'Alenen hakaret var, küfür var'
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Zonguldak mitingindeki sözlerine ilişkin, ''Bu insan meydanlara çıktığı zaman ağzı hakaret doluyor. Yani 'insan değilsiniz, sizde ahlak diye bir şey yok, ahlak yanınızdan bile geçmemiş' diyor. İyi ki o kelimeleri sarf edemeden kendini tuttu. Yoksa herhalde büyük bir skandal olacaktı. Meydana bile çıkamaz hale gelecekti'' dedi.
cumhuriyet.com.trDevlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bursa'da, Yıldırım Belediyesi Cazibe Merkezi'nde CNN Türk'ün canlı yayınına katılarak soruları cevaplandırdı. Bülent Arınç, siyasetteki üslup tartışmalarının hatırlatılması üzerine, ''Seçim meydanlarındaki sert konuşmalar, sert ifadeler, polemikler siyasetin tuzu, biberi. Bunlar olmazsa olmayacak. Eleştirecekler, eleştirirken polemik yapacaklar. Bazen can alıcı noktalara vuracaklar. Üzücü olan işin hakarete varması'' dedi. Normal şartlarda bile bir insanın sarf edemeyeceği sözlerin alenen konuşulduğunu vurgulayan Arınç, sözlerine şöyle devam etti: ''Yanlış olan bu, alışmadığımız bu, istemediğimiz bu. Yani insanlar çift kişilikli hale geldiler. Normal ilişkinizde merhabalaştığınız, konuştuğunuz zaman son derece iltifatkar davranıyorlar, saygılı davranıyorlar. Mesela Sayın Kılıçdaroğlu'nu İstanbul'da Kutlu Doğum Haftası'nın ilk açılış toplantısında gördüm. Çok da güzel bir konuşma yaptı. Merhabalaştık, selamlaştık. Ama bu insan meydanlara çıktığı zaman ağzı hakaret doluyor. Yani 'insan değilsiniz, sizde ahlak diye bir şey yok, ahlak yanınızdan bile geçmemiş' diyor. İşte 'A' derken, ana ve başka şeyler işin içine giriyor. İnsanlar bunun arkasının nasıl geleceğini biliyorlar. İyi ki o kelimeleri sarf edemeden kendini tuttu. Yoksa herhalde büyük bir skandal olacaktı. Meydana bile çıkamaz hale gelecekti. Alenen hakaret var, küfür var. Hakaret ve küfrün çokça söylendiği, konuşuluğu bir seçim kampanyası çirkin bir kampanyadır. Kim yaparsa yapsın... Çünkü onlar öyle yaptıkça, söyledikçe siz de farkında olmadan etkileniyorsunuz. Normal dozunda bir konuşma yapacakken o aklınıza geliyor ve siz de onun karşılığında 'O kadar olmasa bile yeter artık ya, kendine gel' diyecek noktaya geliyorsunuz. Birinin 'dur' demesi lazım. Kim bunu yaparsa ona teşekkür borcumuz var. Ama daha çok Kılıçdaroğlu ve ona cevap yetiştirmeye çalışan Sayın Başbakan arasında ve ondan etkilenen siyasetçilerle... Mesela anasının 'A'sı dedikten sonra Kılıçdaroğlu'na başka yerlerde 'o kelimeyi bir daha kullan' diye alkış tutan CHP'li seçmen var veya goygoycu bir takım var. Yani bu çok çirkin bir şey. 'Yaptığın çok yanlıştı Sayın Başkan, bir daha böyle bir şey yapmayın' diyecekleri yerde, tempo tutarak o kelimeyi konuşan, hatta onun önüne arkasına başka şeyler ekleyen küçük de olsa bazı gruplar var. Bunlara karşı 'durun, kendinize gelin ne yapıyorsunuz' diyecek birisine ihtiyaç var. Bunlar da genel başkan olur ancak... Zırva tevil götürmez, derler. Yani bazı şeylerde tevil mümkündür. Zırva noktasına gelmişse bunu tevil edemezsiniz. Tek yapılacak şey, ağzımdan kaçtı özür dilerim, bunu yapmamam gerekiyordu. demektir. Özür dilemek de bir erdemdir. Sonradan da kesinlikle bu tür çirkin polemiklere, konuşmalara girmemek gerekir.''
'Bahçeli'nin sözlerinde de maalesef bunlar var'
Siyasetteki üslup tartışmalarına ilişkin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli hakkındaki görüşü de sorulan Arınç, şöyle dedi: ''Bahçeli'nin sözlerinde de maalesef bunlar var. Bahçeli bizim için saygı bakımından, kişilerin haklarına ilişkin sözler konuşmaması bakımından örnek saydığımız insandır. Bunu kendi grubumda da söyledim, Meclis'te de söylemişimdir. Bahçeli'nin pek çok şeyini eleştirebiliriz, ama insanların hakları, kişilikler, insanların özel hayatları konusunda saygı kelimeleri ağzından düşürmemiştir. Mesela Bakanlar Kurulu sırasında oturuyorum, Bahçeli kürsüye gelirken mutlaka hükümet sıralarını selamlar. Bu alışılmış bir şey değildir. Bahçeli'nin yapısında olağanüstü saygı olduğunu biliyorum. Ne hikmetse kürsüye çıktığı zaman ya kendisi hakkında konuşulanlara cevap verme arzusuyla yanlış şeyler söyleyebiliyor. Keşke yapmasa.''
'Yeni anayasa kısa, öz ve anlaşılır olacak'
Yeni yapılacak anayasanın ansiklopedik değil, kısa, öz ve anlaşılır olacağını belirterek, ''Siz de okusanız, ben de okusam, hizmet sektöründe çalışan bir insan da okusa herkes anlayacak. Şimdi öyle bir anayasa yok elimizde, herkesin lastik gibi istediği yere çekeceği bir anayasa var. Birey odaklı bir anayasayı, toplumsal barışı bir arada tutabilecek, devlet-millet kaynaşmasını sağlayacak ideolojisiz anayasa yapmaya mecburuz. Zaten bu anayasa, 2011'de 35 maddesiyle birlikte değişti. Başlangıç maddeleri değişti, bu başlangıç maddeleri arasında kutsal devlet anlayışı vardı onu bile değiştirdik. Şimdi de ideoloji kokan maddeleri ayıklamamız lazım'' diye konuştu.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını esas alan bir kavram altında yeni terminolojiyi Anayasa'ya yerleştirmek gerektiğini ifade eden Arınç, ''Ama bu bizim düşüncemizi, hazırlığımızı ortaya koyduğumuz zaman diğerleriyle beraber bunu nasıl bir araya getirebileceğiz onu göreceğiz'' dedi.
''Kürt sorunu ve Kürt yurttaşların sorunu'' konusunun çok önemli olduğuna dikkati çeken Arınç, bugüne kadar ''Etnik kökenim Kürt'tür'' diyen insanların, ''Dilimi konuşamıyorum, kitabımı yazamıyorum, meramımı anlatamıyorum. Ben ikinci, üçüncü sınıf vatandaşım, bana değer verilmiyor'' sıkıntısı içinde olduklarını söyledi. Arınç, şöyle konuştu: ''Ama son yıllara kadar yapılan en büyük atılımlar, bu etnik unsurun bütün temel haklarının, kültürel ve anayasal haklarının onlara verilmesiyle sonuçlandı. Şimdi BDP ve onların siyasetini güdenlerin dışında bölgede yaşayan binlerce insanla bir araya gelin ki -biz geliyoruz zaman zaman- onların taleplerini yüzde 99 karşıladık, yüzde 1 kaldıysa onu da en kısa zamanda vereceğiz. Ama BDP siyasetini güdenlerle bu meseleyi tartışmak bile mümkün değil, onlar her zaman en aşırısını en radikalini en ucunu sadece o hakları elde etmek için değil, onların siyasetini yapmak için talep ediyorlar. Toplumda ne kadar karşılık aldıklarını da seçimlerde göreceğiz. Yeter ki tehdit etmeden, baskı altında tutmadan seçmenin yapısını yönlendirmesini etkilemeden sandığa insanlar huzur içinde gidebilsin.''
BDP'nin 2 kişinin de oyunu alsa onların haklı taleplerini devletin ve Hükümet'in dikkate alması gerektiğini bildiren Arınç, alınan oy sayısına bakmadıklarını, ancak bu taleplerin ideolojik kavgayı çağrıştıran ve hiçbir zaman gerçekleşmesi mümkün olmayan talepler olması halinde söyleyecekleri sözün belli olduğunu kaydetti. Arınç, ''Bugün Kürt yurttaşların, vatandaşlık hakları, gelişmişlik, eğitim, bürokraside görev alma veya kendisini rahatlıkla ifade edebilme konularında taleplerinin karşılandığını, dinlendiğini ve değerlendirildiğini'' söyledi.
'Nedim Şener, Ahmet Şık nereye gidecek mesela'
25 sene ceza avukatlığı yaptığını anımsatan Arınç, avukatların ilk bildikleri şeyin ''Tutuklama istisnadır, salıverilme ve özgürlük kuraldır'' ilkesi ve tutuklamanın 3 ana sebebinin ''Delilleri yok etme ve karartma, kaçma endişesi, suçun ağır cezalık cürümler içerisinde olması'' olduğunu anlattı. Bu sebeplerde bile hakimlerin delil durumlarına baktığını, kaçma ve kaybolma endişesine bakarak hakimlerin karar verdiğine dikkati çeken Arınç, şunları söyledi: ''İster asker olsun ister basın mensubu olsun eğer delillerin tamamına sahipseniz, yani üzerinde herhangi bir tasarruf söz konusu olmayacaksa, toplumda saygın, yer edinmiş insanların kaçmayacağını da düşünmeniz lazım. Niye kaçsın bu adam, bıraksan gitmez zaten. Bence Nedim Şener, Ahmet Şık nereye gidecek mesela. Giden, kaçan kaybeder zaten. Bu insanlar, toplumda gösterilen, bilinen ve saygınlığı olan insanlar. Saygın insan da suç işler, suçunun karşılığını da mutlaka görmelidir. Bu saygındır diyerek onun bir imtiyazından bahsetmiyorum. Ama tutuklamaya yol açan sebeplerin çok ciddi olarak değerlendirilmesi lazım. Yani bunun karşılığının elindeki dosyada, delil ve iddia itibarıyla da olması lazım. Herhalde var ki tutuklamalar devam ediyor. Yine bir kural var, tutukluluk bir cezaya dönüşmemeli. Diyelim ki o madde 10 senelik bir cezayı öngörüyorsa artık 1 sene, 2 sene yatmış bir insanın her halükarda tahliye edilmesi beklenir. Çünkü asgari ceza miktarını dolduruyor o insan, 10 sene de yatacak hali de yok ki.''
Toplumun rahatlamaya ihtiyacı olduğunu dile getiren Arınç, HSYK'nın bunları düzenlemediğini, görevinin belli olduğunu, ama usul hükümlerini savcıların ve hakimlerin yürüttüğünü, savcıların ve hakimlerin özellikle bu operasyon ve devam eden davaların yeni bir perspektife ihtiyacı olduğunu düşündüğünü anlattı. Toplu tutuklamalar ve gözaltıların, dava devam ederken, üzerinden zaman geçmişken yeni delil toplama girişimlerinin toplumun vicdanında aksi bir tesir yaptığını ifade eden Arınç, ''Ben şahsen bu üzüntümü ifade ediyorum. Çünkü bu davalar sonuçlanmalı. 10 tane dava var, ama en azından bir tanesinin iki tanesinin sonuçlanması lazım. Görelim ne olmuş, ne bitmiş, ben de ikna olmak istiyorum. En ağır cezaları da verecekseniz, verin bilelim. Yok beraat edecekse onu da benim bilme hakkım var. Dolayısıyla davalar süratle sonuçlandırılmalı, tutukluluk halleri yüzde yüz gözden geçirilmeli'' diye konuştu.
'Onu sevmiyorum diye içerde çürüsün deme hakkımız yok'
Hz. Muhammed'in bir kavme, ''Bir topluluğa olan düşmanlığınız sizi adaletsizliğe sevk etmesin'' Hadis-i Şerif'ini hatırlatan Arınç, ''Sevmediğim insanlar olabilir, ancak adalet başka bir şey. Adalet, onun hakkını vermektir. Yoksa onu sevmiyorum diye içerde çürüsün deme hakkımız yok. O zaman çok büyük bir adaletsizlik yapmış oluruz, zulüm yapmış oluruz. Şimdi bu davalar kamu vicdanında yaralara yol açıyorsa bence HSYK, terfilerle, nakillerle, görevlendirmelerle ilgilidir. Ama hakimlerin ve başsavcıların bu davalar veya gelişen konular üzerinde daha suratlı hareket etmelerini ve tutukluluğa daha minimum düzeyde bakmalarında yarar var'' dedi.
Özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin yeniden gözden geçirilmesiyle ilgili Arınç, ''Katalog suçlar, yeni ceza kanununda yer aldı. DGM'lerin de kapatılmasıyla bu görevlendirmeler oldu. Yani bu dosyalar elden çıktıktan sonra tabii hakim ilkesi var. Tabii hakimden alıp bir başkasına da veremezsiniz. Bu mahkemelerin görevlerinin mutlaka bitmesinde ve tabii mahkemelerle asliye ceza, ağır cezalarla işin devam etmesinde bundan sonrası için yarar var'' diye konuştu.
MHP'deki kaset iddiası
''MHP'deki kaset iddiası''na ilişkin soru üzerine, ''Siyasette kaset tartışmalarının çok üzücü olduğuna'' işaret eden Arınç, bundan evvel de buna benzer şeylerin yaşandığını, bunların yayımlanmasının üzücü olduğunu söyledi. Kişilik hakları ve özel hayatla ilgili ''Alan dinlemesi, telefon dinlemesi ve özel hayatın gizliliğini ihlal'' maddelerinde yer alan cezaları artırmak istediklerini belirten Arınç, ''Soruşturmanın gizliliğini ihlal, adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs, onların da cezalarını indiriyorduk, son günlere kaldık. Maalesef basın içerisinden de bu teşebbüsümüz destek görmedi. 12 Haziran'dan sonra TBMM'nin bu kanunlarda değişiklikleri süratle yapması gerekir'' diye konuştu.
'Alay konusu edilen her kesimden MHP'nin açıkça özür dilemesi gerekir'
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, 'Hükümet, kasetin sorumlusunu bulmalı, bulmazsa arkasındaki güç hükümettir' sözlerini ''topu taca atmak'' olarak nitelendiren Arınç, şöyle konuştu: ''Bence iki konu var. Bir; bu çirkin olayın yayımlanması, kasete alınması, özel hayatı doğrudan bir tehlike, ama yayımlanan bir şey var ve onun içerisinde iki tane milletvekili, kendi eşleri ve seçmen kitleleri dahil olmak üzere çok çirkin, iğrenç sözler konuşuyorlar. Şimdi MHP, gereğini yaptı. Bahçeli, her zamanki tavrıyla 'derhal istifa edin' dedi ve adaylıklarını düşürdü. Gerçi kesin aday listelerinde hala isimleri var, ama sanıyorum bir prosedürle onlar düşmüş olacak, arkadakiler öne geçmiş olacak. Sayın Bahçeli veya MHP, bunu kim sızdırdı veya bunu kimin aldığını suçluyor. Bence birinci konu o değil. Bence birinci konu bu konuşulanlar ve bu konuşulanların MHP ile bağlantısı, bunların kesinlikle tasfiye edilmesi lazım. Orada alay konusu edilen her kesimden MHP'nin açıkça özür dilemesi gerekir.''
İzmir'de belediyelerde yapılan arama
İzmir'de bazı belediyelerde yapılan aramaları da değerlendiren Arınç, ''CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bütün siyasetini, kendisi tertemiz bir insan, elinde bir çekiç var, bizi çivi gibi görüp, yolsuzluk çivisiyle kafamıza vuruyor. Ama aynı Kılıçdaroğlu, Edirne'ye gittiğinde, 8 yıl 4 ay hapse mahkum, 2 davasından da mahkum edilmiş ve ihale yolsuzluğundan ceza yemiş bir belediye başkanın elini kaldırabiliyor'' dedi. Geçen dönemde Urla, Seferihisar, Narlıbahçe belediye başkanlarının da aralarında bulunduğu İzmir'in 8 belediye başkanının cezaevinde olduğunu anlatan Arınç, Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven'in 8 yıl 4 ay hüküm giydiğini, Yargıtay'ın dosyasını henüz ele almadığını söyledi.
Arınç, şunları kaydetti: ''Yeri geldiğinde 3 günde dosyayı eline alıp da zaman aşımına uğratmadan çözüveren Yargıtay, geçmiş Yargıtay için söylüyorum. Bazı davaları 10 yıldır eline bile almıyor. İzmir'de böyle bir yolsuzluk iddiasıyla soruşturma yapılıyorsa, bundan 2 yıl öncesinde şu anda da cezaevinde olan 2 kişi bildiğim kadarıyla, İzmir'in merkez 8 belediyesinin belediye başkanı hakkında tutuklama ve davalar devam ediyor. Bunlar ülkemizin yüz karası. Hangi belediye başkanı hangi partiden olursa olsun. Ama son olay konusunda bilgim yok.''