Amerika günah çıkarıyor
Senarist-yönetmen Drew Goddard, ikinci uzun metrajı Bad Times at El Royale’de (El Royale’da Zor Zamanlar/ 2018) 1960’ların ABD’ine odaklanarak din, Tanrı, kurtuluş, araf, kefaret, ırkçılık, iyilik, kötülük, doğru, yanlış, yargılama, vicdan, şiddet temalarını yetkin bir anlatımla sorguluyor.
Aslı SelçukCalifornia ile Nevada sınırının tam ortasında yer alan El Royale Oteli, 1950’lerin en lüks, ışıltılı, görkemli oteliydi. Yıldızların, ünlülerin, devlet adamlarının uğrak yeriydi. Burada çekilen Marilyn Monroe’nun fotoğrafları gazetelerin manşetlerine çıkmıştı. Eskiden cıvıl cıvıl olan, şöhretlerle dolup taşan bu otel Tahoe sosyetesinin kaçamak yaptığı mekandı. 1965’te kumarhane lisansını kaybedince az daha yıkılıyordu ama 1966’da ucuz bir otele dönüştürüldü. Filmimiz El Royale Oteli’nin şatafatını, parıltısını yitirdiği 1966 yılında başlar. İki eyalette de odaları olan, faaliyeti zaman içinde azalmış bu otele bir grup yabancı gelir: Bellek kaybı yaşayan, zaman zaman nerede olduğunu unutan yaşlı rahip Daniel Flynn (Jeff Bridges), Afroamerikalı şarkıcı Darlene Sweet (Cynthia Erivo), elektirikli süpürge tanıtan seyyar satıcı Laramie Seymour Sullivan (Jon Hamm), gizemli hippi Emily Summerspring (Dakota Johnson).
Bir anda bu kadar çok müşteri gelmesine şaşıran utangaç resepsiyonist Miles Miller (Lewis Pullman) herkesi odasına yerleştirmeden önce “Otelimiz sıcak ve güneşli California ile umut ve fırsatlarla dolu Nevada arasında bulunmaktadır. Her iki tarafın odalarının dekorasyonları farklıdır, Nevada tarafında içki içmek yasaktır, içmek için California tarafına geçmelisiniz. California odaları bir dolar daha pahalıdır” diyerek yeni gelenleri bilgilendirir. Bu ikiye bölünmüşlüğün karakterler üzerinde etkisi vardır. birbirlerini izler ve gözetlerler, hepsinde şüphe uyandıracak bir yan, hepsinin sakladığı bir sır vardır.
Filmin baş karakteri El Royale araf konumundadır, buraya gelenler cennet ya da cehenneme gitmeden önce otelde bir süre kalırlar. Bir zamanların göz kamaştırıcı oteli 1960’lar Amerikası’nın metaforudur adeta. Tek bir mekanda bir avuç yabancının konuşmasını, tartışmasını, birbirini güdümlemesini izleriz. Birbirlerini farklı algılamalarını, başkalarının bakışlarından korunmak için nelere başvurduklarını gözlemleriz. Filmin birinci bölümü bir Agatha Christie polisiye gerilimi gibidir. İkinci yarıda felsefi bir boyut kazanır. 1960’lar Amerikası’ndaki sorunlar belirir: ırk, savaş, din, müzik, gözetleme kültürü. Metaforlar, eski Hollywood’a saygı, polisiye roman, sosyal yorum içeren film, yüzyılın kaosuna kapılmış sendeleyen bir ABD imajı çizer. Amerika, tıka basa sorunlarla doludur ama denetimi elden hiç bırakmaz.
El Royale Oteli, varoluşçu bir kavşak, dönüm noktasıdır. Amerika 1960’larda işlediği suçlarından arınmak istemektedir: Richard Nixon, FBI başkanı J.Edgar Hoover, acımasız ırkçılık, derbeder ünlüler, lanetli Hollywood yıldızları, hippi tarikat liderleri, ürkütücü rastgele katliamlar, Vietnam Savaşı. Her karakter bu onyılın simgesi gibidir. Drew Goddard, izleyiciye önce karakterleri tek tek tanıtır, ardından odalara girerek onların kişisel öykülerini öğreniriz. Hippi tarikat lideri Billy Lee’nin (Chris Hemsworth) gelişiyle birlikte karakterler arasında ittifaklar kurulur. Billy Lee, cani Charles Manson’ı çağrıştırır. Kim kötü kim iyi, kim masum kim günahkar, kurtuluş yakın mı, bizi kim kurtaracak, neye inandığımız önemli mi soruları sorulur.
Rahip Flynn rahip kılığına bürünmüştür çünkü onun -din adamlarının yaptıkları genelde görülmez- savı ilginçtir. Yaşamda sürekli aşağılanan siyahi şarkıcı Darlene’in, Billy Lee’ye -zayıfları ve yolunu kaybetmişleri avlıyorsun, sen aslında bir zavallısın, senden önce hayatımda şiddet yoktu- demesiyle birlikte ipler kopuverir.
Drew Goddard’ın ilk uzun metrajı Cabin in the Woods’un (2012) yapım tasarımcısı Martin Whist, El Royale’de de çok başarılı bir çevre düzeni kurmuş: Solan, kaybolan otelle birlikte nostaljik bir harikalar diyarı yaratmış. Jeff Bridges ile ilk kez kamera karşısına geçen şarkıcı Cynthia Erivo arasındaki uyum eksiksiz. Oyuncu Bill Pullman’ın oğlu Lewis Pullman, otel katibi Milles Miller rolünde parlıyor.
Buffy the Vampire Slayer’ın senaristi, The Good Place’in yapımcısı, The Cabin in the Woods’un (2012) yönetmeni, Drew Goddard, din, Tanrı, ayrımcılık, yargılama, vicdan, kefaret, iyilik, kötülük, doğru, yanlış temalarını yetkin bir anlatım ve görsellikle tartışıyor. Jeff Bridges, Cynthia Erivo, John Hamm, Dakota Johnson, Lewis Pullman, Cailee Spaeny, Chris Hemsworth’un oynadığı psikolojik gerilim Bad Times at El Royale (El Royale’de Zor Zamanlar/ 2018) bugün gösterime girdi.