Afili Filintalar görev başında
Genç kuşak edebiyatçılar, Afili Filintalar adıyla kurdukları internet sitesiyle, kitaplarının yanı sıra sanal dünyada da okuyucuyla buluşuyor. Murat Menteş'in de dediği gibi, 'Burada yönetici, müdür, patron yok. Herkes, bireysel niteliklerini öne çıkarmakta, istediğini yazmakta özgür.'
cumhuriyet.com.trOnlar, yeni kuşak genç edebiyatçılar olarak oldukça ilgi çeken ve takip edilen yazarlar. Kendi okur cemaatleri olduğunu bile söyleyebiliriz. İlk defa bir internet sitesinde, “Afili Filintalar”da bir araya geldiler, düzenli düzensiz yazıyor ve okuyucuyla buluşuyorlar. Biz diyelim 30, siz deyin 40 kişiler. Kendilerini bir çetenin üyesi olarak tanımlıyorlar. Eksiliyor, çoğalıyorlar, organikler bir anlamda. Ve yine ilk kez bir internet sitesinin yazarları olarak Virgin Megastore’da bir araya gelip, kitaplarını imzaladılar. İmza gününe 12 yazar katıldı. Biz de röportaj için imza öncesine sözleştik. Buluşabildik mi, 40 dakika gecikmeyle evet. İlk olarak fotoğraf çekimine yeltendik, bi gayret toplandık, İstiklal Caddesi’ne çıktık. Sonra imza için çağrıldık, bölündü işimiz. Sonrasında bir tek röportajı yapmak kaldı geriye.
Ama anladım ki, 10 kişiyle ne röportaj yapması kolaymış, ne fotoğrafı çekmesi ne de oturup yazması. Kimini fotoğraf için yakalayamadık kiminin yanıtlarını alamadık. Köşe kapmaca oyunu hissi oluştu ya bir ara, neyse ki toparlandık. Üç eksik beş fazla bir röportaj bizimkisi. Afili Filintalar çetesinin üyeleri anlatıyor...
- Kimdir bu afili filintalar? Neden bir araya geldiniz, neyi arıyorsunuz?
Ferhat Uludere: Yazı yazmayı seven bir grup insan diyelim. Bir araya gelip yazıp çiziyor ve insanlarla paylaşıyorlar. Neden bir araya geldiğimize gelirsek... Onlar zaten bir araya gelmişti beni yanlarına aldılar. Ben de “Abi siz neden bir araya geldiniz” diye sormadım hiç.
Murat Menteş: İnsana, düşünceye, edebiyata, söze değer veren kişilerdir. Hoşbeş için bir araya geldik. Onur Ünlü’yü arıyoruz. Bugünlerde pek göremiyoruz kendisini.
Şenol Erdoğan: Afili Filintalar’ın şahsen “farklı” ideolojilere sahip olsalar da, insanın bir arada durabileceğini gösteren “entelektüel” bir platform olduğunu en azından şimdilik düşünüyorum.
Gökdemir İhsan: Şahit olduğum kadarıyla efendi insanlar. Ben şahsen kibrit-i ahmeri arıyordum; arkadaşlarda fazla var mı diye bakmaya gelmiştim.
Selçuk Orhan: Bizi bir araya getiren, aslında genç kuşağın okuma alışkanlıklarından başka bir şey değil; onların dağınık, kararsız ama heyecanlı kitaplıklarının düzenine uyuyoruz.
- Peki nasıl bir dil ve kurgunun peşindesiniz?
F. Uludere: Siteye ilk geldiğimde üzerinde çalıştığım yeni romanın bölümlerini yayımlamaya başlamıştım, lakin bir süre sonra bundan vazgeçmek zorunda kaldım. Ben burada, daha ziyade eğlenceli şeyler yazmak istiyorum.
S. Orhan: Zaten Afili Filintalar ekibi her biri ayrı yönelimleri olan yazarlardan oluşuyor. Bu bir edebiyat akımı ya da meslek birliği değil. Dolayısıyla ne siyasal ne sanatsal anlamda ortak bir hedefi yok.
- Nasıl dahil oldunuz ekibe? Anlaşabiliyor musunuz? Fikir ayrılıkları ve çatışmalar da yaşanıyor mu?
Aslı Tohumcu: Çeteyi uzaktan, sessizce takip ediyordum. Dünya görüşleri ve edebiyatları farklı bu kadar çok, koca koca adamın (ve iki tane de kadının) bir arada bulunmaları özellikle ilgi çekici geliyordu bana. Ne zaman sonra, Samed Karagöz sayesinde sızdım içeri. Muhakkak fikir ayrılıkları oluyor ama filintaların özel durumu, sanırım bu ayrılıkların çözülmemesinde, ayrılıkçı tarafların eteklerindeki taşları rahatça dökebilmelerinde...
S. Orhan: Zaten Türkiye’de okurların, birbiriyle hiç uzlaşmayan insanların da konuşabileceğini, tartışabileceğini görmesi iyi oluyor.
Ş. Erdoğan: İster Menteş, ister Emrah Serbes ya da Alper, ne bileyim Ferhat olsun, her biri zaten okuduğum ve kendimi yakın hissettiğim yerli yazarlardır. 2-3 kitapla kabul edilmiş insanların varlığı, beni bu dar ülkede rahatlatıyor. Ne yazdıklarından öte bir durum bu. Burada beni besleyecek bir ayrılık ben hiç sezinlemedim. Zira bu ülkede yaşıyorsanız basit ve ego merkezli gelişmemiş çıkımları ötelemeyi zaten öğrenmişsiniz demektir.
M. Menteş: Hiçbir konuda fikir ayrılığı olmasa, farklı kişiler olduğumuzun bilincine varamazdık. Çatışmıyoruz. Saldırmadan, çemkirmeden, yıkmadan, bozmadan iletişim kurma yeteneğine sahibiz. Bir tür süper gücümüz var yani.
- Peki biri çok iyi bir yazı girdiğinde kıskançlıklar da oluyor mu?
F. Uludere: Ben yazıyı kimin yazdığını değil okurken aldığım hazzı düşünüyorum. Bencilce biraz ama böyle bakınca yazarı kıskanmıyorum.
S. Orhan: Bense pek çok Afili yazarını kıskanarak okuyorum.
M. Menteş: Güzel bir soru. Dostumuzun yeteneğine, ifade gücüne bakıp onu boğmak istiyor muyuz? Kişisel yetersizliğimizden ötürü meşum hislere ve fikirlere kapılıyor muyuz? Immm, sanmam.
- Her tür farklılığa açık mı site? Örnekse neyi denemek istersiniz?
G. İhsan: Vallahi ben şahsen test ettim: Bazen depresif, bazen deneysel yazar, bazen Kürt, bazen Alevi, bazen Marksist, bazen sulu mizahçı, bazen de parodik sufî kimliğimle, ama daha çok Alper Gencer’in yayıncısı olarak iştirak ediyorum çeteye; bir zararını görmedim. Demek ki hepsi mümkün!
Ş. Erdoğan: Yok bence açık değil. Dergim olan Underground Poetix’in altıncı ve yedinci sayısının kapağını koymuştum sayfama. Menteş, bu kapaktaki pornografik yapının bazı site okurlarını rahatsız edebileceğini, asla kaldırmamı istemediğini, sadece fikir beyan ettiğini yazdı. Ben de kör göze parmak şeklinde bir otosansür uyguladım kapağa. Daha da merak uyandırıcı oldu. Gülümsemek lazım böyle durumlarda.
S. Orhan: Afili Filintalar’ın bir manifestosu ya da yönetmeliği olmadığı için özel olarak farklılıklara açık olmak gibi bir iddiası da yok. Farklılıklar yazarların kişisel ilgi, üslup ya da görüşlerine bağlı olarak kendiliğinden doğuyor.
İnternetin dili...
- Her birinizin kendisine has bir okuyucu kitlesi var. Peki internet sizin için nasıl bir adım oldu? Ya edebiyata katkısı?
A. Tohumcu: İnternetin edebiyatıma katkısı, normalde tanışamayacağım insanlarla ve özellikle de okurlarımla bir araya getirmesi üzerinden yazma “motivasyon”udur benim için ve daha ötesi, geri duracağım bir çılgınlıktır.
Ş. Erdoğan: İnternetin dili, kendi dilinizden öte olamaz. Varsa, sizde bir karakter problemi vardır. Kitabında, dergisinde, makalesinde “küfredemeyen” biri, interneti bunlardan özgün ve özgür görüp, yazıyorsa, orada bir sorun var demektir. Kâğıt bakidir, ama elektrik er ya da geç kesilecektir! Anlayana...
S. Orhan: İnternet kullanıcısı metinleri okumaz, tarar. O yüzden de okuma alışkanlığındaki bu dönüşümün roman, şiir ya da öykü gibi yoğunlaşma gerektiren edebiyat metinlerine olası etkisi beni tedirgin ediyor. Bu denetimsiz veri akışı karşısında televizyon reklamlarına bakarken kilitlenip kalan bebekler gibi olabiliriz. Bu nedenle ben, internet üzerine düşündüğümde yazamıyorum.
- Peki ya, bu söyleşinin bir son sözü var mı?
Ş. Erdoğan: Yazmanın yayımlamaktan daha önemli olduğunu söylerim sadece. Gerisi balon bir ego. Herkes kabul etsin.