Alain Badiou'dan 'Beckett: Tükenmeyen Arzu'

“Beckett: Tükenmeyen Arzu” kitabıyla Alain Badiou, felsefesine yoğunlaştığı yazara biçilen rolleri ve onunla ilgili oluşturulmaya çalışılan imajı parçalıyor.

Ali Bulunmaz / Cumhuriyet Kitap Eki

Beckett’in yazma-yaşama uğraşı

Oyunlarında, metinlerinde ve mektuplarında ironik biçimde kalıpları eleştiren Samuel Beckett’i sınırlara hapsetmeye ve azizleştirmeye çalışanlar da çıktı edebiyat tarihinde.

Biyografisini kaleme alan Andrew Gibson (Çeviren: Orhan Düz, YKY), Beckett’in, olağanlıkları aşarak alışkanlıkları eğip büktüğünü, “uygarlıkla barbarlık arasında yaşadığı” için yazdıklarında sınırları ortadan kaldırarak kendisini sürekli yenilemeyi bir ilke hâline getirdiğini vurguluyordu.

Dolayısıyla hiza verilmekten hoşlanmayan Beckett, yaşar ve yazarken hiza çağının gereklerini elinin tersiyle itmişti.

Alain Badiou da benzer bir şekilde okuduğu Beckett’in felsefesine yoğunlaşıyor. Beckett: Tükenmeyen Arzu kitabıyla Badiou, yazara biçilen rolleri ve onunla ilgili oluşturulmaya çalışılan imajı parçalıyor.

 

ÜÇ ÖZNE

Badiou, kendisini “katıksız Sartre’cı” diye tanımladığı 1950’lerde tanışıyor Beckett’in eserleriyle ve bu dönemi “beklenmedik olanla karşılaşma” şeklinde tarif ediyor. O sıralarda -çoğunluğun yaptığı gibi- Badiou da Beckett’i “absürdün, umutsuzluğun, boş gökyüzünün, iletilemeyenin ve ezeli yalnızlığın varoluşçu yazarı” olarak görüp yazarla ilgili kanaatlerin peşinden gidiyor, daha doğrusu sürükleniyor. Ta ki ondaki ölçülülüğü, cesareti ve kesinliği keşfedene kadar.

Badiou bunu, Beckett’in felsefi soyutlamalarını kavrayınca anlıyor. “Örtük şiir” dediği ama asla tam bir şiir olmayan bu soyutlamalar kendini, felsefeyle ivme kazanan ve “Ben” ile “Diğeri” arasındaki ilişkide ya da ilişkisizlikte gösteriyor.

Sorduğu soruları bazen yanıtlayan bazen de yanıtın soruyu oluşturduğu bir oyunla karşımıza çıkan Beckett, Badiou’ya göre kesin kararlılıkla ilerleyerek ritmini bulup koruyor; bu, İngilizce ya da Fransızca yazarken hiç sekteye uğramazken es’leri de iyi ayarlarken ritim ve es’ler, kimi zaman yoksunluğun ve sefaletin kimi zaman da patlamaların anlatımı oluyor.

Derdini, söz ve sessizlikle derdini ifade eden Beckett, Badiou’nun deyişiyle kasten yanlış yola saptırdığı bazı karakteri son nefeste dünyayı altüst edecek bir kimliğe büründürebiliyor. Sessizliğe bürünen dil, an geliyor uyanıyor.

Beckett’in eserlerinde konuşan (söyleyen), anlamadan işiten (uzakta duran) ve sorgulayan (“Ben”i tanımlamaya çalışan) öznelerle karşılaştığımızı hatırlatan Badiou’ya göre bunlar, nihilist bir yok oluşu değil, “Geleni nasıl adlandırmalı?” sorusunu yanıtlama çabasını simgeleyince Beckett’in yazma uğraşı, özgürlüğün tüm koşullarını değerlendirmeye çalıştığı bir yolculuk hâlini alıyor. Bu yolda eksik anlatılar, olayı isimlendirme gayreti, temsiller, bekleyişler, gözden geçirmeler, zihnin uyanışı, monotonluk, uydurmalar, sorular, ikilikler, bekleyişler, uyum ve uyumsuzluk yer alıyor.

BECKETT’İN ŞİİRİ

Kesinliğin karşısına sanatsal muammayı, bulanıklığın karşısına ise “Öteki”yle yüzleşmeyi yerleştiren Beckett, Badiou’ya göre “boş gezinmenin gücünü, hareketsizliğin azabını, buyurganlığın hazzını ve anlatının icadını” getirip önümüze koyar.

Beckett’in aşkla sürdürdüğü yazma ya da anlatma uğraşında, “başka hayat” ve nostalji gibi temaların varlığından söz ediyor Badiou. Özellikle tiyatro oyunlarında, engellerin karşısına dikilen karakterler, imkânsızlık ve gayrımeşruluk tehdidi altında arzuyu temsil ederek varlığını gerçekleştirme ısrarını ortaya koyan özne olarak beliriyor. Badiou’nun, tam bu noktadaki Godot yorumu dikkat çekici: “Şüphesiz ki Godot’nun kim olduğunu bilemeyeceğiz ancak onun, bir şeylerin gelişini arzulayanların bekleyişlerindeki inadın sembolü oluşu yeterli.”

düşünmenin tükenmeyen arzusunun şiirini yazan” Beckett, Badiou’ya göre ölçtüğü sabrı yeniden kurup tersyüz eden kimliğiyle tam bir çileci. Güzelliği, yavaşça ve aniden icra eden yazar için sahne, hem hayat hem de onun dışında bir şey: “Varlığın boş sahnesi, her şeyin olup bittiği ancak hiçbir şekilde değişmeyen alacakaranlık ve burayı birdenbire dolduran fakat kimseye ait olmayan bir mekândaki yıldızlara ya da dünyanın tiyatrosunun uzaktaki perdesinin deliklerine benzeyen olaylar...”

Badiou’nun bu cümlesi, Beckett’in düşünme ve yazma yani yaşama uğraşını anlatan örneklerden sadece biri.

Beckett: Tükenmeyen Arzu / Alain Badiou / Çeviren: Zeynep Turan / Sel Yayıncılık / 96 s.