Özgen Acar yazdı: Anadolu Medeniyetleri Müzesi 100 yaşında…
.
Özgen AcarBaşkent’te, kalenin eteğindeki müzenin kapısına asılı levhada, Hitit Kralı IV. Tuthalia’nın (İÖ 1250-1220) mührü yer alır. Ayrıca “Anadolu Medeniyetleri Müzesi 1921” yazılıdır. Ancak o levhanın ardında olağanüstü bir uygarlık öyküsü gizlidir!
***
Yunan ordusu, Ege’den İç Anadolu’da, Ankara’ya doğru ilerleyişini sürdürmekte ve henüz bir yılını dolduran BMM’nin başkentine 70-80 km yaklaşmıştır.
1921’de, Polatlı yakınında konuşlanan Yunan ordusunun top sesleri, Ankara’da kaygı yaratmaktadır! Her an düşmanın eline geçmesi olası başkent Ankara’yı, Kırşehir’e taşımak amacıyla vekâletlerde (bakanlıklar) sandıklanan dosyalar kağnılara, katırlara yüklenmektedir.
Kurulalı henüz 15 ay olan Büyük Millet Meclisinin (BMM), 23 Temmuz 1921’daki gizli oturumunda yaptığı “Başkent Ankara’nın Kayseri’ye taşınması” önerisi sonraki oturumlarda kabul edilir.
***
Milli Mücadelenin başarısızlığı konusunda çeşitli söylenceler yaygınlaşmaktadır. Düşman ordusunun başkenti ele geçirmesi, artık gün sorunudur.
O günleri ozan Ceyhun Atıf Kansu “Kaman yollarında kağnılar... Ankara dayanacaktı...” şiirinde şöyle anlatır:
“Gecelerde bir kuştur kağnılar
Kayalara vurup yankıları
Kağnılar Kırşehir’e doğru
Taşıyorlardı Ankara’yı
Dersim bulutlarından Aksakal
Diyap Ağa dikildi kürsüde:
‘Biz’, dedi, ‘burada kalacağız
Sonuna dek dayanacağız...’
Ankara dayanıyordu
Ankara dayanacaktı.
Sivrilmiş dört namlu gölgesi
Düşmüştü Meclis önünde, Ankara toprağına
Güneş yanığı ovasından halkın
Çıkıp gelmiştir son askerler
Düşmüş önde bando, davul vuruyor yürüdükçe
Boz urba askerler yürüdükçe
Bakıyor halk Ankara, gözlerinde bir durgun su,
Geçiyor halk ordusu...
Düşen bir and gölgesidir namlulardan toprağa
Ankara dayanacaktı.
Başkentidir ilk Anadolu Cumhuriyeti’nin (...)”
***
Yazar Nezihe Aras, o günlerin Ankara’sındaki yaşam koşullarını babasına dayanarak şöyle aktarır:
“Ankara unutulmuş bir şehir. Uygarlığın hemen hemen hiçbir nimetinden yararlanamıyor. Işığı yok. Suyu yok. Toz fırtınalarıyla cebelleşiyor. (...) Bütünüyle ağaçsız. Toprak kıraç ve çorak. Tehlikeli bir sıtma bölgesi. Kısası küskün, terkedilmiş, sönük bir bozkır kasabası işte.
(...) Aydınlanma, mumdan başlayarak 5-8-14 numaralı gaz lambaları ile veya karpitle sağlanıyormuş. Isınma ise tandır, mangal ya da kürsü denilen oda sobaları aracılığı ile yapılıyor.
(...) Su tesisatı olmadığı için evlerde kuyu suyu kullanılıyor. Kuyusuz evler ise mahalle çeşmesinden eve su taşıyarak musluklu küpleri, tenekeleri dolduruyorlar. (...) Banyolar yetersiz, herkes hamamlara gidiyor. (...) Toplu taşımacılık yok. Vali, defterdar, jandarma komutanı gibi üst düzey yöneticileri dışında hiç kimsenin telefonu yok...”
***
Mustafa Kemal: Hars Müdürlüğü…
Bir yandan düşman topçusu, öte yanda yoksulluk koşulları altında BMM’nin Başkanı Mustafa Kemal, “Maarif Vekâletine (Milli Eğitim Bakanlığına)” bir yönerge göndererek, “Hars (kültür) Müdürlüğü kurulmasını” ister!
Yönerge, Çankaya’da Ata’nın çevresindekiler ile Bakanlıkta şaşkınlık yaratır! Başkent boşaltırken, “kültür müdürlüğünün” kurularak Ankara ve çevresinde “asar-ı atika (eski yapıtlar)” toplanıp “bir müze kurulmasının” nedenini hiç kimse anlayamaz! Olacak iş miydi bu? Bir yandan kent boşaltılıyor, öte yandan da, her ne demekse “müze” kuruluyordu?
Ama emir emirdir, emir en yüksek yerdendi…
Bakanlığın topu topu 17 memuru vardı. 4 memur ile “kültür müdürlüğü” kurulur! Öteki bakanlıklarda göç için sandıklama işi sürerken, 4 memur Ankara’da, başkent ve yakın çevresinin tarihsel, kültür, dinsel mirasını, Türk-Müslüman-gâvur ayırımı gözetmeden toplamaya başlar!
***
Sathı müdafaa!
Ama Atatürk ileri görüşüyle her şeyin bilincindeydi… Savaşı kazanacağına kesinlikle emindi… Bir ülkeyi tam olarak sahiplenmek için yalnızca onun sınırlarını güvenliğe, ulusunu özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuşturmak değil; “ülkenin kültürel, tarihsel ve dinsel mirasına da sahip çıkmak gerektiğinin” bilincindeydi!
Atatürk, Cumhuriyet’i kurduktan sonra: “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür, Cumhuriyet, zengin Türk millî kültürünün üzerine kurulmuştur…” diyerek Türk kültürüne verdiği önemi bir kere daha belirtmiş, müzeleri Türk kültürünün maddi varlıklarının korunduğu ve sergilendiği yerler olarak saymıştır.
“Dersim bulutlarından Aksakal Diyap Ağa” yalnız değildi “Biz, burada kalacağız
Sonuna dek dayanacağız...” derken. Mustafa Kemal’in, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin kuruluşuna yol açacak bu yönergesi, ulusal savaşı başaracağından ne kadar emin olduğunu gösteren, günümüzden dikkatlerden kaçan önemli bir kanıttır!
Öyle bir kanıt ki “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O da bütün vatandır” derken, vatanın vatan olması için tarihsel, kültürel, dinsel mirasının korunması gerektiğini de ortaya koyan bir inanç...
***
FATİH DÖNEMİ BİNALAR…
İlk Müdür Mübarek Galip Bey, bir “müzeyi” değil, “müzekonducuk!” yapmaya, Ankara Kalesinin Akkale adlı burcunda oluşturmaya, Agustus Tapınağı ile Roma Hamamından topladığı yapıtlarla başlar.
Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Anadolu’nun çeşitli yörelerinden de tarihsel yapıtlar gelmeye başlayınca, ilk aşamada “Eti (Hitit) Müzesinin” kurulmasına karar verilir. Sonraki “Hars Müdürü” Hamit Zübeyr Koşay, Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Saffet Arıkan’a 1881’de yangın geçirmiş, yıkık dökük “Mahmut Paşa Bedesteni” ile “Kurşunlu Hanı’nın” onarılarak müzeye dönüştürülmesini önerir.
***
Daha sonra Yunan Ordusu Ege Denizine kadar püskürtülecek, Başkentin taşınmasına gerek kalmayacak, Kültür Müdürlüğü kadrosu zamanla genişleyecek, tarihsel, kültürel, dinsel miras bir yerde toplanacaktır.
Bu iki eski yapının, gerçekte Fatih Sultan Mehmet zamanında yapılmış bir “kervansaray” ile bir “han” olduğunu, yerli yabancı tüccarların burada kalıp “som (tiftik keçisi yünü)” ticaretini o binalarda yaptıklarını da anımsayalım!
Artık başkentte bunları bir çatı altında toplayan bir müzeye gereksinim duyulmaya başlanır. 15. yüzyıldan kalma “Mahmut Paşa Bedesteni” ile “Kurşunlu Han” onarılır ve “Anadolu Medeniyetleri Müzesi” dünyanın sayılı müzelerinden biri olarak uygarlık sahnesinde yerini alır,
***
Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Anadolu’nun çeşitli yörelerinden, bu arada Atatürk’ün emriyle Çorum Alacahöyük’te başlayan ilk Türk arkeoloji kazısından Hatti ve Hitit yapıtları da geldi.
1939’da araya giren dünya savaşının ekonomik koşulları, sonraki “devlet yöneticilerinin ihmalleriyle” onarımının tamamlanması 1968’e kadar sürdü. Bu arada yalnız orta alanın 1940’da bitirilmesi ile Alman Arkeolog H. G. Guterbock başkanlığındaki heyet buluntuları yerleştirmeye başladı.
1943’de ziyarete açıldı. “Kurşunlu Hanı” araştırma, kütüphane, konferans salonu, laboratuvar olarak; “Mahmut Paşa Bedesteni” de sergi alanı olarak kullanılıyor.
***
15 MİLYON YIL ÖNCESİ…
Bu bölümün onarım tasarımını Y. Mimar Macit Kural, ihale sonrası onarımını ise Y. Mimar Zühtü Başar yapmıştır. 1948’de, Müze İdaresi, Akkale’yi depo olarak bırakıp “Kurşunlu Hanı’nın” onarımı tamamlanan dört odasına yerleşmiştir.
Kubbeli alanın çevresindeki arastanın onarımı ve sergileme tasarımlarını Y. Mimar İhsan Kıygı hazırlamış ve uygulamıştır. 5 dükkân özgün durumda bırakılıp aralarındaki bölmeler kaldırılmış ve sergileme için geniş bir çevre koridoru elde edilmiştir.
Müze yapısı 1968’de, son biçimini almıştır. Bugün yönetim binası olarak kullanılan “Kurşunlu Han’da” araştırmacı odaları, kütüphane, konferans salonu, laboratuvar ve işlikler yer almakta, “Mahmut Paşa Bedesteni” ise sergileme salonu olarak düzenlenmiştir.
Alt kattaki Ankara bölümünde, 15 milyon yıl önce Ankara Kazan’da yaşamış fil, gergedan, dev kaplumbağa, Evren ilçesinden 10 milyon yıllık zürafa kemikleri sergileniyor.
“Ankara Pithecus” adlı maymunun kafatası ile de tanışıp Charles Darvin’den yakıştırmayla, şu ana kadar bilinen “ilk Ankaralı hemşerimiz” diyebiliriz!
***
AVRUPA’DA YILIN MÜZESİ…
Adı, “Eti (Hitit)” den, “Anadolu Medeniyetleri Müzesi ” olarak değiştirildi.
Çünkü müze, tüm Anadolu uygarlıklarını kapsar olmuştu. 19 Nisan 1997 tarihinde İsviçre'nin Lozan kentinde 68 müze arasında birinci seçilerek “Avrupa’da Yılın Müzesi” unvanını elde etmiştir.
Ne var ki müzenin, “güvenlik bağlantılı” telefonlarının faturaları, son yıllarda ödenmediği için telefonları bile kesildi! Bu müzenin “çatısı aktığı” için görkemli yapıtların bulunduğu salonlara plastik kova ve leğenler konularak yabancı turistlerin ziyaretlerine de sunuldu!
Bu müzenin turist otobüsleri ile ziyaretçilerin araçları için park alanı yoktur. Bereket, 10-12 yıl önce, hiç olmazsa tuvaletleri elden geçirildi.
Müzenin deposunda, çoğu çerçöp niteliğinde, yaklaşık 180 bin kadar tarihsel parçanın olduğu biliniyor ve bunlar da bilimsel araştırma yapacakları bekliyor. Müzede ancak 7-8 bini sergilenebiliyor.
Bu yapıtlardan bazı örnekler verelim: Çatalhöyük ana tanrıça, Hitit güneş kursu, Malatya Aslantepe tanrı (kireçten), Hitit içki kapları, Çankırı Hitit İnandık vazosu, Hitit kralı tanrılara kurban sunuyor
***
Bugüne değin Anadolu Medeniyetleri Müzesini hâlâ gezmediyseniz, en azından sıradan gibi görünen levhasının önünde saygı duruşunda bulunmak için gidiniz. Çoluk çocuğunuza da levhanın özel öyküsünü anlatınız...