Anadolu Funk geri döndü: Evrencan Gündüz’den geleceğe uzanan bir yorum
70'lerden alışık olduğunuz ses, Türk müziğinin altın çağı, gencecik bir müzisyen Evrencan Gündüz'ün harmanıyla, günümüze ve geleceğe uzanan bir yorumla sizlerle.
Deniz ÜlkütekinAlternatif müzik sahnesinin genç ve başarılı isimlerinden Evrencan Gündüz yeni albümü Anadolu Funk ile karşımızda. 70'li yılların seslerinden ilhamını alan albüm, antolojik bir çalışmanın ürünü.
Gündüz, bu albüm için, -kendi deyimiyle- plakçılardan çıkmamış. Araştırmasının kendi sözleri ve gitar tınılarıyla harmanlayarak, kökünü Anadolu'dan alan ve tüm dünyaya seslenen bir albüm oluşturmuş.
Evrencan Gündüz bize albümü, şarkılarının hikâyesini, 70’li yıllardan kendisine seslenen tanıdık simaları ve babası Asımcan Gündüz'ü anlattı.
Anadolu Funk ismini vererek, albümün izleyiciye sunacaklarının altını kalın bir çizgiyle çizmişsiniz gibi görünüyor. Ancak şarkıları dinlediğimizde 70'ler nostaljisine bir ağıttan daha çok Anadolu Rock soundu'nun geniş bir yelpazede yeniden yorumlaması karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla albümün dinleyiciye verdikleri beklentilerden biraz daha farklı bana kalırsa. Neden böyle bir isim verdiniz albümünüze?
Anadolu Funk, her zaman bir tarz olarak 70'lerden beri var olmuş, fakat ismi verilmemiş bir tarzdı. O zamanın bas yürüyüşlerine ve davul çalımlarını incelemiş biri olarak, Türk insanının funk müzikle arasının iyi olduğunu söyleyebiliriz. Hatta bağlama ile birleştiğinde, yaklaşım ve sezgisel olarak dansta ellerin havaya kalkması dışında, milletimizin bildiğimiz funk’ı yıllardır yaptığı anlaşılıyor. İsmini koyan değil de, artık bahsinin açılması için ona hak ettiği sınıflandırmayı yapmak istedim diyebilirim. Tabi eskileri de anmak onların Türk müziğine etkisini yaşatmak amacıyla, tabii ki rock müzik de bol bol var bu kısa albümde.
Albümün başlangıç, hazırlık ve çıkış süreci neredeyse bir yıllık süreyi kapsıyor. Ben hazırlık kısmının, araştırma safhasını merak ediyorum. Dönemin soundları'na nasıl bir aşinalık geliştirdiniz? Anadolu Funk ses kalıplarıyla kendi gitar çalma tarzınızı nasıl harmanladınız?
Plakçılardan çıkmadım. Kimsenin “Al şu şarkıları, biz zamanındaki ekipmanlarla, zamanın imkanlarıyla buraya kadar getirdik, gerisi sende” diye bağıran şarkıları dinlediğini düşünmüyorum benim yaşımda. Ya da en azından benim kadar dikkatli dinlediklerini… Hani “can kulağıyla” dinlemek derler ya. İşte Cem abinin (Karaca), Moğolların, Fikret abinin (Kızılok), Barış abinin (Manço) plaklarında, şarkıları da içselleştiren hikayeler buldum. Plak kültüründen gelenlerin, plakla olan ilişkisinin nedenini anladım. Plağı doldurma niyetlerinden tutun, hikayelerine kadar, şarkılarla daha derin bağlar kurabileceğiniz tüm bilgiler oralarda yazılı.
Bu bağlamda bizi bir araya getiren değerlerin ne olduğunu da sokak kültüründen gelerek öğrendim. Barış Manço çalındığında 7’den 77’ye herkesin neden dans ettiğini öğrendim. Çünkü kendi gözlerimle, kulaklarımla ve tüm duyularımla efsanelerin, efsane oluşunun nedenlerine şahit oldum. Ve aslında sanatçının da halkın tüm duygularını anlatan bir hizmetçi olduğunu da anlamış oldum. Sonuç olarak değiştirilmek istenen, yaratılmak istenen o sevgi dolu dünya hayalinin de bir yansıması oldum. Anadolu funk da benden doğmuş oldu.
70'lerden hangi müzisyenler size ilham kaynağı oldu?
Sevgili Babam Asım Can Gündüz, Kıymetli abim Yavuz Çetin, Barış Manço, Cem Karaca, Ersan ve Dadaşlar, Alpay (70’li yılları ama), Fikret Kızılok ve Tehlikeli madde.
Şarkıların söz ve müzikleri hakkında konuşursak, hangileri size ait? Söz yazımı konusunda dönemin ruhunu yansıtma çabanız ve başarınız göze çarpıyor. Şarkıların hazırlık sürecinden de bahseder misiniz?
Şu zamana kadar yazdığım tüm şarkıların sözleri bana aittir. Bir tek Banane şarkısının ilginç bir anısı vardır. 17 yaşımda yazmıştım seneler önce… Bir adam, ben sokakta çalarken, yanımda anbean onun içinden gelen sözleri ve düşünceleri, küçük not kağıtlarına yazıyordu. Ben de ona “ne yazıyorsun abi sen orda” demiştim. O da bana “ben yazmıyorum valla biri yazdırıyor" demişti. Ne demek istediğini çok iyi anlamıştım. O da belli ki benim enerjimi ve titreşimimi kendine yakın buldu ki, giderken “al senin olsun” diye bir avuç kağıdı elime bıraktı. “Sen bunları kullanırsın zamanı gelince, ben sonra daha yazarım sen merak etme” diyerek gitmişti. Adı bile aklımda kalmadı. Banane şarkısının ilk 4 satırı ona aittir. O olmasaydı belki de bahane şarkısını yazmaya hiç cesaret edemezdim. Ona selam olsun.
Jimi Hendrix’teki Adanalı Rıza benim dedemdir, oğlu da babamdır. Garip olanların, uzaylı hissedenlerin, "bu dünyadan değilim" diyenlerin de elinden tutup onları da aramıza aldığımızda, hepimizin birbirini kolladığı, hakkını savunduğu, özümüze hürmet ettiğimiz bir millet haline dönüşeceğimize inanarak, İstiklal marşındaki “korkma” kodunu da aktive ederek, “haydi gel hiç korkma, biz varken yanında” mantrasını halaya dönüştürüp, insanları oynatmayı hedefledim diyebiliriz…Gider böyle… Devamını plağın içinden okursunuz diyelim.
“Anadolu Funk” albümünde kullandığınız ses kalıplarının sesteşlerinin son bir iki senedir dünyanın farklı coğrafyalarındaki müzisyenler ve dj'ler tarafından da kullanıldığını duyuyorum. Bu açıdan albümünüzü son yıllarda eğlence kültürü içinde yükselen bir ses kalıbına yerel anlamda sahip çıkma olarak da görüyorum. Siz bu albümdeki sound'un uluslararası anlamda karşılığı olduğunu düşünüyor musunuz?
Düşünüyorum ama bir beklentim yok. Bu benim Türk gençlerine hayallerinde ne varsa, koşulsuz bir şekilde üretmeleri ve peşinden gitmeleri için yaptığım bir albüm. Zaten tüm dünya için dili olmayan ama çok şey anlatan bestelerim hazır. Anadolu Funk‘ın ilk şarkısı 17 yaşında yazılmış. O zamandan bu zamana sizce ben boş durmuş muyumdur?
Dünyada her alanda (müzik, yemek, eğlence, çağdaş sanat vs.) sokak kültürü yükseliyor ve sokakta işini icra eden insanlara ilgi artıyor. Uzun süre sokakta müzik icra etmiş bir müzisyen olarak sokak kültürünün size müzikal anlamda neler kattığını düşünüyorsunuz?
Sokak benim evimdir / Müzik benim yuvamdır / İnsan benim canımdır/ Gönül benim bağımdır / Sokak kalbin attığı yer, nefesin alındığı andır. / Sokak candır can…
PİŞTİM VE HAZIRIM
Anadolu Funk albümüyle yerellikten daha çok beslenmeye başlayan bir Evrencan Gündüz müziğine giriş yaptığınızı söyleyebilir miyiz? Bundan önceki albümlerde yaptığınız ve not aldığınız hatalardan birisi bu muydu?
Yerelliğe girmeyişimi asla hata diye nitelendirmem. Laf olsun diye yerel ezgileri kullanarak şarkılar yapsaydım, toprağın kokusunu içine çekmeden toprağı anlatmaya çalışsaydım, hem kendime hem ustalara saygısızlık etmiş olurdum. Şimdi piştim ve hazırım. Bir kültüre sahip olmanın ne kadar özel olduğunu ve Türk olmanın ne kadar havalı bir şey olduğunu içimde yeterince hissettim. Cevabım evet. Bu kültürü ve değerlerini taşıyan albümler yapmaya elbet devam edeceğim. Ama sadece tutması ya da kısa sürede başarılı olması için değil. Tam aksine zamansız ve ölümsüz olması için.
BABAM HER NOTADA
Bu albüm özelinde daha önceki albümlerinizde fark etmediğim şekilde babanız sayın Asım Can Gündüz'ün gitar çalma tarzına yakın bir gitar sound'u yakalamaya çalıştığınızı hissettim. Bu albümde yer alması için 17 yaşınızdan beri beklettiğiniz şarkılar varmış. Bu açıdan albümün Asım Can Gündüz'ü yad eden bir yönü de var mı?
Bastığım her notada size yazdığım her kelimede Asım Can Gündüz her daim yaşayacaktır. Ve evet. Haklısınız. Ben de bu albümde çaldığım gitarın hakkını vermek için hayatımda hiç olmadığı kadar mesai harcadım. Hatta hayat o kadar hızlı akıyordu ki, bunu yapmayı özlediğimi bile fark ettim.
KEMAL SUNAL’I GÖRDÜM DÜŞTE
Albümün ruhundan bahsedersek, "Türk insanının kendini bir aile gibi hissettiği o zamanları hatırlatmak istiyorum" diyorsunuz, yaşı oldukça genç bir insan olarak o döneme ait dinlediğiniz müzikler, filmler size nasıl bir dönem olduğu hissi uyandırıyor. Sizce o dönemden neleri yitirdik?
Kemal Sunal geçen rüyamda geldi dedi ki; “Benim de filmlerimi izle, orda da aradığın çok şeyin cevabını bulacaksın.” Yani üstüne yüzlerce film çekildi, ama yine de açıp Hababam Sınıfı izleriz hiç sıkılmadan. İçinde saflığın olduğu, iyiliğin hoşgörünün , vicdanın olduğu şeyleri özledik. Özümüze işlemiştik.
Bize aile enerjisi ve sıcaklığını, ailesinin geçimi için canla başla çalışan emekçi insanları işlemişlerdi filmlerde.
İşte bunlara ihtiyacımız var yeniden. Işığı olmayan ara sokaklarda tek başına yürürken tedirgin olan kadınların ülkesi olmamalı bu ülke. Mahallenin abilerinin, dışardan tanımadık birisi girince “hayırdır kimi aramıştınız” diyerek tehlikeleri yoklayan "manuel" güvenlik sistemlerinin olduğu o zamanlara dönmeliyiz. Daha yiyecek çok aşuremiz, verecek çok selamımız var tabi bunun için. Birbirimizin gözüne bakıp gülmeliyiz önce. Ondan sonra yine konuşuruz bunları.