Akıncı çizmeyi aştı mı?

Türkiye kamuoyunda ‘satılma’ sözlerinin yeniden duyulmaya başladığı bugünlerde, acaba Kıbrıs’la ilgili nasıl bir süreç işliyor?

Sami Özuslu

Kıbrıs’ın kuzeyi bakımından gerek yürümeyen ekonomi bakımdan, gerekse uluslararası ilişkiler açısından bir ‘açmaz’ söz konusu... Aslında sorular çok basit: KKTC, Türkiye tarafından aktarılan para ile geçimini idame ettirebilen bir ‘asalak’ gibi yoluna devam edebilir mi? Ve KKTC, hiçbir ülkenin tanımadığı, dünyadan kopuk ve Türkiye’nin uluslararası ilişkilerine de zarar veren, ayak bağı olan bu haliyle devam edebilir mi? Her iki soruya da ‘evet’ yanıtı vermek kolay değil. Çünkü bu şekliyle Kıbrıs’ın kuzeyindeki statükonun ‘sürdürülebilir’ olmadığı kesin. İşte ‘çözüm’ çabalarına bu açıdan bakmakta büyük fayda var. Çünkü olası bir anlaşmada her iki soruda yer alan ‘açmaz’lar ortadan kalkmış olacak.

Barış en vicdani durak

Kuşkusuz ‘barış’ gibi evrensel ve ulvi bir sonucu ekonomik ve siyasal sonuçları nedeniyle talep etmek ve bunların hesabını yapmak gerekmez. Barış, varılabilecek en insani, en vicdani duraktır çünkü... Bununla birlikte, işin ekonomik ve siyasal tarafı da saymakla bitmeyecek kadar önemli getirilerle dolu. Yoksa ‘Kıbrıs satılıyor’ gibi sözler, hamasi ve içerikten yoksun, dahası adada yaşayanları hesaba katmadan dillendirilen ifadelerden öteye gitmez, gidemez. Tam da bu noktada, Kıbrıslı Türk Lider Mustafa Akıncı ile Kıbrıslı Rum Lider Nikos Anastasiadis’in liderliğinde sürdürülen müzakerelere bakalım. Türkiye kamuoyunda ‘satılma’ sözlerinin yeniden duyulmaya başladığı bugünlerde, acaba Kıbrıs’la ilgili nasıl bir süreç işliyor?

Yüzde 29 Denktaş’ın önerisi

20 ay önce göreve gelen Mustafa Akıncı ‘satış’la mı uğraşıyor? Ne yapıyor? 1974 savaşı sonrasından bugüne, yani KTFD ve KKTC dönemlerinde 4 isim Başkanlık görevinde bulundu ve tümü de BM’deki statü gereği ‘Kıbrıslı Türk Lider’ sıfatıyla müzakerelere katıldı.

En uzun süre görev yapan Rauf Denktaş da, Mehmet Ali Talat da, Derviş Eroğlu da farklı dönemlerde Kıbrıslı Rum muadilleriyle çetin müzakereler yaptı. Tıpkı Akıncı gibi... Ve bütün liderler de ‘iki devletli, iki toplumlu, federal bir Kıbrıs’ için görüştü.

Zira Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk Liderliği’nin ‘resmi tezi’ buydu. ‘Federal çözüm’ tezi, zaten Türkiye tarafından önerilmiş, BM tarafından da kabul edilmişti. Çeşitli dönemlerde ‘konfederal’ tipi modeller savunulduysa da, resmi tez hiçbir zaman değişmedi. İşin bir yanı bu... Diğer yanı, özellikle toprak ve güvenlikle ilgili... Mesela toprağı ele alalım. Mustafa Akıncı masaya ne koydu? Yüzde 29.2... “Vay, Kıbrıs satılıyor mu?” Hayır, satılmıyor. Bu oran 1980’lerde Rauf Denktaş’ın önerdiği orandan başka bir şey değil ki! Denktaş bundan 35 yıl kadar önce “Yüzde 29 artı” diye anılan öneriyi gündeme getiren liderdi. 2004’te referanduma sunulan Annan Planı’nda da Kıbrıslı Türklere kalması öngörülen toprak oranı bu kadardı. Ve bu plana Kıbrıslı Türkler yüzde 65 oranında ‘evet’ oyu vermişti.

TOPRAĞA KARŞI TANINMIŞLIK

Kıbrıs sorununda tarafların neyi alıp neyi vereceği çok aşikardır. Kıbrıs Rum tarafının elinde ‘tanınmışlık’ vardır. Kıbrıs Türk tarafının elinde ‘toprak’ vardır. Kenan Evren “1974’te çizilen çizginin ötesinde, fazladan toprak aldık, bir kısmını vereceğiz” manasındaki açıklamasını bu gerçekten hareketle yapmıştı. 1 milyonun üzerindeki nüfusuyla Kıbrıslı Rumlar olası bir anlaşmada 1974’ten bu yana Kuzey’de kalan bazı bölgelere geri dönmeyi elde edecekler, 300 bin nüfuslu Kıbrıslı Türkler ise on yıllardır yaşadıkları izole edilmişlik ve siyasal-ekonomik ambargolardan kurtularak dünya ile ilişkiye girebilme şansı yakalayacaklar.

Kıbrıslı Türk ve Rum Ticaret Odaları’nın yaptırdığı araştırmalara göre olası çözümde Kıbrıs’ta ekonominin ciddi bir sıçrama yaşayacağı, özellikle kişi başına düşen gelir bakımından Rumlara göre gerilerde olan Kıbrıslı Türklerin yaşam standardı yükselişe geçecek. 2004’te yarısının üye olduğu AB’ye adanın diğer ortağı, yani Kıbrıslı Türkler de dahil olacak. Böylelikle Türkçe, AB’nin resmi dili haline gelecek. Kıbrıs, AB ile ilişkilerde Türkiye’ye ayak bağı olmaktan çıkacak. ‘Sıfır sorun’ siyasetiyle ‘sıfır komşu’ başarısızlığı yaşayan Türkiye, Kıbrıs’ta varılacak bir çözümle dış politikada uzun süre sonra ‘iyi bir iş’ yapmış olacak, biraz nefes alacak.

11 ŞUBAT 2014 BELGESİ

Mustafa Akıncı KKTC Cumhurbaşkanlığı görevini Nisan 2015’te Derviş Eroğlu’ndan devralırken, müzakere masasında 11 Şubat 2014 tarihli uzlaşı belgesini buldu. Bu belgenin altında Rumlar adına Anastasiadis’in, Türkler adına ise Eroğlu’nun imzası vardı. Milliyetçi, Denktaş ekolünden gelen Eroğlu’nun kabul ettiği, Ankara’nın da en üst düzeyde destek verdiği bu belgede oluşacak yeni Kıbrıs’ın temel özellikleri ortaya konulmuştu:

Tek yurttaşlık, tek egemenlik, tek uluslararası kimlik... Akıncı’nın yürüttüğü müzakere sürecinin dayandığı belge, Eroğlu’nun imzaladığı belgedir. Akıncı’nın ortaya koyduğu harita, Denktaş’ın 35 sene önce önerdiği oran civarındadır. Kıbrıs’ta liderler, toplumlarından aldıkları destekle, uzlaşıya çok yaklaşmış durumdadır.

Güç paylaşımı, devletin yönetim şekli, mülkiyet, toprak, ekonomi ve diğer başlıklar üzerinden yüzlerce kez geçilmiş, tarafların pozisyonları birbirine çok yaklaşmıştır. Güvenlik ve garantörlük meselesinde ise top üç garantör ülkenin, yani Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin ayağındadır. Çözümsüzlük, Kıbrıslı Türkler ve Türkiye bakımından uluslararası siyasal ve ekonomik açmazlar ve bilinmezlerle doludur ve zaman zaman sözü edilen ‘B Planı’ da aslında yoktur. ‘KKTC’nin tanınması’ ya da ‘Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye ilhakı/Hataylaştırılması’ gibi senaryoları gerçekleştirmek hem kolay değildir, hem de kimseye fayda getirmeyecektir. 20’nci yüzyılın ve soğuk savaş döneminin en eski miraslarından birini tarihe havale etmek, insanlık onuruna yakışır bir ‘barış adası’ ile bölge halklarının çıkarına bir ‘barış denizi’ yaratmak pekala mümkündür. Kıbrıs’ı çözmeyenler değil, çözenler tarihe geçecektir.

Yazı dizisinin birinci bölümü: Kıbrıs satılıyor mu?

Yazı dizisinin ikinci bölümü: Fenerbahçe KKTC’ye neden gelemiyor?