin gişede de çok iyi çalışarak seriye dönüşmüş filminin yeni oyuncularla çekilmiş, 2015 versiyonu, tipik Amerikan usulü, gösterişli bir bilimkurgusal aksiyon. Yönetmen koltuğunda bu kez Alan Taylor’un oturduğu, serinin sürprizlerle dolu, heyecanlı ama karmaşık bir hikâyeye dayanan bu yeni devam filminde, farklı bir insan-makine kapışması bekliyor meraklısını.

Digital efektlerle IMAX cilası da cabası. Kaliforniya valiliğinden sonra tekrar perdeye dönen, 70’lik kas yığını Arnie’miz serinin 6. devam filminde de boy göstereceğini açıklamış bu arada.

Ayrıca Alejandro Hidalgo’nun yönettiği, Venezüella yapımı korku filmi “Araftaki Ev”, yerli malı psikolojik gerilim “Antikacı” ve 2 animasyon (Malezya yapımı “Ribbit”le İspanya- Fransa ortak yapımı “Kıvırık: Ay Macerası”) da gösterimde bu hafta.