Ali Sirmen yazdı: 'Kemalistlere özür borçları var'
Cumhuriyet gazetesi yazarı Ali Sirmen, bugünkü köşe yazısında Afganistan'da yaşanan olaylar karşısında laik Türkiye Cumhuriyeti değerlerinin önemine vurgu yaptı.
cumhuriyet.com.tr‘ILIMLI’ İSLAM ÇIKMAZI
Afganistan’da enkaz bırakan işgalci ABD’nin başını çektiği Batı dünyası, Türkiye’de de İkinci Cumhuriyetçiler gibi, emperyalizmin buyrukları doğrultusunda hareket eden laiklik karşıtı totaliter cephe yanında saf tuttu. “Ilımlı” İslam, aydınlanma ile hesaplaşmaya girişti.
EN TUTARLI PROJE
Laik Türkiye demek olan Kemalist model, hem sürdürülebilir kalkınma hem demokrasi hem de barış açısından yirminci yüzyılın en tutarlı projelerinden biriydi. Bunu görmeyenler, şimdi Afganistan görüntüleri karşısında, Kemalistlere bir özür borçludurlar.
Ali Sirmen'in bugünkü köşe yazısının tamamı şu şekilde:
Çaresizlik, korku, zillet, utanç, şiddet, baskı, tehdit, gasp, darp, cinayet, panik, umutsuzluk, ABD’nin çekilme kararını açıklaması ve Taliban’ın dönüşüyle Afganistan’ın başkenti Kâbil Havaalanı ve çevresinde ekranlardan görünenler, kameralardan yansıyanlar bunlardı.
21. yüzyılın ilk çeyreğinde siyasal İslamın en dehşet saçtığı ülke olan Afganistan’dan gelen bu görüntülerin benzerleri ve kimi zaman da beterleri sıkça görüldü.
21. yüzyıl bütün dünyada siyasal İslamın boy verdiği dönem olarak başladı.
Kapitalizmin kurum, kuram ve kurallarıyla uyum sağlayacak, onun demokrasisinin formalitelerine ayak uyduracak İslamın, kapitalizm ve emperyalizm ile büyük kucaklaşmasının modeli olarak tanımlanabilecek olan “ılımlı İslam”ın (ılımlı yazılır, uyumlu okunur) parlayan evrensel modeli ise o zamanlar bizdeki aymazların demokratik dünya olarak tanımladığı, emperyalizmin bütün ağır topları tarafından coşkuyla karşılanan Tayyip Erdoğan önderliğindeki AKP modeliydi.
***
Genelde ılımlı İslamın da Türkiye özelinde AKP modelinin de 20 yıl sonunda vardıkları çıkmaz herkesin malumu, her gün yazılıp çizilene yeni bir şey eklemeye gerek yok. Sonucun tartışılmasına girmeksizin yalnızca artık hiç kimsenin ılımlı İslam modelini hiçbir yerde ağzına almadığını anımsatmakla yetineceğim.
Nüfusunun çoğunluğu Müslüman ve rejimi de laik Türkiye’de ılımlı İslam modeli, aydınlanmacı Cumhuriyet ile kıran kırana bir hesaplaşmaya girişti. Demokrasiyi çağrıştıran, anımsatan bütün kurumların köküne kibrit suyu döküldüğü günlerde, cali demokratların sahte havari kılığıyla büründükleri arınma havasını, “Türkiye bağırsaklarını temizliyor efendim” yollu desteklerini hâlâ hepimiz hatırlıyoruz.
Türkiye’nin büyük totaliterleşme hamlesinde turco-emperyalist ortak yapım senaryosunun yanında Batı geniş cephe olarak yer aldı.
Batı’nın zaten kendi evrensel değerleri olarak kabul ettiği, kazanımların gerçekten öyle olduğunu kanıtlama savındaki Türkiye’deki ikinci Cumhuriyetçiler gibi, emperyalist ülkelerin basınları, kamuoyları ve siyasal kurumları, laiklik karşıtı despot, totaliter cephe yanında saf tuttu.
Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin hoyratça çiğnendiği, demokrasinin onsuz olmazı kuvvetler ayrılığının yerle bir edildiği, yargı bağımsızlığının tarumar edildiği savında olan Kemalizme soğuk bakması, “Emperyalist dürtülerin kendini mazur gösterme çabasının bir ürünü olamaz mı” sorusu akla da gelmiyor değil. Kendi başına bir değerler bütünü, bir ideoloji olup almadığı tartışma götüren Rönesans’ın, aydınlanmanın, Fransız Devrimi’nin kazanımlarını ilk kez Batı dışı veya Hırıstiyan dışı bir toplumda yaşama geçirmek demek olan Kemalizmin başarıya erişmesi, değerlerinin evrensel olduğu savına sıkı sıkıya sarılmış olan Batı açısından da bir kazanç değil miydi?
***
Doğrusu bu görüşün Batılılar nezdinde pek itibar gördüğüne tanık olmadım.
Batı dünyası (bir anlamda da Hıristiyan âlemi) dışında bir ülke olarak ortak değerler üretebilecek Batılı bir Türkiye yerine, emperyalizmin buyrukları doğrultusunda hareket eden, evrensel değerlere ilgisiz, “Batıcı” bir Türkiye’yi yeğlemiştir hep.
Bu defa da öyle olmuş, Batı, açıkça renk vermemeye çalışsa bile şeriatçı model yanında yer tutmuştur.
Oysa laik Türkiye demek olan Kemalist model, hem sürdürülebilir kalkınma, hem demokrasi hem de barış açısından yirminci yüzyılın en tutarlı projelerinden biriydi.
Onu görmeyip Kemalist modeli anlamayanlar, şimdi Kâbil Havaalanı görüntüleri karşısında, her şeyden önce Kemalistlere bir özür borçludurlar.