Akfırat'ın çapraz sorgusu yapıldı

Ergenekon davasında savunmasını tamamlayan İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu üyesi ve Ulusal Kanal Yönetim Kurulu üyesi Adnan Akfırat, "Amerikan vatandaşı Tansu Çiller'in başbakanlık koltuğuna oturtulması gladyo operasyonudur" dedi. Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel'in "Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk'un Ulusal Kanal'ın Türkiye çapında yayılması için ne katkısı oldu?" sorusu üzerine Akfırat "Bilmiyorum, ancak tüm ilerici, vatansever insanlar Ulusal Kanal'ın yayılmasından mutlu oldular"diye konuştu.

cumhuriyet.com.tr

Ergenekon davasının 51. oturumunda İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu üyesi ve Ulusal Kanal Yönetim Kurulu üyesi  Adnan Akfırat'ın savunması tamamlandı ve çapraz sorgusu yapıldı. Akfırat, darbe kışkırtıcılığı yapmadığını ifade ederek “Ergenekon operasyonları, iddianame Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) karşı iftira ve suçlamalar var. S anık ya da tanık olarak yargılamanın konusu olmayan generaller rüşvet paylaşmakla, suikast düzenlenmekle suçlanıyorlar. Genelkurmay'ın yasal yollarla TSK'ye karşı yürütülen kampanyayı durdurması gerekir” dedi.

 

Gladyo ile mücadele

Yazdığı kitaplardan örnekler veren Akfırat, 1995 yılında yayımladığı “Çiller'in ABD Vatandaşlığı” kitabında, Çiller'in başbakan olduğu dönemdeki gladyo suçlarını incelediğini anlattı. Tutuklandıktan sonra Tekirdağ Cezaevi'nden anneannesiyle yaptığı konuşmanın etkileyici olduğunu söyleyen Akfırat savunmasını şu sözlerle tamamladı: “Nenemin ismi Bahriye…  Mart 1915 doğumlu. Çanakkale Deniz Zaferi anısına adını Bahriye koymuşlar. Nenem Bahriye Okan, 'oğlum canını sıkma, Fransızlar Antep'i' işgal ettiğinde babam ve kayınpederim de hapsedilmişti' dedi. Her iki dedem de Fransızlar bölgeyi işgal edince hapse atılıyorlar. Ali Okan dedem Halep’te, Rıza Uygur dedem Nizip’te cezaevine konuyor. Babamın babası İbrahim Akfırat ise Nizip Kuvayı Milliyesi’ne en fazla silahlı adamı veren ağa. Urfa’nın dolayısıyla Nizip’in ve Antep’in işgalden kurtulmasında en çok emeği olanlardan…Anneannem 'Fransızlar gitti,  hapisten çıktılar' dedi. Dikkatinize sunuyorum, tahliyemi talep ediyorum.”

 

İlhan Selçuk ile ilişkisi...


Savcı Pekgüzel'in “İlhan Selçuk ifadesinde sizi hatırlamadığını söylüyor. Siz tanıdığınızı söylüyorsunuz” demesi üzerine Akfırat şöyle konuştu:  “İlhan Selçuk'un beni hatırlamaması anlaşılır bir şey. Bir kez Cumhuriyet Gazetesi'nde Ferit İlsever ile birlikte ziyaret ettik. Kalabalık bir ziyaretçi grubu vardı. Ziyaretimizin nedeni Cumhuriyet Televizyonu'nun malzemelerinin kullanılması idi. Zannederim Cumhuriyet'in kuruluş yıldönümü idi.”  İlhan Selçuk'un Ulusal Kanal'ın yaygınlaşması için katkısının olup olmadığını hatırlamadığını söyleyen Akfırat, “ Ama tüm ilerici, vatansever insanlar Ulusal Kanal'ın yaygınlaşmasından mutlu oldular, katkı yapabilecekleri bir şey varsa yaptılar” dedi. 

 

Ulusal kanal sorusuna tepki

Pekgüzel'in Ulusal Kanal'da bulunan belgelerle ilgili kendisine ve Ferit İlsever'e soru soracağını söylemesi üzerine Akfırat “Ben Ulusal Kanal'ı yayımlayan şirketin yönetim kurulu üyesiyim. Binasında bir ofisim de yok. Ele geçirilen belgeler konusunda fikrim yok. Ergenekon soruşturmasından gözaltına alıp Ulusal Kanal'ın sorulmasından kuşku duymuştum. Ulusal Kanal, gladyo yapılanmasının ortaya çıkarılması için 7 yıldır 24 saat yayın yapıyor ” dedi.

 

Küçük'le ilgili notları hatırlamadı

Savcı Mehmet Ali Pekgüzel,  Adnan Akfırat'a, tutuklu sanık emekli tuğgeneral Veli Küçük imzasıyla gönderilerek, görüşlerinin sorulduğu derginin adını sordu. Akfırat “Dergini adını dahi hatırlamıyorum. Ancak, vatansever, Amerika ve Avrupa Birliği'nin Türkiye karşıtı faailyetlerini anlatan bir dergiydi” dedi.  Akfırat, Ulusal Kanal binasında yapılan aramalarda bulunan 6 Ocak 2003 tarihli “Veli Küçük'ün Ülkü Ocakları'na Aydınlık Dergisi'nin okunması için talimatı olduğu, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Atilla Kaya'nın da haberi olduğu, Devlet Bahçeli'nin de desteklediği ve Rahmi Koç'a haber gönderildiğine” ilişkin notun nereden ve kim tarafından alındığını bilmediğini söyledi.

 

“Güney, Küçük'ün adını zikrederdi”

 Akfırat, Tuncay Güney'in Veli Küçük'le bağlantısı olup olmadığını bilmediğini ifade ederek, “Tuncay Güney her yerde Veli Küçük'ün adını zikrediyordu. Ama bunu sınama imkanımız yoktu. Çünkü başka bir sürü şey de anlatıyordu. Genelkurmay başkanlığı yapmış bir kişinin kendisini takip ettiğini de söylüyordu. Küçük ile görüştüğüne ilişkin somut bilgim yok” diye konuştu. Veli Küçük ile görüşmesinin 2002 yılı sonlarında olduğunu anlatan Küçük, “Veli Küçük o tarihte emekli olmuştu. Tuncay Güney de yurt dışına kaçmıştı. Kafamda bir iz bırakmamış ki Küçük'e Güney hakkında bir şey sorma gereği duymadım” dedi.

Akfırat, Veli Küçük'ün yayınlanması için kendilerine haber getirip getirmediği yönündeki soruya,  “Haberin yayınlanmasına  haberi getiren değil yayın yönetmeni karar verir. Haber kaynaklarıyla pazarlık yapılmaz” dedi.

 

Niçin Küçük'ü haber yapmadınız?

Akfırat, Susurluk kazası sonrası Veli Küçük hakkında neden haber yapmadıkları sorulunca şöyle konuştu: “Kazadan sonra Meclis'te komisyon kuruldu. Hanefi Avcı, Hüseyin Oğuz gibi isimler İsmail Hakkı Karadayı ve Veli Küçük'ü suçlayan ifadelerde bulundular. Kazada  Çiller Özel Örgütü çetesi ortaya çıktı. Biz 1996 yılı boyunca bu örgütün işlediği suçları sergilemeye çalıştık. Kutlu Savaş'ın raporu kazadan bir buçuk yıl sonra hazırlandı. Biz raporu haberleştirdik. Mehmet Eymür'ün yazdığını kabul ettiği MİT raporunda Veli Küçük sayılmıyordu. Çiller Özel Örgütü içinde   Veli Küçük olsaydı onu da yazardık. Bu örgütün içinde asker kişilerin olduğu yazıyor raporda. Veli Küçük'ü yazmamak için özel bir çaba harcamadık.”

 

Güney'le ilişkiyi neden sürdürdün?

Güney ile iki buçuk yıl ilişki içinde olması konusunda da Akfırat, “Bazen yanlış bilgi de sizin doğruyu bulmanızı sağlayacak bir işarettir. Güney'in getirdikleri içinde doğru bilgi de vardı. Bir haber kaynağıdır.  Bir gazetecinin haber kaynağım dosdoğru, tertemiz olacak diye bir lüksü yoktur” dedi. Tuncay Güney'in önemli bilgilere ulaşma becerisinin olduğunu söyleyen Akfırat, Güney'in Ergenekon adlı bir örgütten çok belirgin olmayan ifadelerle söz ettiğini söyledi. Tuncay Güney ile dolandırıcılık suçundan gözaltına alınıp serbest bırakılmasının ardından yaklaşık 20 gün sonra telefonla görüştüğünü anlatan Akfırat, “Beni aradı, gözaltındayken baskı altında Doğu Perinçek'i suçlayıcı beyanlarda bulundum. Bilgin olsun dedi. Gözaltına alındığından haberim yoktu. Yurt dışına çıktığını da bir gazeteci arkadaşımdan duydum. Bir kez telefonla beni aradı. Ben de Türkiye'ye karşı faaliyette bulunma diye uyardım.”

 

Ergenekon'u Mütercimler'den duydum

Ergenekon adlı gladyonun 1997 yılı Haziran ayında kendi yaptıkları Uluslararası Susurluk Sempozyumu'nda Erol Mütercimler tarafından dile getirildiğini ifade eden Akfırat,  Tuncay Güney'in de Mütercimler'den sonra Ergenekon'dan söz ettiğini ifade etti. Güney'in duyum olarak anlattıklarının gerçek olmadığı kanısına vardığını dile getiren Akfırat, “Ergenekon destanı Türkiye'nin sahip çıkması gereken bir şey. Gladyo ismi diğer ülkelerde, altın kılıç, koyun postu gibi manalarda kullanıldı. Destan ismi yok. Bu isim bana saçma gelmişti” diye konuştu.

 

Sabancı cinayeti...

Sabancı cinayetinden üç yıl sonra Sabancı Center'e gittiğini söyleyen Akfırat şöyle devam etti: “Tuncay Güney Sabancıların güvenlik müdürünü tanıdığını söylemişti. Gittik, bizi odasına çıkarmadılar. Tuncay Güney 'bizi bekliyorlar' diyordu. Güvenlik müdürü aşağı inerek  Güney'le sert azarlayıcı bir tonda konuştu. Bu nedenle Sabancı cinayeti konusunda söylediklerinin inandırıcı olmadığı kanaatine vardım.” Akfırat, Sabancı cinayetiyle ilgili Hüseyin Pepekal hakkında çıkan haberleri Güney'in anlatımlarından hazırlamadıklarını ifade ederek, “Bir gazetecinin kız arkadaşı, cinayet gecesi Pepekal'ın sarhoş geldiğine tanık olmuş. Bu tanığın anlatımı ile yapılmış bir yayın” dedi.

 

Eruygur'u ziyaret ettim

Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur'u görevde olduğu dönemde İP Genel Başkan Yardımcısı Ferit İlsever ile ziyaret ettiklerini söyleyen Eruygur, “Orgenerale 'Atatürk'ün Bütün Eserleri”ni götürdük. Ulusal Kanal'a yönelik kanun dışı baskıları bildirdik. Hakkımız olan verilmiyordu. Bizi nezaketle dinledi. Emekli olduktan sonra da bir kokteylde karşılaştık” dedi.

 

Tekin İP'e üye

Tutuklu sanık Muzaffer Tekin'i  “Dayan Denktaş Türkiye Seninle” eyleminden sonra İşçi Partisi'ni ziyaret etmesi nedeniyle tanıdığını söyleyen Akfırat “Kıbrıs gazisi, güvenilir, saygın vatansever bir insan izlenenimi bıraktı. İşçi Partisi'ne üye oldu. Ergenekon davası böyle bir hayırlı işe neden oldu” diye konuştu.

 

Öcalan'ın avukatları ile görüşme

Savcı Pekgüzel'in “Terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan'ın avukatları ile görüştünüz mü? Bundan Perinçek'in haberi var mı” sorusuna Akfırat “Böyle soru olabilir mi Suç isnadı neyse onu söyleyin” diye tepki gösterdi. Akfırat bu konuda şunları anlattı: “Tuncay Güney'in kulağına fısıldanmış, söylettirilmiş. Öcalan'ın teslim sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri ile pazarlığa aracılık ettiğimiz iddia ediliyor.  Öcalan yakalandıktan sonra 'Mustafa Kemal'in 1920'lerdeki Kürt politikasının doğru olduğu, bu politikaların yeniden uygulanması' doğrultusunda açıklamalar yapıyordu. Avukat Doğan Erbaş ile Aydınlık Dergisi'ne haber yapmak için bu konuda görüştüm.”

 

“Ertuğ'u tanıyorum”

Sanıklardan Semih Tufan Gülaltay Akfırat'a eski MİT'çi Mehmet Eymür'ün sağ kolu olduğu ileri sürülen Cemal Alparslan Ertuğ'u tanıyıp tanımadığını sordu. Ertuğ'u tanıdığını söyleyen Akfırat şöyle konuştu: “90'lı yılların başı olabilir. Harbiyedeki bürosunda tanıştık. Yanında öldürülen binbaşı Cem Ersever yoktu. Ersever'i tanımıyorum. İşadamı kod adlı MİT görevlisi Ertuğ'dur. Bazı sorularıma yanıt verdi. Örgüte çalışmadığını söyledi. Eymür ve Ertuğ'un ilişkili olduğunu biliyorum. Bunu kendisi de kabul etti. Ben Mehmet Eymür'le tanışmadım.”

Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde Akfırat’ın avukatları Osman Aydın Şahin ve Zerrin Öztürk, Ümraniye’de bir gecekonduda 12 Haziran 2007 tarihinde bulunan 27 bombanın ait olduğu iddia edilen bir numaralı tutuklu sanık Oktay Yıldırım, İstanbul Emniyeti’nin gönderdiği bomba fotoğraflarıyla bulunduğu iddia edilen bombaların aynı olmadığını savundu. Heyetten izin alıp mahkeme kaleminde imha edilen bombalara ilişkin fotoğrafları inceledikten sonra söz alan Yıldırım, “Tutanaklara göre bombalar yasadışı yöntem ve gerekçelerle imha edilmiştir. Ama ortada bomba yok. İmha işlemine gerekçe gösterilen madde iletişim kayıtlarının imhası ile ilgilidir, tehlikeli maddelerle değil. Sanıklar, sanık avukatları imha kararı veren hakim bombaları görmemiştir” dedi. Fotoğraflardaki malzemeleri salondaki görevlinin yardımıyla sayan Yıldırım, tutanaklara ve çekildiği iddia edilen fotoğraflara göre bombaların 27 adet değil, 35 maşa grubu ve 36 bomba gövdesi blunduğuna dikkat çekti.

Savcı Zekeriya Öz imzalı tutanağın Ergun Poyraz’ın evinden ele geçtiğini anlatan Yıldırım,  “El bombalarını sözde bulan, bilirkişi olarak inceleyen gizli köşelerde sözde imha edenler aynı kişilerdir. Ama bir ay sonra sağlam olarak teslim edenler başkalarıdır” iddiasında bulundu. Mahkeme heyeti, MİT’e 10 Temmuz 2003’te Ergenekon örgütüne ait şemanın da içinde olduğu belgelerin, Genelkurmay Başkanlığı’na hangi yoldan gönderildiğinin yeniden sorulmasına karar verdi. Ayrıca Ümraniye İlçe Emniyet Müdürlüğü’nden Ümraniye’de ele geçirilen bombalarla ilgili kamera görüntülerinin ve konuyla ilgili tüm belgelerin istenmesine hükmedildi.