AKP İktidarı ve Yerel Seçimler...
cumhuriyet.com.trSon günlerde, hükümetin yerel seçim bahanesiyle kamu kaynaklarını AKP’nin emrine özgüleyerek fütursuzca kullandığı, tıpkı 1950-1960 arası DP gibi, iktidar-hükümet-devlet-parti kavramlarının iç içeliğinden yararlanarak diğer partiler aleyhine haksız kazanımlar elde ettiği görülmektedir.
Örneğin Başbakan’ın, devletin kendisine özgülediği uçağı seçim seyahatlerinde partisinin yararına kullandığı gibi, devlet fonlarını da seçim yatırımı amacıyla harcadığı ibretle gözlenmektedir. Daha da tehlikelisi, seçimlerden sorumlu yargı organı YSK’nin, AKP’nin Tunceli’de eşya dağıtmasını yasaya aykırı bulmasına karşın Başbakan’ın bunu sürdürmesi için valiye emir vermesi ve YSK’ye kafa tutması, partinin Anayasa Mahkemesi nezdindeki bozuk siciline yeni eklemeler yapılmasına neden olmuştur.
AKP’liler, Başbakan’ın seyahatlerinin parti propagandası sayılmayacağını, hükümet icraatını duyurmak amacıyla düzenlendiğini, nitekim birçok tesisin açılışını yapıp bu arada da seçim konuşması yaptığını(!) öne sürmektedirler. Öncelikle bu törenlerin çoğunlukla daha önce açılmış veya henüz tamamlanmamış tesisler için yapıldığı, bu nedenle savunmanın gerçeği yansıtmadığı kolayca görülmektedir.
Bu konu, DP iktidarı dönemiyle ilgili olarak Yassıada’da, devlet radyosunun partizan amaçlarla kullanılması nedeniyle açılan davalarda tartışılmıştır. Menderes de tıpkı Erdoğan gibi, ana tema aynı kalmak üzere (orada radyo, burada devlet uçağı ve dağıtılan eşya) bu faaliyetlerin iktidar partisi için değil, devlet için yapıldığını öne sürmüştür. Nitekim Erdoğan da, eşya dağıtımının “sosyal devletin” gereği yapıldığını ve bunun seçim zamanına rastlamasının bir tesadüf olduğunu gözümüzün içine baka baka iddia edebilmektedir. Halbuki bir erdem rejimi olan demokrasilerde, siyaset adamlarının eylem ve söylemlerinde, gerçekleri yanıltmamaları, dürüstlük kurallarından hiçbir zaman ayrılmamaları beklenir. Nitekim tüm başkentlilerin sahip olmakla iftihar ettikleri(!) belediye başkanları Melih Gökçek, sürekli olarak “inançlı insanların yalan söylemelerinin olanaksız olduğunu; bu yüzden herkesin kendilerine inanmaları gerektiğini” tekrarlamaktadır.
Başbakan’ın neredeyse 80 ilin tamamını yerel seçimlerden kısa bir süre önce tantanalı şekilde ziyaret edip, nutuklar irat etmesi ve eşya dağıtmasının bu döneme rastlaması, bizim gibi münafıklarda elde olmadan bazı kuşkular yaratmaktadır.
Çünkü tüm saflığımızda, AKP’nin neden bu bağışları ve seyahat giderlerini partilerinin sonsuz kaynaklarından ve kendilerine yakın Anadolu ve metropol kaplanlardan karşılamadığını düşünmekteyiz. Bu yeni kaplanlar, sürekli AKP’nin kendilerine sunduğu kamu kaynakları ile beslendiklerinden vicdanen ve dinen bu hayırlara (!) vesile olmaları gerekmektedir. Belki de oluyorlar ama çoğunluk bütçeden karşılanıyor.
Nihayet AKP’nin, DP gibi, devlet radyosunu ve ayrıca TV’sini partizan amaçlarla kullandığını da gözlemekteyiz. Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek ilkeleri olan Atatürk devrimleri, laiklik konusunda, Cumhuriyet düşmanı birtakım besleme basın mensupları ve akademisyenlerin TRT’de sık sık boy gösterip AKP propagandası yapmak suretiyle anayasayı ihlal ettikleri görülmektedir.
Yassıada davalarında devlet radyosunun iktidar partisi tarafından partizan amaçlarla kullanılması anayasayı ihlal suçunun maddi olgularından sayılmıştır. Üstelik o tarihte bugün AKP yandaşlarının laiklik ve cumhuriyet düşmanlığında vardıkları düzeye DP’liler yaklaşamamışlardı bile. Şu halde AKP’lilerin göz yumduğu ihlaller, DP dönemine göre daha ağır suçlar teşkil etmektedir. AKP’lilerin olası kapatma davalarını düşünerek tez elden önlem almaları, kendilerine bir çekidüzen vermeleri hayırlı olacaktır.
Şevket Çizmeli-Hukukçu