Akıllı olmakla ne geçiyor elimize?
Deli gibi yaptığı tanımları değiştiren ve kendine deli gibi normal yaftasını yapıştıran biz kendini akıllı sananlar oldu deliliğin zamanla değiştiğini iddia edenler.
Alper HasanoğluYazının var olduğu zamanlardan beri bilebildiğimiz insanlık tarihinin başından itibaren deli neyse hep aynı deliydi ama biz kendini akıllı sananların bakış açısı, hayatı, insanı değerlendirişimiz o kadar çok değişti ki, biz akıllılar deliyi başka başka tanımladık yüzyıllar içinde. Yoksa onlar gayet normal bir şekilde hep aynı deli kaldılar. Deli gibi yaptığı tanımları değiştiren ve kendine deli gibi normal yaftasını yapıştıran biz kendini akıllı sananlar oldu deliliğin zamanla değiştiğini iddia edenler.
Benim hem ofisimin hem de evimin olduğu yerde bütün mahalle halkının tanıdığı ve garip ve uygunsuz davranışları nedeniyle hafif çekindikleri ama artık tanıyor oldukları için korkmadıkları bir delimiz var. Biliyorsunuz bilinmeyen, tanınmayan, öteki yani yabancı korkutur insanları. Göçmenler biraz da o nedenle sevilmez. Başka başka adetleri vardır göçmenlerin, başka başka şeylere üzülüp sevinirler filan. O yüzden bizde herkes hemen “Nerelisin hemşerim?” diye sorar ya yeni tanıştığı kişiye. Yakın şehirlerden olmak bile rahatlatır insanları ve daha rahat sohbet edip kendilerinden bahsederler. Anlaşılacaklarını ve karşılarındakini anlayacaklarını bilirler, emindirler bundan. Oysa bir yabancıyı anlamak, onun sizi anlaması zordur. Bu nedenle de tehdittir bir bakıma. Nasıl bir tepki göstereceğini bilemezsiniz çünkü. Deliden de bu yüzden korkulur, nasıl tepki göstereceğini bilemezsiniz. Ya birden sizin yaptığınız çok normal bir şeye kızar da size saldırırsa. Oysa bir deli, kendine göre gerçekçi olmayan bir nedene dayanmayan hiçbir şey yapmaz. Yalnızca biz onu yeteri kadar dinleyip kendi yargılarımızdan, düşünce biçimimizden, kendi doğrularımızdan sıyrılıp dinlemeyi beceremiyoruzdur.
Lafı uzatıp bizim mahallenin delisinden bahsetmeyi unutmayalım. Delimiz kadın, 40’lı yaşlarda. Uzun boylu, iri yarı. Bu kadın mahallenin bütün sokak köpekleriyle çok iyi anlaştığı gibi özellikle bir tane çok iri olanı var ki onu yanından ayırmıyor. Daha doğrusu ikisi birlikte takılıyorlar. Köpek de kadın ne derse yapıyor. O da deli anlayacağınız.
Neyse. A. diyelim bizim deli kadınımıza. O mesela parkta oturup bizim göremediğimiz birileriyle sıkı bir politika ya da ilişkilerle ilgili bir tartışmaya giriyor. Biz onun kimle konuştuğunu göremediğimiz için deli diyoruz ona. Oysa kulaklığını takmış telefonla yine bizim göremediğimiz biriyle elleriyle kollarıyla çeşitli jestler yaparak bağıra çağıra konuşan birilerini gördüğümüzde deli demiyoruz. Çünkü eminiz ki o telefonun diğer ucunda olan biriyle konuşuyor. Çünkü kulağında kulaklık var. Peki neden bu kadar eminiz bundan? Bizim A. da bir kulaklık taksa ve öyle tartışsa bizim göremediğimiz kişiyle, deli olmaktan ya da bizim ona deli dememizden kurtulacak mı? Değişik konular. Kafamda deli sorular diyelim.
Şimdi A.’ya geri dönelim. A. canı kahve istediğinde mahallede kahve satan bir yere gidip “Bana bir kahve verir misin” diye sorar nazikçe. Bir sürü iyi esnafımız var mahallede sağ olsunlar, onlar verir kahvesini A.’ya ama bazıları da vardır ki verdikleri kahve karşılığında A.’nın kahve karşılığında neden para vermediğini, neden kahvesini aldıktan sonra para ödemeden yalnızca teşekkür ederek çekip gittiğini ya da çekip gitmeyip orada bizim göremediğimiz kişiyle korona hakkında derin bir tartışmaya daldığını anlamazlar ve rahatsız olurlar. Hatta onu tanımayan müşterilerin tedirgin olup kaçmalarından çekindikleri için A.’nın başka yere gitmesini isterler. Bazen nazik bazen de kabaca. Oysa bu esnaf arkadaşlardan hiçbiri evlerine gelen misafire ikram ettikleri kahvenin parasını istemeyi akıllarından bile geçirmezler.
Çizen: Özge Ekmekçioğlu
Şimdi yine A.’ya dönelim. Ben hiç tanık olmadım ama anlatan arkadaşlara güveniyorum. A. bazı kızdığı, sinirlendiği insanların evlerinin önüne gider, onların evinin önüne ya da apartmanın girişine büyük abdestini yaparmış. Hadi açık konuşalım, kapılarına s...mış. Şimdi bu uygunsuz davranışı, bu iğrenç şeyi yapması artık biraz fazla oldu ama değil mi? Ama A.’nın yaptığı şeye yakından baksak şunu anlayabiliriz rahatlıkla. Hani bizim de sık sık kullandığımız bir küfür vardır ya “ağzına ....ayım”! Biri bizi hayal kırıklığına uğrattığında, kızdırdığında filan kullanırız bunu. A. işte bunu lafta bırakmıyor, gerçekten bizim de birçok insan için düşündüğümüz şeyi hayata geçiriyor, “Ben senin hayatının tam orta yerine ....ayım” diyor, daha doğrusu ....yor. Biz küfür olarak kullandığımızda deli olmuyoruz ama A. hepimizin en az bir kere herhangi biri için aklımızdan geçirdiğimiz şeyi hayata geçirdiği için deli oluyor.
Evet, A. mahallemizin delisi. Onu antipsikotiklerle tedavi etsinler diye zaman zaman polis zoruyla hastaneye gönderiyoruz. Sonra o birkaç hafta sonra düzelmiş, yıkanmış, paklanmış olarak geri geliyor. Daha az konuşan, kimseden kahve istemeyen biri olarak. Köpekleri sevmeye devam ediyor ama. Bir süre sonra ilaçlarını almayı bıraktığı için ama daha çok da hayat onu aynı şekilde rahatsız etmeye devam ettiği ve o bu dünyanın kurallarına uymayı reddettiği için deli kimliğine yeniden bürünüyor ve her şey sil baştan.
Deliler hiç değişmedi arkadaşlar. Biz değiştik. Onları anlamaya çalışmaktan vazgeçen bizleriz. Oysa bizler de yalnızca anlaşılmak ve görülmek istiyoruz. Berkeley, var olmak görülmektir der. A. da yalnızca bunu istiyor aslında. Bunu A. gibi istemiyoruz diye bizler akıllı mı oluyoruz yani?
Deliler deliliklerinde istikrarlılar oysa biz aklımızı akıllıca kullanma konusunda o kadar istikrarsızız ki. Bu yazıyı şu kötümser tespitle bitirmek istiyorum bütün iyimserliğimle:
Bu hayatta başımıza gelen en kötü şey bize akıl diye bir şeyin verilmiş olmasıdır.