Ali Tigrel: İktidar sözünü tutmadı
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelmeden önce "dokunulmazlıkları kaldıracağız" şeklinde vaatlerde bulunuyordu. Buna tüm Türk toplumu şahitdir. Ben de bunu alkışlayanlardan biriydim. Bu dönem Türkiye için gerçekten yeni bir dönem olabilir diye düşünüyordum. Ama hep birlikte gördük ki, iktidar sözünü tutmadığı gibi, ortaya bir sürü yeni iddia da atıldı. "Dokunulmazlıklar" kavramında Türkiye ileri değil, geri gitti.
cumhuriyet.com.trDPT eski müsteşarı Dr. Ali Tigrel'in bundan bir süre önce TEKSATIR sütunlarında 'Ne Zaman Şeffaf Bir Toplum Olabileceğiz' başlıklı bir yazısı yayınlandı. Bu yazı hem TEKSATIR okuyucuları ve hem de basın tarafından büyük ilgiyle karşılandı. Aslında bugünkü sohbetimiz, dünyanın ve Türkiye'nin yaşamakta olduğu ciddi ekonomik krizle ilgili olmasına rağmen, kriz yönetimlerinde 'şeffaflık' unsurunun ne kadar hayati bir önem taşıdığını yeri gelmişken ele almak istedik.
TEKSATIR: Sayın Tigrel, Türk siyaseti şeffaf olmayı ne zaman öğrenebilecek?
AT: Ben Türkiye’nin bu mevcut siyasi yapısında şeffaf bir topluma dönüşebilmesi konusunda çok fazla iyimser değilim. En azından önümüzdeki kısa dönemde bunun gerçekleşebileceği kanaatinde maalesef değilim. Çünkü her şeyden önce hepimizi rahatsız eden ‘dokunulmazlıklar’ konusu var.
Biliyorsunuz Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelmeden önce ‘dokunulmazlıkları kaldıracağız’ şeklinde vaatlerde bulunuyordu. Buna tüm Türk toplumu şahitdir.
Ben de bunu alkışlayanlardan biriydim. Bu dönem Türkiye için gerçekten yeni bir dönem olabilir diye düşünüyordum. Ama hep birlikte gördük ki, iktidar sözünü tutmadığı gibi, ortaya bir sürü yeni iddia da atıldı. ‘Dokunulmazlıklar’ kavramında Türkiye ileri değil, geri gitti.
Şeffaflık olmadığı sürece halka güven aşılayamazsınız diye düşünüyorum. TEKSATIR’ da yayınlanan yazımda, bir zamanların en önemli devlet adamlarından biri olan Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’ün, bir başka Fransız, George Pompidou’ya Başbakan olduktan sonra verdiği bir öğüte değinmiştim; burada da tekrarlayayım: ‘Herşeyden önce, bir ülkenin siyasi lider kadrosunun güvenilir, şeffaf ve halka örnek olması lazımdır. Eğer bu şartları yerine getiremezseniz, o ülkeyi iyi ve uzun dönemli yönetemezsiniz ve bir gün hiç beklenmedik bir biçimde, silinirsiniz. Otorite sağlamak için prestij sahibi olmanız gerekir’.
Siyasi liderler ve onların yönetici kadrolarıyla ilgili olarak hiçbir şekilde ‘dedikodu’ olmamalıdır; ‘şaibe’ olmamalıdır. ‘Kayırmacılık yapıyor’ denmemelidir. Yalnız bu iktidar için konuşmayalım; maalesef geçmiş dönemlerde de hiç yakışık almayan durumlarla karşılaştık. Ancak, son bir kaç yıldır ‘şaibe’nin dozu arttı.
TEKSATIR: O halde buradan küresel ekonomik kriz konusuna bir geçiş yapmak istiyorum. Bugünkü iktidar ekonomik krizin, bu durgunluğun, bu hastalığın Türkiye'ye yansımaları konusunda bizlerle doğruları paylaşıyor mu, şeffaf mı?
AT: Şöyle söyleyeyim: Ben birkaç senedir, değişik ortamlarda, küresel gelişmeye bağlı olarak, sermaye akımının olası bir yön değişikliğinin eninde sonunda Türkiye'yi de etkileyeceğini dile getiriyordum. Bu konuda birçok yazım da yayınlandı. Hatta beni kötümserlikle suçlayanlar da oldu. Herkes bu saadet zincirinin sürekli olacağını sanki düşünüyordu ve bu tür yorumlar gözardı edildi.
Ben ve benim gibi düşünen ekonomistler ise makro ekonomik verilere ve gelişmelere bakarak, bu 'saadet zincirinin' çok daha uzun süremeyeceğini söylüyorduk; sadece Türkiye için değil, dünya için de. Ekonominin kendi içinde kuralları vardır ve bu kurallar er geç hükmünü icra eder.
Geçen yılın özellikle ortalarından itibaren zaten dünyada ekonomik bir problem olacağı sinyalleri alınmaya ve öncü göstergeler ortaya çıkmaya başlamıştı. Ülkenin siyasetçilerinin ve ekonomi yönetiminin başındakilerin, 'Türkiye'ye hiçbirşey olmaz; biz her türlü tedbirimizi aldık; canavar gibi gidiyoruz ' laflarıyla bugüne gelindi.