"Ağır bedeller ödedik"
Küresel krizin tüm dünyayı etkilediği dönemde "Kriz bizi teğet geçecek"diyen Başbakan Erdoğan, IMF-Dünya Bankası toplantısında yaptığı konuşmada ise ''Çok ağır bedeller ödedik ve bu krizden çıkışa yönelik arayışlar içindeyiz'' dedi. Öte yandan Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick de küresel kriz nedeniyle, bu yıl 59 milyondan fazla insan işini kaybedeceğini belirtti.
cumhuriyet.com.trBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi'nde IMF-Dünya Bankası yıllık toplantıları çerçevesinde Üst Düzey Katılımlı Güvernörler Kurulu toplantısında bir konuşma yaptı.
Türkiye ve İstanbul'un 1955'te yıllık toplantılara ev sahipliği yaptığını anımsatan Erdoğan, Türkiye'nin 54 yıl aradan sonra tekrar bu organizasyona ev sahipliği yaptığını dile getirerek, ''Siz değerli misafirleri tekrar ağırlamaktan ötürü duyduğum memnuniyeti gerek şahsım gerek milletim adına özellikle ifade etmek istiyorum'' dedi.
Başbakan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: ''Küresel ekonomi açısından son derece kritik bir süreçten geçtiğimiz bu günlerde İstanbul Toplantılarının dünyamız için hayırlı sonuçlar doğurmasını temenni ediyorum. Şu anda tarihte dünya üzerinde paranın ilk kez kullanıldığı topraklarda bulunuyorsunuz. Aynı şekilde dünyada toprakları iki kıtaya yayılmış yegane şehrin İstanbul olduğunu da bu vesileyle hatırlatmak isterim. Hemen yanı başımızdaki İstanbul Boğazı Asya kıtasıyla Avrupa'yı birbiriyle buluşturuyor. İstanbul sadece kıtalar arasında değil, medeniyetler arasında, kültürler arasında ekonomiler ve ticaret havzaları arasında da bir köprü konumunda bulunuyor. Bu birleştirici şehrin, zor günlerden geçtiğimiz şu dönemde güçlerimizi, birikimlerimizi, tecrübelerimizi de bu anlamda bir araya getirmek suretiyle dünyamız adına, küresel ekonomi adına iz bırakan bir organizasyona sahip olacağına tüm kalbimle inanıyorum. Bir kez daha Türkiye'ye ve İstanbul'a hoşgeldiniz diyor, burada bulunduğunuz süre içinde eşsiz İstanbul'un tüm güzelliklerini doya doya yaşamanızı temenni ediyorum.''
'Krizden çıkışa yönelik arayışlar içindeyiz'
Başbakan Erdoğan, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankasının yıllık toplantılarının gündeminde son derece önemli konular olduğunu söyledi. Erdoğan, ''Uzun zamandır eşi benzeri görülmemiş bir küresel krizi, önce finans krizi olarak ardından ekonomik bir kriz olarak yaşıyoruz ve bu krizden çıkışa yönelik arayışlar içindeyiz'' dedi. Gelinen nokta itibariyle çok karamsar bir tablo çizmenin doğru olmadığını düşündüğünü ifade eden Erdoğan, ''Güçlü politika tedbirleri olumlu sonuçlar vermeye başladı. Bu umut verici bir gelişme ancak bu aşamada tedbiri elden bırakıp rehavete kapılmamamız gerektiği de bir gerçek...'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Şunu memnuniyetle ifade etmek durumundayım; krizin ortayı çıktığı günlerden bugüne kadar yaşadığımız süreçte uluslararası camia son derece etkili bir işbirliği içinde hareket edebildi diyebilirim. Küresel ekonomik kriz karşısında ortaya konan bu işbirliği ve ortak tavır açıkçası son derece sevindirici ve geleceğimiz için umut vericidir. Uluslararası toplum ve uluslararası kuruluşlar gerektiğinde dünyamız adına ortak hareket edebildiklerini, ortak bir aklı inşa edebildiklerini ve işbirliği içinde sorunların üzerinde kararlılıkla gidilebildiğin göstermişlerdir. Bu süreçte ortak aklın ve istişarenin sonucu olarak bir çok acil kriz, alınan tedbirler neticesinde başarıyla uygulamaya kondu. Bu tedbirlerin sonuçlarını da almaya başladık. Şimdi bundan sonraki gündem orta uzun vadeli yapısal reformlara odaklanmaktır. Ben bu süreci doğrusu başarıyla tamamlayacağımızı ve daha sağlam bir küresel ekonomik yapıyı oluşturacağımıza yönelik inancımın tam olduğunu ifade etmek isterim.''
Erdoğan, ''Bugün artık küresel ekonomiye yön veren, küresel ekonomide aktör olan herkesin, yani sizlerin, her kurumun başını iki elinin arasına alarak nerede yanlış yapıldığını enine boyuna düşünmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Çok ağır bedeller ödedik, ödemeye de devam ediyoruz ancak yaşananlardan ders almazsak, gelecekte daha büyük bedeller ödeyebiliriz'' dedi.
'Dünyada hala yoksulluğun önüne geçilemedi'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Dünyanın bir bölümü sınırsız bir şekilde tüketirken diğer bir bölümü de açlık nedeniyle hayatta kalma mücadelesi veriyor. Dünyanın bir kısmında inanılmaz bir israf yaşanırken, diğer bir kısmında ne yazık ki bir avuç pirinç bulmak dahi imkansız hale geldi. Bir kesim zenginleşirken diğer kesim fakirleşti. Bir yerde refah artarken diğer bir yerde sefalet arttı. 3 G, 4 G teknolojisini yaşayan bir dünyaya karşılık kabul edelim ki hayatı boyunca 'alo' dememiş hatırı sayılır bir insan topluluğu var.''
Başbakan Erdoğan, aynı şekilde dünyanın bazı bölgelerindeki çocukların refaha, huzura, güvenliğe, sağlık ve eğitim imkanları ile donanmış bir hayatta doğarken, bazı başka bölgelerde çocukların bir yaşlarını dolduramadan açlıktan, yetersiz beslenmeden, salgın hastalıklar ve çatışmalardan dolayı hayatlarını kaybettiğini belirtti. Bunun sürdürülebilir olmadığının bir gerçek olduğunu söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti: ''Yaşadığı acıları, merhametsizlikleri, insafsızlıkları kapitalizmin vahşi yüzü olarak niteleyen insanların sayısı hiç de az değil. Oysa biliyoruz ki kapital başta olmak üzere her şey insan için. Amaç insanın mutluluğu, insanın huzurudur. Sistemler, bunlar hepsi birer araçtır. İnsanoğlunun refah ve esenliği her şeyin temelidir. Ekonominin temeli de insandır. Diğerleri zaten insanın türevidir. İnsan varsa emek var, insan varsa sermaye var, insan yoksa bunların hiçbiri yok. Eğer ekonomi, siyaset, kültür, sanat insan merkezli bir anlayışla ele alınmazsa yaşanan olumsuzlukların yine insanı etkileyeceği muhakkaktır.''
Aslında 21. yüzyıla girerken çok iddialı olunduğunu, küresel barışın tesis edileceğinin ve teröre karşı ortak mücadele verileceğinin söylendiğini hatırlatan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Ama ne yazık ki öyle olmadı ve 21. yüzyıla girerken bu beklentilerin hakim olduğu bir atmosfer vardı ama uygulama çok farklı oldu. Geçtiğimiz yüzyılda bu adaletsiz manzara savaşlara, çatışmalara dönüştü, göçe, gelir dağılımında eşitsizliğe, büyük şehirlerde adi suçlara, plansız kentleşmeye dönüştü. Çevre katledildi, katledildi... İklim değişikliği noktasında beklenen olumlu gelişmeler hala yok. Bu yüzyılda da bu manzaranın çok daha büyük bir krize küresel ve herkesi kapsayan ekonomik bir krize dönüşmemesi için işte bugünden tedbirler almak zorundayız.''
'Eminim ki herkes 21. yüzyılın fırsatlar çağı olmasını arzu ediyor'
Erdoğan, 21. yüzyılın refahın ve huzurun paylaşıldığı bir yüzyıl olmasını istediklerini belirtti. Başbakan Erdoğan, buradaki temsilcilerin, devletlerin, sivil toplum örgütlerinin ve tüm uluslararası kuruluşların temel hedefinin bu yönde olduğunu dile getirerek, şunları söyledi: ''Eminim ki herkes 21. yüzyılın tehditler yüzyılı değil, fırsatlar çağı olmasını arzu ediyor. Ancak bunun için daha fazla çalışmamız, bu meseleye daha fazla kafa yormamız, dünyadan yükselen çığlığa, taleplere, bu salonun dışında devam eden protestolara kulak vermemiz gerekiyor. Kimsenin mağdur olmadığı, kimsenin dünyanın zenginliklerinden mahrum kalmadığı, herkesin adalet ve merhamet temelinde bölüşüm sürecinden istifade ettiği bir dünya kurmak durumdayız. Bunun için büyük bir dayanışma ve yardımlaşma seferberliğine ihtiyaç var. Üzülerek ifade etmeliyim ki, kuzey ve güney ve tabirleri bugün coğrafi bir gösterge olmaktan çıkıp ekonomik bir gösterge haline gelmiştir. Uluslararası kuruluşların bu ayrışmaları ve kutuplaşmaları dikkate alması oldukça önemlidir. İnsanların umutlarını kaybettiği bir dünya geleceğin dünyası olamaz.''
İktisadın makro olanın, mikro olanından bağımsız olamayacağını belirten Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Adam Smith Ulusların Zenginliği eserinde şunu ifade etmiştir; 'herkes kendi çıkarının peşinde koştuğunda, katkıda bulunmaya niyetleneceğinden çok daha fazla şekilde topluma katkı sağlayacaktır'. Smith bunu ifade ederken muhakkak ki bencil bir ekonomik anlayışı kast etmiyordu. Tam tersine bunun refahı artıracağı tespitiyle bu ifadeleri kullanıyordu.''
Günümüz dünyasındaki rekabetçi anlayışında, üretilen refahı paylaşması bu refahın devam etmesi açısından son derece önemli olduğunu ifade eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yaşanan bu krizin aşılması için ortaya konulan diyalog ve işbirliğinin bu açıdan son derece önemli olduğunu söyledi. Erdoğan, bu diyalog ortamının güçlenerek devam etmesi gerektiğini vurgulayarak, kriz sürecinde etkin rol oynayan IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların önümüzdeki süreçte etkinliklerini daha fazla da artırmaları gerektiğini kaydetti.
Başbakan Erdoğan, ekonomik kriz karşısında ortaya konan işbirliğinin ve diyaloğun, küresel çaptaki her meselede, başta Birleşmiş milletler olmak üzere uluslararası örgütler tarafından etkili bir şekilde ortaya konulması gerektiğini belirterek, o zaman dünyanın daha yaşanabilir daha huzurlu daha dengeli bir dünyaya dönüşebileceğine inandığını ifade etti.
'Türkiye dünyanın büyük ekonomileri arasında yer alıyor'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye ekonomisindeki gelişmeler ve hedeflerine değinmek istediğini belirterek, iktidara geldiklerinde 2000 ve 2001 krizlerinin etkilerini silmeye bir yandan da Türkiye ekonomisinin kronik sorunlarının üzerine gittiklerini söyledi.
Türkiye'nin son 7 yıllık süreçte iç politika ve dış politikada, demokratikleşme ve ekonomide son derece başarılı bir performans sergilediğini vurgulayan Erdoğan, 4 yıl önce Türkiye'nin AB ile katılım müzakerelerine başladığını ve müzakereleri kararlılıkla yürüttüğünü kaydetti.
Erdoğan, şöyle devam etti: ''Altını çizmek istiyorum; AB üyesi ülkelerin uymak zorunda olduğu 5 Maastrich kriterinden 2'sini, bütçe açığı ve borç yükünde zorunlu olmadığı halde Türkiye karşılamıştır. Bölgesel ve küresel barış noktasında son 7 yılda çok yoğun girişimlerimiz oldu. Komşu ülkelerle aramızdaki her meselede diyalog sürecini başlattık. BM Güvenlik Konseyi'ne üye olduk. Medeniyetler ittifakı gibi yüzyılımızın en önemli diyalog süreçlerinden birine eş başkanlık yapıyoruz. Birçok bölgesel meselenin çözümü için aktif çaba harcıyoruz. Bu olumlu çabaların yansımasını ekonomide de açıkça gördük. İhracatta, doğrudan uluslararası yatırımlarda, turizmde, tarihi rekorlar elde ettik. Türkiye ekonomisi 2002-2008 yılları arasında ortalama yüzde 6'ya yakın, 5,8 bir büyüme hızını yakaladı. Kişi başına düşen gelir 3'e katlanarak 10 bin doları aştı. Bu performansıyla Türkiye dünyanın büyük ekonomileri arasında yer aldı.''
Başbakan Erdoğan, kamu maliyesini disiplin altına aldıklarını, borçlanma maliyetlerini azalttıklarını, kamu borcunun GSMH'ya oranını Maastrich kriterlerinin altına çektiklerini, bankacılık, kamu maliyesi, vergi reformunun yanı sıra enerji, ulaştırma ve haberleşme gibi ekonominin kritik alanlarında kapsamlı bir dönüşüm sağladıklarını, bu suretle ekonominin dinamizmi, verimliliği ve dayanıklılığının artırıldığını bildirdi.
'Krizden kaçınılmaz olarak etkilendik'
Uluslararası sistemle yüksek derecede bütünleşmiş Türkiye ekonomisinin küresel krizden kaçınılmaz olarak etkilendiğini ifade eden Erdoğan, ancak bankacılık sektöründe kaydedilen aşama, kamu mali dengelerindeki iyileşme ve güçlü uluslararası rezervlerin krizin Türkiye üzerindeki etkisinin sınırlı kalmasını sağladığını söyledi. Başbakan Erdoğan, geçen ay açıkladıkları 2010-2012 yıllarını içeren Orta Vadeli Programı uygulamaya alma dönemine girdiklerini belirterek, şunları kaydetti: ''Programda temel hedefimiz büyümeyi kademeli olarak potansiyel seviyesine yükseltmek, istihdamda nisbi bir artış sağlamak, enflasyondaki düşüş trendini devam ettirmek ve kriz nedeniyle bozulan kamu dengelerini yeniden tesis etmek. Orta vadeli programımızda kamu mali dengelerindeki iyileşmeyi kalıcı hale getirmek ve mali politikalara olan güveni pekiştirmek amacıyla Mali Kural uygulamasını başlatmayı öngörüyoruz. Burada ekonomimizin krizden çıkışını kolaylaştırmaya ve orta vadede büyüme potansiyelini artırmaya yönelik olarak belirlediğimiz stratejiye de vurgu yapmak istiyorum; Orta vadeli programın en önemli önceliği, Türkiye ekonomisinin yeniden özel sektör öncülüğünde büyümesini sağlamaktır. Bu amaca yönelik olarak ülkemizin üretken kapasitesini geliştirecek ve verimlilik artışı sağlayacak yenilikçi ve teknoloji yoğun projelere öncelik veriyoruz. Bu tabii istihdamda bazı sıkıntılar meydana getiriyor ama güçlü bir sanayiye geçişimizi kuvvetlendiriyor.''
Programla kamu kesiminin borçlanma gereği azaltılarak özel sektörün kullanabileceği kaynakların artırılmasının sağlanacağını, yeni teşvik sistemiyle büyük ölçekli yatırımlarla bölgesel bazda belirlenen sektörlerde yatırımları desteklediklerini anlatan Erdoğan, ''Türkiye'de bölgesel gelişmişlik farklılıklarının azaltılması, orta, uzun vadeli büyüme dinamikleri ve tüm vatandaşlarımızın yaşam seviyesinin yükseltilmesi bakımından önem verdiğimiz diğer bir husus, kalkınma ajansları aracılığıyla yerel potansiyeli harekete geçirerek üretim ve gelirin artırılmasına katkıda bulunmayı hedefliyoruz'' şeklinde konuştu.
'Türkiye ekonomik anlamda farklı bir sürece girdi'
Recep Tayyip Erdoğan, programda öngördükleri hedeflerin kısa sürede piyasaların desteğini sağladığını, başlıca uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının da programa güvenlerini Türkiye'nin kredi notu görünümünü yükselterek gösterdiğini dile getirdi. ''Ülkemizin sağlam ekonomik yapısı, son yıllarda gösterdiğimiz üstün makroekonomik performans ve krizde sergilediğimiz güçlü duruş göz önünde bulundurulduğunda ülke kredi notumuzun daha iyi noktalarda olması gerektiğine inanıyoruz'' diyen Erdoğan, Türkiye'nin ekonominin yanı sıra siyaseti, dış politikayı ve sosyal yaşamı etkileyen önemli sorunları da tek tek aştığını, ekonomik anlamda çok farklı bir sürece girdiğini, buna kesinlikle inandıklarını söyledi. Dünyanın en büyük projelerinden biri olan Güneydoğu Anadolu projesini 2013'e kadar bitirmeyi hedeflediklerini ifade eden Erdoğan, ''On binlerce insana iş üretecek bu proje aynı zamanda bölgenin küresel ölçekte bir gıda ve tarım üssü olmasını da beraberinde getiriyor. Türkiye'nin bu konudaki başarısının tüm dünyaya ve özellikle bölge ülkelerine de örnek teşkil edeceğine, bölgesel refah ve huzura da katkı sağlayacağına inanıyorum'' dedi.
İstanbul'un finans merkezi olması
Sözlerine İstanbul ile başladığını İstanbul ile bitirmek istediğini dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti: ''İstanbul tarih, turizm ve kültür alanında olduğu kadar ekonomik ve ticari alanda da Türkiye'nin ve dünyanın önde gelen şehirlerinden bir tanesi. İstanbul'da 4,5 yıl belediye başkanlığı yaptım ve o zamandan bir hedefim, bir hayalim vardı, o da İstanbul'u bir finans merkezi haline getirme projesiydi. Tabii farklı merkezi yönetimler olduğu için İstanbul'umuzu o zamanlar bir finans merkezi haline getirmeye muvaffak olamadık. Şimdi ise merkezi yönetim bizde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi yine bizde. Oturduk konuştuk ve süratle dedik ki; 'İstanbul'umuzu artık finans merkezi yapma zamanı geldi'. Ve Orta Vadeli Programımızda da kararlılıkla ifade ettiğimiz gibi, bu önemli bir yapısal reform, bunu gerçekleştireceğiz ve İstanbul'umuzu finans merkezi yaparken gerek kamu finans kuruluşlarını, zaten özel sektörün finans kuruluşları burada, denetleyici kurum ve kuruluşları da buraya almak suretiyle İstanbul bu noktada yeniden bir yapılandırmanın içerisine süratle giriyor.Buna göre planlama çalışmalarını bitirdik, şimdi artık uygulama zamanı geldi. Ve küresel bir finans merkezi haline getirmek için de çalışmalarımızı yoğunlaştırdık.''
İstanbul ve Türkiye'nin böylesine büyük ve iddialı bir proje için hazır olduğunu belirten Erdoğan, Türkiye'nin son dönemde finansal derinleşme alanında attığı adımların bu konudaki yüksek potansiyeli, finansal düzenlemeleri çok ileri düzeylere taşımış olması ve kurumsal altyapının iyi tesis edilmiş olmasının, İstanbul'un finans merkezi haline getirilmesinde önemli avantajlar sağladığını vurguladı. Başbakan Erdoğan, ''Bu özelliklere ülkemizin genç ve dinamik nüfusu, yetişmiş insan gücü, jeopolitik avantajları, hızlı büyüyen ve gelişen ekonomisi, sağlam birikim altyapısı, zengin kültürel ve tarihi geçmişi eklendiğinde uluslararası finans camiasının İstanbul'un sunduğu avantajları görmezden gelemeyeceğine inanıyoruz'' dedi.
'Bu yıl 59 milyondan fazla kişi işini kaybedecek'
Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick de küresel krizin bir sonucu olarak, bu yıl 59 milyondan fazla insan işini kaybedeceğini, Afrika'nın Sahra altındaki az gelişmiş bölgelerinde 30 bin ile 50 bin bebeğin, krize bağlı bakımsızlıktan ve yetersiz beslenmeden ölebileceğini kaydetti. Tüm insanlar bize 'bunun (küresel kriz) bir daha olmasına izin vermeyin' diye bağırıyor şeklinde konuşan Zoellick, krizlerin bir daha olmayacağının bir garantisi olmadığını ancak, bundan sonra, ekonomilerin güçlendirilebileceğini, daha güçlü bir kriz telafi sisteminin oluşturulabileceğini söyledi.
Mevcut krizin kökenlerinin eskiye dayandığını ifade eden Zoellick, şimdiki mevcut düzenin temelini oluşturan Bretton Woods sisteminin üzerinden 65 yıl geçtiğini, sistemin yeniden değişmeye başladığını, bu geçmişteki krizlerden ders çıkartılması gerektiğini ifade etti. Dünyanın büyük ekonomileri ABD ve Japonya'nın da değişen ekonomik sisteme uygun bir yapılanma içine girmelerinin gerekeceğini, geleceklerinin bu değişime bağlı olacağını belirten Zoellick, ''Eski düzen bitti, şimdi vakit kaybetmeden, yeni normal büyüme ve sorumlu küreselleşmeyi sağlayacak kurumları yürürlüğe sokabiliriz'' şeklinde konuştu.
Kahn: İşsizlik savaş nedeni olabilir
IMF-Dünya Bankası Yıllık Toplantıları'nın resmi bölümünün açılışında konuşan Kahn, söze İstanbullulara gösterdikleri sabırdan dolayı teşekkür ederek başladı. Küresel krizin etkilerinin azaldığını, bu korkuların umuda dönmeye başladığına dikkat çeken Kahn, "Uçurumun kenarından döndük ama zaferi ilan etmek için çok erken" ifadelerini kullandı. Strauss-Kahn küresel ekonominin 2010'da yüzde 3 dolayında büyüyeceğini kaydederken "Belli ki virajı aldık. 2010'da yüzde 3 büyüme büyük değil ama iyi bir başlangıç. Bir önceki döneme göre büyük fark var. Toparlanma yavaş olacak vakit alacak" şeklinde konuştu.
Krizde özellikle düşük gelirli ülkelerde riskin daha yüksek olduğuna dikkat çeken Kahn, "2010 yılında birçok ülkede işsizlik devam edecek. Küçük ölçekli ülkelerin krizden çıkışı diğerlerine göre biraz zaman alacak" dedi.
"7 milyar insan mutluluk ve barış için çalışıyor"
Kahn, dünya devletlerinin krizde "birlikte hareket etmesinin" ise bir ilk olduğunu vurguladı. Bundan sonra hem IMF hem de devletler düzeyinde değişimlere ayak uydurulması gerektini kaydeden IMF Başkanı Kahn, "Toparlanma hem yavaş olacak hem de biraz zaman alacak. 2010 yılında birçok ülkede işsizlik devam edecek. Küçük ölçekli ülkelerin krizden çıkışı diğerlerine göre biraz zaman alacak" şeklinde konuştu. Dünya piyasalarına hareketlilik getirmek için 283 milyar doları dünya devletlerine kredi olarak verdiklerini açıklayan IMF Başkanı, konuşmasını şöyle devam etti:
"Çok mesafe kat ettik, ancak yapılması gereken daha pek çok şey var. Dünya genelindeki 7 milyar insanın mutluluğunu ve barışını sağlamak için çalışıyoruz. Krizden çıkış için öncelikle finans kesiminin güçlenmesi gerekiyor."
Babacan: Krize karşı geç kalınırsa ivme kaybedilebilir
IMF-Dünya Bankası yıllık toplantılarında konuşan Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Ali Babacan, krize karşı hareket etmekte geç kalınması halinde yakalanan ivmenin kaybedilebileceği uyarısında bulundu. İstanbul kararlarının küresel ekonomik mimariyi yeniden yapılandırma çalışmalarına önemli katkıda bulunacağını belirten Bakan Babacan, küresel riskleri en aza indirecek strateji ve politikaların yakın işbirliği içinde belirlenmesinden tüm ülkelerin kazanç sağlayacağını savundu. Babacan "186 ülke temsilcisinin biraraya geldiği bu toplantılar, bunun gerçekleştirileceği en uygun platformlardan biridir" dedi.
Küresel krizin, gelişmiş ülkelerin finans sektörlerindeki aşırı risk birikiminin sadece o ülkeler değil, küresel sistemin istikrarı için de sorun teşkil ettiğini gösterdiğini anlatan Babacan, gelişmiş ülke finansal piyasalarından kaynaklanan sorunlar sonucunda, gelişmekte olan ülkelerin ciddi bir bedel ödemek zorunda kaldığını açıkladı. Bunun tekrarlanmaması için IMF'ye büyük bir sorumluluk düştüğünü anlatan Bakan Babacan, uluslararası finansal kuruluşların gelişmekte olan ülkelerin kalkınma süreçlerinin desteklenmesinde daha fazla rol almasını istedi.
"IMF'nin borçlanma yoluyla temin ettiği kaynak 500 milyar doları aştı"
IMF'nin borçlanma yoluyla ülkelere temin ettiği ek kaynak tutarının toplam 500 milyar doları aştığını hatırlatan Bakan Babacan, ancak bu kaynağın mevcut IMF kotalarının ciddi oranda artırılmasına engel olduğunu söyledi. Babacan uluslararası finansal sistemin istikrarına olan güvenin artırılması için IMF kotalarının kısa sürede en az iki katına çıkarılmasının şart olduğunu dile getirdi.
Babacan "IMF yönetim reformunun en önemli unsurlarının başında, kota dağılımının daha adil hale getirilmesi yer almaktadır. Bu konuda IMF'de düşük temsil edilen yükselen piyasa ekonomilerinin temsil adaletsizliğinin giderilmesi önerisinin süratle hayata geçirilmesine hep birlikte destek olmamız gerekmektedir" dedi.