Ali Kırca, Darbe Komisyonu'na konuştu
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Dolmabahçe Sarayı'nda aralarında Show TV Haber Dairesi Başkanı Ali Kırca ve Prof. Dr. Mete Tunçay'ın da bulunduğu eski siyasetçileri, gazetecileri ve öğretim üyelerini dinledi.
cumhuriyet.com.trKomisyon'un 27 Mayıs-12 Mart Alt Komisyonu Dolmabahçe Sarayı Toplantı Salonu'nda Show TV Haber Dairesi Başkanı Ali Kırca ve Prof. Dr. Mete Tunçay'i dinledi.
Ali Kırca, komisyondaki konuşmasında, 27 Mayıs'ta 11 yaşında olduğunu söyleyerek, ''Vakitsiz Şarkılar'' isimli kitabında o dönemi anlattığını belirtti.
12 Mart 1971'de ise 22 yaşında olduğunu kaydeden Kırca, her zaman darbelere karşı olduğunu ve darbelerin dışında kaldığını ifade etti.
Kırca, 12 Mart Darbesi'nin bir kurbanı olduğunu belirterek, Deniz Kuvvetleri'nde teğmen iken, muhtıra döneminde re'sen emekliliğe sevk edildiğini kaydetti.
5,5 ay cezaevinde kaldığını belirten Kırca, savcının iddianamede idam ile yargılanmasını istediğini, bunu öğrenen babasının kalp krizi geçirdiğini, beraat kararının ardından bir kez daha kalp krizi geçiren babasının hayatını kaybettiğini anlattı.
Çıkışta gazetecilerin sorularına cevap vermeyen Kırca, komisyon üyelerinin sorularına çoğunlukla yakında çıkacak olan ''Vakitsiz Şarkılar'' isimli kitabından bölümler okuyarak cevap verdiğini ve kitabında her şeyi anlattığını söyledi.
Eski DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel dinlendi
Öte yandan TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma 28 Şubat-27 Nisan Alt Komisyonu, Eski DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel'i dinledi.
Sorular öncesinde kısa bir değerlendirme yapan Yüksel, Türk tarihini okuyarak büyüdüğünü, Türk tarihini ve Türk ordusunu sevdiğini belirtti ve Türk milliyetçisi ve Atatürkçü olduğunu söyledi. Yüksel, bugüne kadar hiçbir darbeyi tasvip etmediğini vurguladı.
Yüksel, komisyon üyelerinin; ''Merve Kavakçı'nın evine geç saat yaptığı baskın, Fethullah Gülen'e açtığı dava, ifadeye çağrılan Galatasaray'ın futbolcusu Hakan Şükür'ün ifade öncesi kendisine psikolojik baskı yapıldığı iddiaları'' ile ilgili sorularını yanıtlarken; konuyla ilgili olarak hiç bir askeri savcı ya da hakimden işine müdahale görmediğini belirtti.
Nuh Mete Yüksel, Kavakçı'nın türbanla TBMM çatısı altında yer almasının yasalara aykırı bulduğu için soruşturma açtığını, TBMM Başkanlığı'ndan milletvekilliğinin düştüğüne ilişkin yazı gelmesi üzerine kendisini ifadeye çağırdığını ancak gelmediğini, bunun üzerine güvenlik güçleri ile akşam saatlerinde evine gittiğini, evde kimsenin olmadığını, başta milletvekilleri olmak üzere yurttaşların da toplanması ile oradan ayrıldıklarını kaydetti.
Yüksel, medyada yer alanının aksine saat 02.00'de değil olayın akşam 19.00-22.00 saatleri arasında olabileceğini anlattı.
Fethullah Gülen'e, Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesindeki ''dini devlet kurmaya yönelik çalışmalar'' kapsamında dava açtığını söyleyen Yüksel, mahkumiyet kararı verildiğini, kararın ertelendiğini ve daha sonra Yargıtay safhasında kaldırıldığını belirtti. Yüksel, Fethullah Gülen tarafından kendisine dava açılmasının hatırlatılması üzerine, davanın kendi yazdığı kitap dolayısıyla açıldığını söyledi.
Yüksel, ''Benim yaptığım işte hiç bir usulsüzlük ve yasaya aykırılık yoktur. Hatta belki benim yaptığım hareket başkalarının yapmaktan kaçındığı, cesaret edemediği bir harekettir ve yasaya aykırı bir yönü kesinlikle yoktur. Belki de örnek bir hareketti. Ben bunun hesabını da verdim zaten, bu konudan dolayı hakkımda bir işlem de yapılmadı zaten'' dedi.
Hakan Şükür'ün ifadeye çağrılması
Nuh Mete Yüksel, Hakan Şükür'ün ifadeye çağrıldığında kendisine manevi cebir yapıldığı iddiası ile ilgili olarak, ''Hakan Şükür'ün böyle bir şey söyleyeceğini hiç tahmin etmiyorum, keşke burada olsaydı, şurada bir yüzleşseydik. Kesin kes böyle bir şey demez. Kendisiyle sohbet ettik, gayet güzel ayrıldık. Benim odama gelmeden başka bir savcı arkadaşımın odasında beklemiş, savcı arkadaş onu misafir etmiş, ben gelince kendisini savcı arkadaşım odama getirdi. Ayrılana kadar da kendisi ile sohbet ettik. Gayet mutlu bir şekilde ayrıldı. Hatta bana milli formasını bile hediye etti, hala da saklarım. Aramızda Galatasaraylı olmanın da verdiği bir yakınlık da var zaten. Hayret ettim şimdi'' diye konuştu.
Yargı mensupların verilen brifingler
Yüksel, yargı mensuplarına verilen brifinglerin hatırlatılması ve ''Taraflı bir tutumun inşasında bu brifinglerin rolü olmuş mudur, ondan sonraki süreçte açtığınız davalarda aldığınız o brifinglerin yürüttüğünüz savcılık görevine bir etkisi olmuş mudur?'' şeklindeki sorusu üzerine, şunları kaydetti:
''Genelkurmay'ın brifing vereceğini duyduktan sonra gitmeyi uygun gördüm. Çünkü nihayetinde bu Genelkurmay, bizim Genelkurmayımız, bu ordu bizim ordumuz. Bu brifinge arkadaşlarımla birlikte katıldım. Ha Başbakan brifing verseydi ona da katılırdım, bugün de hala katılırım. Yani Meclis'ten ya da ordudan gelecek bir davete her zaman katılmaya açığım.
Bana etki etti mi? Bugüne kadar yaptığım hiç bir soruşturmada herhangi bir makamın ya da kişinin telkini, baskısı altında kalmadım. Altında imzam bulunan bütün iddianameleri ve takipsizlik kararlarını kendi irademle yazdım. Bu konuda bir baskı görmedim, baskı görsem bile kabul etmem, böyle bir baskıyı böyle bir baskı altında kalmayı veya telkini kendim için zulüm kabul ederim.''
Yüksel, ''Ne tür davalar açacağınız önceden yazılıyordu, görüştüğünüz basın mensupları var mıydı?'' şeklindeki soruyu yanıtlarken, basının her zaman kendilerini takip ettiğini, basına bilgi sızdırma gibi bir faaliyetin içine girmediğini ancak basının bilgilere ulaşabildiklerini, bunun bugün de yapıldığını ancak bundan dolayı bir Cumhuriyet savcısının mesul bulunmasını kabul etmediğini bildirdi.
''Vicdanım rahat''
Nuh Mete Yüksel, çeşitli sorular üzerine sadece kendi döneminden sorumlu olduğunu, Merve Kavakçı iddianamesi dolayısıyla vicdanının rahat olduğunu, DEP milletvekillerinin TBMM'de gözaltına alınmasının kendi sorumluluğunda olmadığını söyledi.
Yüksel, ''30 Ağustos resepsiyonunda dönemin Genelkurmay başkanı 'Fethullah Gülen, tehlikelidir' dedi. Hemen arkasından dava açtınız. İlgisi var mıydı?'' soru üzerine, bu açıklamadan haberi olmadığını, uzun bir süredir soruşturma yaptığını o davayı zaten açacağını savundu.
Yüksel, ''Yaptığım soruşturmalardan dolayı ki bunların bazıları neticesiz kalmış olabilir, başarılı olmadığım soruşturmalarda olabilir ama kesinlikle verdiğim hiçbir karardan, açtığım davadan, yazdığım iddianameden veya verdiğimi kararlardan pişmanlık duymuş değilim. Bu nedenle de kişilerden yüzleşmek, özür dilemek gibi kesin kes bir düşüncem yoktur, vicdanım da rahatsız değildir'' görüşünü dile getirdi.
Yüksel, darbeleri nasıl değerlendiriyorsunuz sorusu üzerine ''Olmasaydı iyiydi'' dedi.
Nuh Mete Yüksel, 2002 seçimleri öncesinde Başbakan Erdoğan hakkında bir dava açmak için iddianame hazırlığında olduğuna ilişkin medyada yer alan haberlerin hatırlatılması üzerine, Ağustos 2002'de, Erdoğan'ın yaptığı konuşmalarla ilgili kasetlerin ortaya çıktığını, bunun için soruşturma başlattığını, Erdoğan ile görüştüğünü ancak dava açamadan görevden çekildiğini anlattı.
Dönemin vali yardımcıları da dinlenildi
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma 28 Şubat-27 Nisan Alt Komisyonu, dönemin Ankara Vali Yardımcısı Ramazan Sodan ve İstanbul Vali Yardımcısı Yusuf Odabaş'ı dinledi.
Sodan, 28 Şubat'ta insan hakları ihlalleri yaşandığını, kendisinin de ''fişlemeye'' maruz kaldığını söyledi.
1996 yılında atandığı Ankara Vali Yardımcılığı görevini yürüttüğü sırada, görev süresi 5 yıl olmasına karşın 1998'de Gaziantep'e tayin edildiğini anlatan Sodan, mülkiye başmüfettişinin kendisi hakkında hazırladığı rapor nedeniyle görev yerinin değiştirildiğini ifade etti.
Hazırlanan rapor, somut delillere dayanmadığından dava açtığını belirten Sodan, sonuç alamayınca konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıdığını, davanın karar aşamasında olduğunu kaydetti.
Neden böyle bir uygulamaya maruz kaldığının sorulması üzerine Sodan, ''Bilgimiz yok. Savunma da alınmadı. Rapor, İçişleri Bakanlığı'nın onayıyla hazırlandı. Raporda, 'belli dini görüşüm olduğu, çağdaş yaşama sahip olmadığım' ifade ediliyor. O dönemin ortamıyla hazırlanmış, belgesiz, delilsiz bir rapordu. Bunların normal olmadığı ortaya çıktı, biz de hakkımızı arıyoruz'' dedi.
Rapora, dava açtıktan sonra, mahkeme kararıyla ulaştığını anlatan Sodan, AİHM'den netice alması durumunda raporu hazırlayanlardan tazminat isteyeceğini söyledi.
Sodan, 12 Eylül 1980'de Akseki Kaymakamı olduğu hatırlatılarak, o dönemde Akseki'de işkence olup olmadığı sorusuna, ''Böyle bir şeye şahit olmadım. Orası küçük bir ilçeydi'' yanıtını verdi.
''İrticai faaliyetler yönünden araştırıldım''
Yusuf Odabaş da 28 Şubat'ta İstanbul Vali Yardımcısı olarak görev yaptığını, 18 ay yürüttüğü görevinden alınarak Kırşehir'e gönderildiğini anlattı.
Odabaş, ''Öyle uygulamalar gördük ki çok zor durumda kalan arkadaşlarımız oldu. Ben kışın ortasında evimi boşaltmak zorunda kaldım'' dedi.
Bölücü, yıkıcı, irticai faaliyetler yönünden araştırıldığını ve buna ilişkin hakkında rapor hazırlandığını dile getiren Odabaş, daha sonra İçişleri Bakanlığı'ndan yeniden müfettiş talebinde bulunduğunu ve bu müfettişin hazırladığı raporun ilk rapordan tamamen farklı olduğunu söyledi.
Bu fark nedeniyle ilk raporu hazırlayan müfettiş hakkında dava açtığını belirten Odabaş, ''müfettiş kanaatinden dolayı yargılanamaz'' denildiğini ve sonuç alamadığını ifade etti.
Odabaş, ''Bunlar o sürecin ne kadar acımasız ve zor olduğunu gösteriyor. İlgili makamlara dilekçeler verdik ama sonuç almadık. Suç kapatıldı'' dedi.
Yürütmenin durdurulması için Danıştay'a dava açtığını anlatan Odabaş, buradan da sonuç alamadığını söyledi. Odabaş, devletin aleyhine dava açmayı uygun bulmadığından konuyu AİHM'e götürmediğini kaydetti.
Odabaş, ''Bundan sonra böyle hukuksuz uygulamaların yaşanmaz olması, yaşanmamış olması ve olmaması için buradayız. Komisyona ve Başkana onun için teşekkür etmek istiyorum. Amacımız birilerini yargılamak, cezalandırmak değil, demokrasimizin daha güçlü, hukukumuzun her zaman herkes için uygulanabilir olmasını sağlamak olmalıdır'' diye konuştu.