Amerikan Rüyası’nın peşinde (18.07.2015)
Little Odessa (Küçük Odessa/1994, Venedik Film Festivali Gümüş Aslan ödülü), The Yards (Çeteler Savaşı/2000), We Own the Night (Gecenin İki Yüzü/2007) gibi başarılı filmlerin yönetmeni James Gray’in son çalışması The Immigrant (Bir Zamanlar New York/2014) dün gösterime girdi.
Aslı Selçuk/CumhuriyetGray’in epik destanı, romanesk çalışması % 80 otobiyografik bir öykü. Yönetmen ayrıca Giacomo Puccini’nin Il Trittico operasından da esinlenmiş. Yönetmenin Yahudi kökenli Rus dedesi 1923’te Kiev’den New York’a göçer. Gray dedesinin işlettiği barın öykülerinden, fotoğraflarından yararlanır, 20’lerin New York’unu yaratmak için George Bellows’la Everett Shin’in tablolarını referans alır. 25 yaşındayken çektiği Küçük Odessa’da Rus Yahudisi bir ailenin öyküsünü anlatsa da bu film doğrudan doğruya kökenleriyle ilgilidir.
Ebeveynlerinin askerlerce idamını izleyen Eva Cybulski (Marion Cotillard) ile kardeşi Magda (Angela Sarafyan) 1921’de Polonya’dan kaçıp tek yakınlarını teyzelerini bulmak için gemiyle New York’a ulaşırlar. Amerika’ya ilk adımlarını atar atmaz sözde demokratik, özgür olan ülkenin ünlü Amerikan Rüyası söylemiyle bağdaşmadığını anlarlar. Tüberküloz olan Magda, Ellis adasında karantinaya alınır. Sınır dışı edilecekken Eva, kadın tüccarı Bruno Weiss’ın (Joaquin Phoenix) dikkatini çeker. Bruno, Eva’nın güçsüzlüğünü fırsat bilerek onu kullanmaya başlar, onu tiyatrodaki erotik gösterisine dahil eder, erkeklere pazarlar. Koyu Katolik Eva’da Magda’yı kurtarmak için herşeyi göze alır, para için bedenini satar, yalan söyler, çalar.
Fahişelik, pantomimde, bulvar tiyatrosunun içinde saklıdır, maskeler düşene dek herkes rol yapar, yalan söyler. Gray, Eva’yla Bruno’nun yozlaşmış ilişkisini bir virtüoz ustalığında işler. Tüm suçlarına karşın Bruno pişmanlık duyar. Bağışlanmanın değeri suç, ne denli iğrenç olsa da suçluyu günahtan arındırmaz. Bir süre sonra aralarına Bruno’nun kuzeni Emil (Jeremy Renner) girer. Bruno ne denli kışkırtıcı, yoldan çıkarıcı ise Emil o denli güvenilir, romantiktir.
Gray melodramını klasik bir anlatımla abartmadan, duygu sömürüsüne girmeden betimler. Yeni Dünya’yı keşfetmeye gelen kız kardeşler düş kırıklığına uğrarlar. Bu karamsar tabloya karşın, düşüş ve kurtuluş umudu üstüne kurulu bu epik masalı James Gray unutulmaz bir final sekansla bitirir. Görüntü yönetmeni Darius Khondji’nin sepya çalışması filme büyülü bir etki katar. Gray’in kendisi için yazdığı 20 sayfalık Lehçe diyaloglarını ezberleyen Marion Cotillard eksiksiz bir yorum sunar. Bir Zamanlar New York, umut, umutsuzluk, sevgi, aşk, çaresizlik, vicdan, inanç, ödün, güven, pişmanlık, bağışlama temalarını benzersiz bir vurguyla irdeler.