Ahır yapılan köy okulları...

cumhuriyet.com.tr

Cumhuriyetin ilan edildiği yıllardı. Emperyalistlere karşı yapılan “Kutsal İsyan” başarıya ulaştırılmış, dünyanın en güçlü sömürgenlerine diz çöktürülmüş, tüm dünya genç Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağına selam durmuştu. Dost düşman hayranlıkla Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü konuşuyordu. Saygın gazete ve dergiler onunla konuşmak, onun ağzından bir şeyler yazabilmek için sıraya girmişti.
Mustafa Kemal, aralıksız süren savaşlar sonucu dibe vurmuş ülke ekonomisine ve yoksulluğa aldırmadan, yüzde 85’i okuma yazma bilmeyen Türk ulusuyla el ele vererek devrimlere girişmişti. Hem de ne girişmek; diğer ulusların yüzyılda ancak gerçekleştirebildiği devrimler, birkaç günde gerçekleştiriliyor ve bir anda ülkenin her yanına yayılıyordu.
Türk ulusu her olaydan, her gelişmeden her devrimden sonra biraz daha kendine güvenerek, biraz daha liderine inanarak sanki ışık hızında ilerliyordu.
“Eğitim” diyordu Büyük Önder. Çağdaş eğitimin ülkenin yazgısını değiştireceğini, çağdaş eğitim kurulamazca yeniden eskiye dönüleceğini ve büyük sıkıntılar yaşanacağını biliyordu. Eğitim üzerine konuşmalar yapıyor ve okuryazar oranının arttırılması için canla başla çalışıyordu.
Osmanlı Devleti’nde üç kanallı bir eğitim dizgesi uygulanmış, bu uygulama sonucunda da birbirine karşıt düşüncede, üç kutuplu bir toplum oluşmuştu. Birbiriyle sürekli çatışan bir toplumdan çağdaş bir ulus yaratmak olanaklı değildi. Bu nedenle eğitimi üç başlılıktan ve dogmalardan kurtararak, bilimselleştirmek ve ulusallaştırmak gerekiyordu. 3 Mart 1924’te yasalaşan “Öğretim Birliği Yasası” laik, çağdaş ve bilimsel bir eğitim oluşturulmasının yolunu açtı.
3 Mart 1924 devrimlerinden sonra hurafelerin kaynağını oluşturan tüm gerici kurumların yıkılması, yazı, dil ve tarih devrimlerinin yarattığı kültür devrimi “Anadolu Aydınlanması”na giden yolun temel taşlarını oluşturdu. Bu devrimlerle birlikte Türk ulusu yüzyıllardır içinde bulunduğu derin uykulardan uyanıyordu.
Mustafa Kemal ve dönemin devrimci eğitim bakanları; öğretmenleri çok önemsiyor, kendilerinden eğitim ışığını ülkemizin en uzak köylerine kadar götürmelerini istiyorlardı. O dönemi yaşayan öğretmenlerden çok dinlemişimdir, Anadolu’nun karanlık köylerini, köylülerini aydınlatmak için verdikleri savaşı, dünyanın en büyük destanlarında bile görmek olanaklı değildir!
O Cumhuriyet öğretmenleri, köylülerle birlikte temel kazmış, kireç yakmış, taş taşımış, çatı kurmuş ve bin bir emekle, alın teriyle köy okullarını yapmışlardır.
Köy önderi olabilecek donanımda yetiştirilen Cumhuriyet öğretmeninin görevi yalnızca köy çocuklarına okuma yazma öğretmek değildi. Onlar ülkedeki bilimsel ve teknolojik gelişmelerden köylüleri haberdar edecekler, hayvan yetiştirmekten tutun tarım işlerine kadar, her konuda köylüyü aydınlatacaklardı.
Öğretmen tüm bu görevleri başarıyla yerine getirdiğinde köyde yüzyıllardır süren imam, şeyh, ağa egemenliği sona erecekti.
Olmadı...
Sevgili Mehmet Başaran ustamızın dediği gibi; “Komadı karanlığın ağaları / Ülke uyansın ülke çiçeğe dursun / Komadı aydınlıktan korkanlar...”
O günden bugüne geldiğimizde, bin bir emekle, alın teriyle, yokluk içinde yapılan o güzelim okulların çoğu şimdilerde ne durumda?
Geçtiğimiz günlerde yaz dinlencesinden de yararlanıp baba ocağı köyümüze gittim. Çocukluk arkadaşlarımla köyümüzü dolaşırken çevreme bakıp değişme ve gelişmeleri saptamaya çalışıyordum. Köyün ortasında kalan bakımsız ve her yanı dökülen binanın mezun olduğum ilkokul olduğunu anladığımda, iliklerime kadar ürperdiğimi hissettim. Okulumuz taşımalı eğitime geçildikten sonra kapatılmış, yıkılmaya terk edilmişti. Kapılar, camlar kırılmış, duvarların sıvaları dökülmüş, sınıflar ahır haline getirilmişti. Bir zamanlar sebze fidelerini ve meyve ağaçlarını suladığımız yemyeşil bahçemiz ise tam bir çöle dönüşmüştü.
Oturdum bayrak direğinin dibine, cıvıl cıvıl çocuk seslerinin yeri göğü inlettiği -öğretmenin henüz imama yenilmediği- yıllara dalıp gittim.
Oysa Cumhuriyetin ilk yıllarında ne büyük heyecanla yapılmıştı taşımalı eğitime kurban edilen bu köy okulları. Köyde nasıl bir aydınlanma iklimi yaratmıştı? Köy öğretmenleri köylülere Cumhuriyet devrimlerini anlatmak için ne büyük savaşım vermişti! Ne coşkulu ulusal bayramlar kutlanmıştı bu bahçede. Ne kadar çok alkışlanmıştı Mustafa Kemal ve Bağımsızlık Savaşımızı anlatan şiirler!
Ne yazık ki, köylülerin imece ile yaptığı o güzelim okulları yıkılmaya terk edenler, üç mahallenin üçüne de cami yapmışlar ve her birine birer kadrolu imam atamışlardı. İşin ilginç yanı camiye giden köylü sayısı -yaşlılardan sekiz on kişi- hiç değişmemişti. Öğrenci sayısında da değişme yoktu. O halde ne değişmişti de üç okul kapanıp yerine üç cami yapılmıştı?..