‘Akşam ebesi’ kâbusu
Biz küçükken beni delirten bir oyun vardı.
Alper İzbul / Aksak DünyaO yıllarda eve gidiş saatimiz genelde akşam ezanı ile belirlenirdi. Yok yok, ülkedeki laiklik düzeyiyle ilgisi yok. Pek çoğumuz için belirleyici bir şeydi işte. Eve gidince namaz kılma zorunluluğumuz falan yoktu, sadece havanın karardığını haber veren bir unsurdu yani. Tam akşam ezanı okunduğunda genelde ne oynanıyorsa en fazla 2-3 dakika daha devam edilir ve sonra bırakılıp eve gitme eylemi için “Haydi görüşürüz”ler başlardı. Tam bu sırada da aradan afacanın biri çıkar ve diğerine dokunup “akşam ebesi” diye bağırırdı. İşte bu beni deli ederdi.
O “akşam ebeliği” bana geçmesin diye anında ok gibi fırlardım. Çünkü “obsesif kompulsif” yönünden sıkıntılı bir arkadaştım. Ama bazen bana denk gelir, affedersiniz çakalın biri bana dokunur ve “akşam ebesiiii” diye bağırıp kaçar ve ben ebeleyecek kimseyi bulamazdım. Al sana bir gece sürecek depresyon. “Akşam ebesi”yim artık ben. Başlarım böyle işe.
Neyse üzgün ve düşük bir suratla evin yolunu tutardım etrafı kese kese. Belki salağın biri hâlâ ortalıktadır da ben de onu ebelerim diye. Ama olmazdı genelde. Eve gelirdim. Annem kapıyı açardı, büyük olasılıkla da o saatlerde mutfakta bir şeyler yapıyor olurdu. Öyle hiçbir şey yokmuş gibi mutfağa giderdim ayakkabılarımı çıkardıktan sonra peşinden. Aslında onun için de hiçbir şey yoktu zaten. Olay benim içimdeydi. Ben akşam ebesiydim.
Takıntı yoran bir şey
Anneme anlatsam sanki anlayacak. Anlamasına anlardı da umursamayacağına emindim. Neyse mutfağa girer ve yemek yapmakla falan uğraşan annemin omzuna yavaşça dokunup sessizce “akşam ebesi” derdim. Bazen “Ne mırıldanıyosun sen” diye sorardı. Çünkü içimden demekle de olmazdı. Biraz olsun duyulacak şekilde söylemem gerekiyordu. Bu nedenle de omzuna dokunduktan sonra böyle mırıldanarak “aşm ebsi” gibi bir şey söylerdim. Sanki duysa sallayacak çok, beni kovalayıp tekrar ebeleyecek. Ya da bir çeşit utançtı o sessizlikte yatan. Neyse sonuçta ben kendi içimde “akşam ebeliğini” devretmiş olurdum.
İşte çocukluğumdan beri demek ki sıkıntılarımın tedavisini bir şekilde buluyormuşum güya kendi içimde. Elbette bunlara takmamak en güzeli, ama takıyorsan tedaviyi bulmak da önemli. Tabii gerçek bir tedavi ya da çözümü bulmak. Çünkü takıntı insanı çok yoran bir şey. İnsanın kendi kendine bu kadar kötülük yapması çok saçma. Bir yolunu bul ve gerçekten bırak takıntıları. Yoksa öyle kendince çakallıklar yaparak kurtulmak çözüm olmuyor. Annenin omzuna dokunup sessizce “akşam ebesi” demek yerine bırak gece boyu akşam ebesi kal. Hem zaten biri sana dokunup “akşam ebesi” deyip kaçtı diye inan bana sen akşam ebesi olmuyorsun.