Ali Taran yaparsa böyle yapar...

Türkiye’deki reklam sektörünün fenomenlerinden biri Ali Taran. “Yetenek Sizsiniz” yarışmasında da jüri. Şimdi bir de film çekti, ismi “No Ofsayt”. Herkes filmi sinemalarda izleyecek. Çünkü gala, basın gösterimi, hatta düzgün bir fragmanı bile yok. Evet, Ali Taran film yaparsa böyle olur demek mümkün. Peki ya iyi bir reklamcı neden film yapar?

cumhuriyet.com.tr

Ali Taran Türkiye’deki reklam sektörünün en eski, başarılı ve tanınan isimlerinden. Saymaya başlasak dilimize pelesenk pek çok reklamın yaratıcısı. Bir süredir “Yetenek Sizsiniz” yarışmasında jüri olarak boy gösteriyor. Ama onu habere konu yapan çektiği film. İsmi “No Ofsayt”. Filmin kahramanı da tanıdık, 1993 yılında hayatımıza reklamlarla giren Ali Desidero. Derdi, futbolseverlerin en az bir kere sordukları bir soru; “Ofsayt olmasa ne olur? Neden Ofsayt var? Bunu kaldıralım!”

Filmi Ali Taran yapınca her şey farklı oluyor elbette. Filmin galası ve basın gösterimi yapılmadı. Hatta bildiğimiz şekliyle bir fragmanı bile yok. Taran’la da görmediğimiz bir film üzerinden konuştuk. Bunun bir pazarlama hilesi olduğu eleştirilerine yanıtı özgündü: “Ben sinemanın yapılarıyla ilgilenmiyorum. Herkes bu filmi sinemada görecek. Galayı da anlamlı bulmuyorum. Burada gördüklerim beni buna itti. ‘Paradan kaçtı’ diyenler oldu. Kaçar mıyım? Hadi canım. Anlamlı gelmiyor bana o kadar! Hem benim gala yapmamam galaya gelecek 500 kişiyi ilgilendirir.

 

‘Film yapsan çok tutar...’

Reklamcı neden film yapar? Ya da yaptığı film nasıl olur? Sorular, sorular... Taran’a göre yaptığı reklamcı filminden ziyade bir Ali Taran filmi. Evet, Türkiye’de reklamcılık onunla özdeş. Peki ya neden sinema? Taran anlatıyor: “Pek planlı olmadı bu iş. Halkın nabzını tuttuğumu söyleyip ‘film yapsan çok tutar geyiği’ vardı. Futbolla ilgili bir adam olarak aklıma bu geldi. Konuyu yazmaya başladım ama ne olarak yazmaya başladım, farkında değildim. Senaryo kuralları falan beni irrite etti. Zaten kuralları hiç sevmem. Amacım okunabilir olmasıydı. Ofsaytın kaldırılmasını biri kafasına takar, kim takar dedim Ali Desidero ‘bunu hallederiz’ der diye düşündüm. Kendi adımla eğlenmek için de Ali Taranski, Taranova, Tarinero derken Tarantula ismi geldi.”

 

‘Ali Taran yaparsa böyle olur...’

Ali Taran yaptığı işten memnun. Reklamcılıkta hep aracı olduğundan yakındığı için şimdi kendi ürününü görünür kılmanın mutluluğunu yaşıyor. Tüketici ile bire bir iletişim halinde. Filmini nasıl tanımladığı sorusunun yanıtı; “bu film dram da değil komedi de, eğlencelik. Seyirlik bir film aslında yani ihtiyaçtan değil.” Fragmanın olmaması ya da tanıtımında filmden görüntü olmaması konusuna dönersek. Taran, “filmin en güzel yerleri fragmanda görünür mantığına karşı, ortada kalmamak adına bu işi yaptık” diyor, “öyle bir görsel şölen var demek de değil elbette bu. Ali Taran film yaparsa böyle olur, başka bir derdi tasası yok da.”

Belli ki Taran epey eleştiri almış. Bu yüzden bir savunma hali var. “Bu bir sinema eseri değil ama benim reklamlarıma da kurallarla bakarsan sınıfta kalır” diye karşılıyor söylenenleri. “Kendini film etmiyor musun?” diyenleri “kendi filmim uğruna bunu yaparım” diye yanıtlıyor. Bir de yılların kurt reklamcısı Ali Taran’ı jüri üyeliğiyle tanıyanlar var. İşte onun sıkıntı duyduğu “gündeme gelmepolemiği de burada başlıyor. Taran başlıyor salvolara, “Ben 15 yıl akıl edemedim değil mi televizyona çıkmayı? Bana bu yarışmanın hiçbir faydası da yok. ‘Aa bu adam jüri hadi ona daha fazla reklam verelim mi?’ diyecekler. Görünür olarak zihinsel mastürbasyon yapmam ki ben. Kaç yaşına geldim.”

Reklamın dahi çocuklarından Jacques Seguela bundan yıllar önce yazdığı kitabında “Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin... O Beni Bir Genelevde Piyanist Sanıyor!” diyordu. Taran bu önermeye de ciddi kızgın. “Gençliğimde reklamcılığı çok ciddiye aldığım için bu lafa çok sinir olurdum. Ben onu şöyle çevirdim; ‘Anneme reklamcı olduğumu söyleyin, sevinsin o...!’ Bu ironik bir espriydi, bu şekilde ifade etmem gerekiyordu. Reklamcılık gerçek ve ciddi bir iş.”

 

Yetenek mi yaratıcılık mı?

Taran deyince akla bir de Cem Uzan ve Genç Parti efsanesi geliyor. Hikâyeyi, “Telsim benim müşterimdi. Reklam veren sıfatındaki Cem Uzan bana danıştı. ‘Ben olmasa daha iyi olur’ dedim ama bir karar vermişlerdi. Gönülsüzdüm ama ‘evet’ dedikten sonra gönülsüz çalışamazdım. Benim en çok canımı sıkan onu sıfırdan yarattığım iddiası. Yalnızca bana gelen bilgiler ışığında konuşma metinlerini yazıyordum. Yok gömleğini kıvıracakmış, terli görünsün diye gömleğine, sırtına su döktürmüşüm, döner pilav falan, bunlar şaka gibi... Sonuç bana göre başarısızlık. Yüzde on barajını geçemedidiye özetliyor.

Türkiye’deki reklam işlerini de sıradan buluyor, iyi işlerin nadir olduğunu düşünüyor. Yaratıcı reklamın kriteri ise sonuçları. Başarısını akılda kalıcılıkla ölçmüyor. “Sloganları hatırlamanın müşteriye ya da markaya çok faydası olmaz. Hatırlamamaya göre daha iyi mi? Tamam da fayda yok, dürtü yok. Beyinde kalan tortuyu ölçemeyiz. Çağırışımlar, reklamın ömrü falan filan yorucu. Hem ben psikolog değilim bunu değerlendirmem.” Kendi yaratıcılığından ise şüphesi yok. Ürün ve hizmetlerin reklam sürecinde attığı adımlarda mesafesini koruduğuna emin. Tavrını ve anlayışını, oluşuma, üretime koymayacak kadar yaratıcı olduğuna inanıyor.

Yetenek Sizsiniz’de kaç Michael Jackson taklidi geliyor, saymaktan bıkmış. Elbette Jackson’a lafı yok ama bu topraklardan beslenenlerin özgünlükleriyle gelmemelerinden sıkıntılı. “Saz çalan adamlar nerede? Yanık sesli, bizi yakacak adamlar bekliyorum. Ama yok işte, şu ana kadar gelmedi hiç. Bardak yiyen adam geliyor, ben ne yapayım onu. Yetenek mi, yaratıcılık mı yoksa ne?” diyor. Bakalım, bu hafta No Ofsayt” vizyona girmiş olacak. Yetenek mi yaratıcılık mı? Biz de göreceğiz.