Akil İnsanlar Grubu’ndan İldem, raporu anlattı ‘Çin NATO’ya tehdit değil’

NATO’nun Akil İnsanlar Grubu için 30 müttefik ülke aday gösterdi. Seçilen 10 kişi sekiz ay boyunca 100 kez toplandı ve “NATO 2030: Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik” başlıklı bir rapor hazırlandı. Bu yol haritasının oluşumuna neden olan unsur, Çin’in ve Rusya’nın yükselişine karşı bir pozisyon belirlemek miydi yoksa Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un bir yıl önce vurguladığı “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” sözünden hareketle hayatta olduğunu göstermek miydi? Raporun ayrıntılarını ve bu haftanın gündemini oluşturacak kritik Türkiye-NATO-ABD-AB görüşmelerini, Akil İnsanlar Grubu’nda müzakereleri yürüten başarılı diplomat eski NATO Genel Sekreter Yardımcısı ve Daimi Büyükelçi Tacan İldem ile konuştuk.

İpek Özbey

- NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, yeni bir stratejik konsept zamanının geldiğini söyledi. Ne dersiniz, yeni bir dünya hazırlığı mı var?

NATO’nun şimdiki stratejik konsepti 2010 yılında kabul edilmiştir. Yaklaşık her 10 yılda bir, NATO bu temel siyasal belgesini jeostratejik ortamdaki değişim ışığında güncellemektedir. Genel Sekreter’in dile getirdiği beklenti makul olup, Uzmanlar Grubu’nun raporundaki tavsiyeyle örtüşmektedir. 

- Nedir bu tavsiye?

Yeni stratejik konseptin, İttifak’ın üç temel görevini (kollektif savunma, bunalım yönetimi ile işbirliğine dayalı güvenlik) ve temel transatlantik danışma platformu olma özelliğini koruması önerilmektedir. Öte yandan Rusya Federasyonu (RF) ile Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) başta olmak üzere uluslararası güvenlik ortamına etkide bulunan unsurların ve hibrit tehditler ile yükselen ve çığır açan teknolojiler gibi, halihazır konseptte yer verilmeyen öğelerin dikkate alınması istenmektedir. Keza raporun ayrı bir bölümünde irdelenen terörizmle mücadelenin üç temel göreve daha güçlü bir biçimde dahil edilmesi önerilmektedir.

- Fransa Cumhurbaşkanı Macron, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” dediğinde siz NATO Genel Sekreter Yardımcısı idiniz. Bu girişimi, kuruluşu bir tür hayata döndürme hazırlığı olarak görenler haklı mı?

Bundan tam bir yıl önce NATO liderlerinin böyle bir stratejik değerlendirme süreci başlatma kararı almalarında Fransa Cumhurbaşkanı’nın işaret ettiğiniz beyanı rol oynamıştır. Bu beyan ise ABD’nin Suriye’deki birliklerini geri çekme kararıyla birlikte Türkiye’nin bir harekât başlatmış olması üzerine, bu coğrafyada belli bir gündeme sahip ülkesinin kale alınmadığı algısındaki Macron’un duyduğu rahatsızlığın ifadesidir. NATO’nun müttefikler tarafından güvenliği ilgilendiren konularda bir danışma platformu olarak yeterince kullanılmadığı yakınması da bu beyanda saklıdır. İronik olan husus ise güvenliği ilgilendiren bazı meselelerin NATO’da danışmalara konu yapılmasına Fransa’nın geleneksel olarak itiraz edegelmesidir. Dolayısıyla beyin ölümü çıkışının Fransa’nın bu tutumunu gözden geçirmesine yol açması umulur. Esasen raporda, NATO’nun danışma platformu olarak daha fazla kullanılması, müttefikler tarafından yükümlenilmesi gereken bir sorumluluk olarak belirtilmektedir. Aslında rapor, NATO’nun hayatta olduğunu ve sağlıklı işlediğini teyit etmek suretiyle beyin ölümü iddiasını çürüten güçlü bir cevap niteliğindedir.

- Stratejik değerlendirme sürecinin parçası olarak kurulan bağımsız Akil İnsanlar Grubu’nun “Yeni Bir Çağ için Birliktelik” raporu kaç madde?

Rapor, değişen güvenlik ortamına NATO’nun kendisini uyarlaması ve siyasi boyutunu güçlendirmesi yönünde toplam 20 başlık altında 138 tavsiyeyi içeren 67 sayfalık bir belgedir. NATO özellikle 2014 yılından itibaren ağırlıklı olarak askeri alandaki dönüşüm çabasında hayli mesafe katetmiştir. Şimdi buna koşut olarak İttifak’ın siyasi boyutunu güçlendirip gerekli uyarlamayı yapması gerekmektedir. Raporun tespit ve tavsiyeleri de esasen bununla ilgilidir.

- Masada kimler, hangi ülkeler vardı? Nasıl bir müzakere yürütüldü?

Genel Sekreter, değerlendirme sürecinde kendisine destek olacak bu Uzmanlar Grubu’na 30 müttefik ülkenin gösterdiği adaylar arasından 10 kişiyi seçti. Grup üyelerinin ulusal tutumları savunmak yerine, İttifak’ın ortak çıkarlarına duyarlı bir anlayışla ve bağımsız uzman hüviyetiyle katkıda bulunmaları istendi. Grup, benim dışımda, aralarında eski dışişleri ve savunma bakanlarının (Fransa, Polonya ve Almanya), dışişleri bakan yardımcılarının (ABD ve İtalya) ve ulusal güvenlik danışmanı ve başbakan dış politika danışmanın (Kanada ve İngiltere), bir düşünce kuruluşu yöneticisi (Danimarka) ve özel sektörden bir CEO’nun (Hollanda) bulunduğu beş kadın, beş erkekten oluşuyordu. Salgının beraberinde getirdiği kısıtlamalar yüz yüze toplantılar yapmamıza engel oldu. Sekiz ay boyunca aşağı yukarı 100 dolayında gerçekleştirdiğimiz toplantı ve son haftalarda metnin ayrıntılı müzakerelerinin gerektirdiği uzun çalışmalar hep video telekonferans yoluyla yapıldı. Tüm toplantıların çevrimiçi yapılmış olması ve grup üyelerinin fiziki olarak hiç karşılaşmamış olmaları COVID salgınının yarattığı bir ilki oluşturdu.

- Öne çıkan maddeler?

Raporda, stratejik konseptin güncellenmesi yanı sıra Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, gelişen ve çığır açan teknolojilerin güvenliğe etkisi, terörizm, Güney’den kaynaklanan sınamalar, silahların denetimi ve nükleer caydırıcılık, iklim değişikliği, insani güvenlik, salgın ve doğal felaketler, dezenformasyon ve hibrit tehditlere karşı toplumsal dayanıklılığın artırılması, siyasi birlik ve uyumun korunması, NATO-AB işbirliği, NATO’nun ortaklıkları, İttifak içi danışma ve karar alma önemli başlıklar olarak yer almaktadır.

- Raporda Rusya’nın İttifak’ın ana hasmı olacağı belirtiliyor. Bunu açıklar mısınız?

Raporda, NATO’nun Rusya Federasyonu’na yönelik temel siyasasında köklü bir değişiklik öngörülmemekte; İttifak’ın anılan ülkeyle ilgili olarak benimsediği çift kulvarlı yaklaşımın, yani bir yandan özellikle 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı gayri meşru şekilde ilhak edip Doğu Ukrayna’da uyguladığı saldırgan politikalar üzerine yürürlüğe koyduğu caydırıcılık ve savunma önlemlerinin, diğer yandan da Rusya ile diyaloğun güçlendirilerek devamı teyit edilmektedir. Rapora göre İttifak, resmi siyasasında belirtildiği şekilde, iki temel tehditle karşı karşıyadır. Bunlardan ilki, Avrupa-Atlantik güvenliğine yönelik Rusya’nın saldırgan eylemleri, diğeri ise tüm biçim ve tezahürleriyle mücadele edilmesi gereken, NATO’yu ve müttefikleri hedef alan terörizmdir. Ülkemizin NATO üyesi olması ve Rusya ile ilişkileri, sıfır toplamlı bir denklem olmadığı gibi, bir çelişki de oluşturmamaktadır.

- NATO’nun Çin’e ve onun askeri yükselişine odaklanması öneriliyor…

Raporun Çin’e ilişkin tespiti, bu ülkenin küresel bir güç olarak yükselişinin müttefikler açısından güvenlik ve ekonomi alanında sistemsel sınamalar yaratacağı yönündedir. Bu bakımdan, Çin’in atmakta olduğu adımların ve siyasalarının yakından izlenip anlaşılması önem taşımaktadır. Bununla birlikte Çin’in NATO için doğrudan bir askeri tehdit olmadığı raporda kayıtlıdır. NATO, Çin’e sadece sınamalar değil fakat fırsatlar penceresinden de bakmaktadır. Bu anlayışla rapor bu ülkeyle olası siyasi diyaloğun kapısının açık tutulması çağrısına da yer vermektedir.

- NATO’nun küresel ölçekte önemli bir oyuncu rolü üstlenmesi de isteniyor. Bunu nasıl anlamalıyız? Rusya ve Çin’e karşı bir pozisyon belirleme mi?

NATO’nun bölgesel bir örgüt olduğu unutulmamalıdır. Bu özelliğinden uzaklaşarak NATO adeta bir “dünya polisi” rolüne soyunacak değildir. Ancak, günümüzdeki sınamaların hibrit özellikler de taşıyabilen ve coğrafi sınırlar tanımayan nitelikleri küresel bir farkındalığı gerekli kılmaktadır.

GÜNEY KIBRIS’IN MEVCUT DURUMUYLA İLGİLİ DEĞİŞİKLİK TAVSİYESİ BULUNMUYOR

- Şöyle yorumlar da var: “İki konu öne çıkıyor: İttifak üyesi olmayan AB ülkelerinin de NATO zirvelerine davet edilmesi ve üye ülkelerin İttifak kararlarını veto etmesinin zorlaştırılması. Her ikisi de doğrudan Türkiye’yi hedef alıyor. Zira Ankara, AB üyesi Güney Kıbrıs’ın NATO üyeliğine karşı. Veto etmenin zorlaştırılması Ankara’nın elini zayıflatır.” Ne dersiniz?

Raporun müttefiklere dağıtılması sonrasında, uluslararası basına kasıtlı olarak sızdırıldığı tahmin edilen haberlerde gerçekleri yansıtmayan yorumlara yer verilmiştir. Meselenin esası şudur: NATO ile AB stratejik ortaklardır. Karşı karşıya bulunulan tehdit ve sınamaların bazılarının bertarafında bu iki örgüt arasındaki işbirliğinin sağlayabileceği önemli katkıların bulunduğu açıktır. NATO-AB işbirliğinin çerçevesi 2000’li yılların başında etraflıca ve her iki örgütün mutabakatıyla çizilmiştir. Bu Uzlaşılmış Çerçeve halen geçerli ve müktesebatın bir parçası olarak işbirliğinin temel modalitelerini belirlemektedir. Raporda iki örgüt arasındaki işbirliğine ilişkin perspektifin bu gerçekleri temel aldığını, dolayısıyla GKRY’nin mevcut durumu açısından değişiklik anlamına gelecek hiçbir tavsiyede bulunulmadığını belirtmek isterim. Bu işbirliğinin, Türkiye gibi AB üyesi olmayan NATO müttefiklerinin AB’nin güvenlik alanındaki girişimlerine bütünüyle dahil edilmeleri halinde anlamlı olacağının raporda vurgulanmış olması da önemlidir. İttifak içi karar almada oydaşma (consensus) ilkesinin güçlü biçimde teyit olunduğu raporda, Türkiye’nin elini zayıflatacak bir husus bulunmamaktadır.

- Rapor Türkiye’yi ne kadar ve niçin ilgilendiriyor?

Bu rapor, NATO’nun süregiden uyarlama çalışmalarının parçası olacak şekilde İttifak’ın siyasi boyutunun ne şekilde güçlendirilebileceğine ilişkin Genel Sekreter tarafından 2021 Liderler Zirvesi’ne sunulacak tavsiyelerin şekillenmesine katkı sağlayacak bir referans belgesi olma vasfıyla her müttefik ülke gibi Türkiye bakımından da önemlidir. Türkiye’nin ulusal güvenliği ve savunması açısından NATO’ya üye oluşunun katma değeri yadsınamaz. Rapor, NATO’nun stratejik çekim merkezi olmaya devam etmesi, tek ve esas güvenlik forumu olarak uluslararası sistemdeki rolünün güçlendirilmesi vizyonunu ortaya koyması bakımından yararlı bir temel oluşturmaktadır.

- AB üyesi 27 ülke liderinin 10-11 Aralık zirvesinde Türkiye politikası da şekillenecek. Avrupa ile ilişkilerin rotası Türkiye’nin Biden yönetimi karşısındaki pazarlık kartını da etkiler mi? Deneyimli bir diplomat olarak bunu nasıl değerlendirirsiniz?

AB’nin üyesi bazı ülkelerin salt ulusal önceliklerini ve Türkiye ile ikili sorunlarından kaynaklanan pozisyonlarını, Türkiye’nin meşru hak ve beklentilerini göz ardı etmek suretiyle, AB ortak tutumu haline getirmeye çalışmalarının aslında orta ve uzun vadede kendi çıkarlarına da ters düşeceğini görebilmeleri gerekir. Aynı çevrelerce, AB dayanışmasının NATO dayanışmasının önüne çıkarılmaya çalışılması da ibret vericidir. AB içinde olduğu kadar ABD’de de aklıselimin galebe çalması ve Türkiye ile akılcı ve karşılıklı yarara hizmet edecek bir angajmanın esas alınması en doğru yaklaşım olacaktır.

HATALI BİR BEYAN

- ABD’nin NATO Büyükelçisi, “Türkiye’den geçmişte olduğu gibi muhteşem bir müttefik olmasını istiyoruz” dedi. Bu Türkiye’nin S-400’leri çalıştırmamasına ve biraz da Suriye’nin kuzeyinde bir PYD devletini kabul etmesine, Doğu Akdeniz’deki paylaşıma itiraz etmemesine mi bağlı?

Türkiye, NATO içinde kolektif savunmaya, operasyon ve misyonlara, ortaklarla ilişkilere katkıları başta olmak üzere pek çok alanda ağırlığı ve rolü, on yıllardır sergilediği performansla takdir kazanmış önemli bir müttefiktir. NATO çalışmalarına fikri düzeyde de yönlendirici katkılar sağlamaktadır. Her müttefik ülkenin ulusal egemenliği ve meşru ulusal çıkarları tartışmaya açık olmayan hususlardır. Dolayısıyla seçici bir yaklaşımı temsil eden böylesi hatalı bir beyanı, en hafif tabirle yadırgamamak ve reddetmemek mümkün değildir.

AB DAYANIŞMASININ NATO DAYANIŞMASININ ÖNÜNE ÇIKARILMAYA ÇALIŞILMASI İBRET VERİCİ

- Son NATO toplantısında ABD Dışişleri Bakanı Pompeo ile Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Doğu Akdeniz için atıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, NATO içinde giderek artan sayıda müttefikin, Türkiye’nin stratejik seçimleriyle ilgili endişelerini dile getirdiğini belirterek “bu konunun yeni transatlantik bağlamda ittifak içinde açıklıkla tartışılmasını istediklerini” söyledi. Türkiye’yle ilgili bir endişe var mı?

Cumhurbaşkanı Macron’un söz konusu görüşmede hangi konuları açtığını bilebilme durumunda değilim. Ancak her bir müttefik ülkenin egemenliğini ve ulusal çıkarlarını ilgilendiren konulara önyargı teşkil edecek bir yaklaşım içinde olunmayacağı, hazırladığımız raporda da ifadesini bulmuş bir husustur. Dolayısıyla, şayet bu haber doğruysa, bir müttefikin raporda kayıtlı anlayış hilafına tamamen kendi perspektifinden meseleleri yorumlama ve takdim biçimiyle bir sonuca ulaşması beklenmemelidir.