Afet riskini azaltayım dersen sosyal riski arttırıyorlar
AKP iktidarını besleyen ana arterlerden biri kentsel dönüşüm. 1999 yılındaki Kocaeli ve Düzce depremlerinden sonra hızla gündeme gelmeye başladı. Ve bugüne kadar Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye de 121 kentsel dönüşüm alanı ilan edildi. Ancak hem bunların hemen hemen hepsi büyük soru işaretlerini de beraberinde getiren uygulama alanları ve projeler.
Özlem Yüzak/CumhuriyetVatandaşın hakkının ne ölçüde korunup korunmadığı, doğru bilgilendirilmediği, riskli alanların ihalelerin hangi şirketlere nasıl tahsis edildiği, imar planlarında alelacele yapılan ve rant kokan değişiklikler, bölge halkının dönüştürülen bölgedeki yeni lüks konutlara sahip olma şansının ne kadar gerçekçi olduğu, hazırlanan projelerde sosyal devlet ilkesinin ne kadar korunup korunmadığı gibi... Biten ya da süregelen uygulamalar tüm bunların kentsel dönüşüm adı altında süregelen "rant projeleri" olduğunu gösteriyor.
CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, tüm Türkiye’de kentsel dönüşüm projelerini yakından takip eden ve envanterini yapmaya çalışan bir isim. Özellikle de Gaziosmanpaşa, Esenler, Sultangazi, Fikirtepe, Sarıyer, Beyoğlu, Zeytinburnu ilçelerindeki kentsel dönüşüm olayları ile yakından ilgileniyor. Ayrıca kentsel dönüşüm ile ilgili CHP nin Parti Okulunda Belediye Başkanı ve Belediye Meclis Üyesi aday adaylarına da eğitim veriyor. Eyidoğan ile son dönemde hayli sık gündeme gelen kentsel dönüşümü ve bazı ilçelerdeki uygulamaları konuştuk.
Ö.Y. Belki öncelikle 6306 sayılı ''Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi'' yasasını konuşmalıyız. Yasa 31.05.2012 tarih ve 28309 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Ve medyada ve günlük kullanımda ''Kentsel Dönüşüm Yasası'' diye anılır oldu. Bu yasa ile ilgili görüşleriniz nedir?
H.E. Türkiye’de birçok yerleşmede afet riskleri gerekçesi de dahil olmak üzere planlı bir yenileme ve iyileştirme gerekliliği açık. Ancak hükümetin çıkardığı 6306 sayılı yasa ile toplu yerleşme alanlarında mülkiyet ve barınma haklarına uyan, toplumsal uzlaşmayı sağlayan, katılımcı ve ortaklık tesis eden bir projelendirme yapmak pek olanaklı gözükmüyor. Bu yasa ile afet risklerini azaltalım derken sosyal riskleri attıracaklar. Yasa, kentsel toplu yenileme konusunu 50 yıl öncesinin yap-sat sistemine dayandırmakta, uygulamayı bir ‘rant mühendisliğine’ taşımaktadır. Biz bunu söylerken yenileme ve dönüşüme karşı değiliz. Bu işlerin yanlış yollardan giderek yapılmaya çalışıldığını söylüyoruz. Bir sosyal demokrat anlayışla, insanı merkezine alan anlayışla geliştirdiğimiz yöntemler var. 6306 sayılı yasa, kent planı bütünlüğünü, kentsel standartları, toplumsal gereksinmeleri ve altyapı yükü ölçütlerini yok varsayıyor. Katılımcılığı sağlamak yerine zorlayıcı yöntemlerle karşı duruşları sindirecek yollar öneriyor. Yavaşlayan inşaat sektörünü harekete geçirme niyetiyle yazılmış bir yasa . Bugüne kadar tüm Türkiye de 121 yerde riskli alan ilan edildi. Tüm Türkiye’de 69.300 dönüm, İstanbul’da ise hemen hemen bunun beşte biri olan 11.500 dönüm riskli alan ilan edildi. Bu da gösteriyor ki en fazla inşaat faaliyeti ve dolayısıyla sektörel ciro İstanbul da olacaktır. Aynı 2B de olduğu gibi büyük kentlerde büyük cirolara yönelik bir yaklaşım sergilenmektedir.
Hükümet bu yasayla afet riskini azaltacağım diyor ama kent estetiğini, çağdaş planlamayı ve mahalle yaşamını tesis eden yeni bir şey yapmıyor. Ana plan dışlayan bir yaklaşımla olmadık yerlere gökdelenler, AVM’ler, hizmet sektörü tesisleri vb inşa ediliyor. Planlama kavramına uygun olmayan ama rantı önceleyen işler yapılıyor. Örneğin, bugün Kadıköy Fikirtepe’de gelinen durum ve ortaya çıkan mağduriyetler ne yazık ki İstanbul Büyükşehir Belediyesinin beceriksizliğinin bir sonucudur.
Bugün İstanbul’daki kentsel dönüşüm girişimlerine baktığınızda (örn. Zeytinburnu, Fatih Sulukule, Kadıköy Fikirtepe, Esenler ve Gaziosmanpaşa) dönüşümden daha yüksek cirolu gayrimenkul geliştirme faaliyetleri gözlenmektedir. Yeni ve güvenli bina yapabilirsiniz ama asıl amaçlanan planlı, iyileştirilmiş, sağlıklı, ulaşımı kolaylaşmış ve dönüşmüş bir yaşam ortamı oluşturamazsanız bu “dönüşüm” olmaz. Aileleri, çoluk-çocuğu 20-30 katlı binalara (sosyal silolara), yüksek emsalli konut+ticaret+ofis projelerinin içerisine tıkıştırmanın adına “dönüşüm” denemez. Ona olsa olsa “gelir getirici gayrimenkul geliştirme” denir.
Ö.Y. Her yer afet riski altında mı? Bildiğim kadarı ile deprem riski çok az olan bölgeler de kentsel dönüşüm alanı ilan ediliyor. Bunu teknik ve hukuksal açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?
H.E. Bu yasaya göre bulunduğunuz alan herhangi bir afet tehlikesi içermese de, binanız risksiz de olsa riskli alan ilan edilen alan içerisine alınabilirsiniz. Ayrıca, bulunduğunuz yapıya riskli tesbiti yapılırsa, bulunduğunuz alan ister riskli olsun ister olmasın, yani herhangi bir afet tehlikesi olmasa da kentsel dönüşüm kapsamına alınır.
Peki, herhangi bir afet tehlikesi yoksa yapı nasıl riskli olur? Yasada bu açık değil. Ancak “ekonomik ömrü doldurma” riskli yapı şerhi için yeterli gözüküyor. Bu yasa başta deprem olmak üzere “afet riski”ne kilitlenmiş, içerisinde ciddi hukuki sorunlar olan bir metin. Oysa “bütüncül kentsel planlama, toplu yenileme ve iyileştirme” türünde bir başlık kullanılsaydı çok daha geniş uygulama olanı bulabilirdi ve planlama kavramı öne çıkardı.
Riskli alan ilan edilen 100 yerleşim alanı için, ilgili belediyelerine bu incelemeleri kapsayan onbir adet soruyu içeren oluşan bir yazıyla sorduk. Ancak 34 belediyeden yanıt geldi. Örneğin bu belediyelerden yalnızca 10’nunda belediye meclis kararı ile Bakanlıktan riskli alan ilanı talep edilmiş ve bunlardan ancak 5 tanesinde yeterli bilgi ve belgeler Bakanlığa gönderilmiş. Yanıt göndermeyen 67 belediyede durumu bilimemekle birlikte, çoğunda riskli alan ilanı için gerekli bilimsel ve teknik çalışmaların yapılmadığı anlaşılmaktadır. 4 Temmuz 20134de çıkan yönetmelik değişikliğine göre belediyelerden talep, bilgi, ve belge gelmesine gerek kalmadan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tepeden inme “riskli alan” kararı alabilir. Bu durum, yerel yönetimlerin ve yerleşim alanlarında yaşayan insanların bilgisi ve katılımı olmadan yapılacak uygulamaların önünü açmaktadır. CHP olarak 6306 sayılı yasada bazı maddelerin itiraz sürelerine, hak arama özgürlüğüne, yargı yolunun kapanmasına, kamu arazilerinin özelleştirilmesine, insan haklarına, yerel yönetimlerin devre dışı bırakılmasına ve eşitlik, mülkiyet ve barınma haklarına aykırılığı tesbit ettik. Vee ilgili maddelerin iptalleri ve iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulması için Anayasa Mahkemesine talepte bulunduk.
Ö.Y. İstanbul’da bir çok ilçede riskli alanlar ilan edildi. “Nedense İstanbul’un Kadıköy Fikirtepe, Gaziosmanpaşa, Esenler, Beyoğlu Okmeydanı ve Sarıyer gibi daha az riskli ilçelerin mahalleleri öncelik kazanmıştır” diyorsunuz. Peki neler oluyor şimdi bu ilçelerde kısaca özetler misiniz?
H.E. 2002’de Japon JICA İstanbul Deprem Tehlike ve Riski Etüdünü (Mikrobölgeleme), 2003’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi dört üniversitemizle İstanbul Deprem Master Planını ve 2011’de Japon OYO Firması Avrupa ve Anadolu Yakası Deprem Tehlike çalışmaları yaptı. Buna göre kentsel planlama ve dönüşüm için öncelikli alanlar belirlendi. Bunlar Avcılar, Fatih, Büyükçekmece ve Küçükçekmece, Zeytinburnu, Tuzla, Bayrampaşa, Adalar, Güngören, Bakırköy, Maltepe, Kartal ilçeleri ve özellikle bu ilçelerin heyelan, taşkın ve tsunami alanları yanısıra dere yataklarındaki, kıyı bantlarındaki sıvılaşma alanları ve bu alanlardaki teknik ömrünü tamamlamış yapılar. Zeytinburnu Sümer mahallesi uygulaması tam bir “rant” hikayesine dönüşmüş durumda. Küçükçekmece’de kentsel dönüşüm yasası çıkmadan yapılan uygulamada ise mağduriyetler oldu ve yanlış bir yerleşim uygulaması yapıldı. Fatih’te Sulukule dönüşümü ise bir tasfiye ve haksızlık örneği.
Nedense en az ve az riskli alanı olan Gaziosmanpaşa’da 3,930,000 metrekare, Esenler’de 290,000 metrekare, Kadıköy Fikirtepe’de 1,340,000 metrekare, Beyoğlu Okmeydanı’nda 1,300,000 metrekare, Sultangazi’de 180,000 metrekare gibi çok büyük alanlar öncelikle riskli alan ilan edildi. Bu alanlarda yapılması düşünülen projelere baktığımızda ise mahalle yerleşmelerini ve kültürünü ortadan kaldıran yüksek emsalli ticaret ve ofis projeleri öne çıkıyor.
Fikirtepe: Kentsel dönüşüm yasası çıkmadan önce, 2010 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından deprem bahane edilerek Fikirtepe kentsel dönüşüm alanı ilan edildi. Topbaş’ın açıklamaları basına “piyango onlara vurdu” başlığı ile yansımıştı. Aslında amaç “yüksek gelir getirici bir gayrimenkul geliştirme”ydi. Bugün gelinen noktada bunu daha iyi anlıyoruz. Bu süreç sırasında Topbaş Şubat 2011’deki demecinde, Fikirtepe için, “dönüşüm yapıldığında değerini 4’e, 5’e katlayacak” dedi. Topbaş’ın açtığı yolda müteahhitler Fikirtepe bölgesinde faaliyetlere başladılar ve mülk sahibi olanlarla tamamen ticari ve şehir plancılığından uzak yaklaşımlarla bölge halkına sözler verdiler ve hatta hukuki değeri tartışmalı sözleşmeler yapmaya başladılar. Gazetelerde çıkan haberler Fikirtepe’de büyük bir bir rant havası yaratıyor. Mülk sahibi vatandaşlar çok büyük değer artışı psikolojisine sokuluyor. Örneğin 15 Temmuz 2010’daki şu haber başlığı oradaki durumu gayet güzel özetliyor: “Ağaoğlu, Taşyapı ve Selimoğlu Fikirtepe'de yer topluyor!” Tıkanan dönüşüm sürecini Çevre ve Şehirclik Bakanlığı 31.05.2013 tarihinde riskli ilan ederek 6306 sayılı yasa kapsamına aldı. İlan edilen alan Fikirtepe ve Dumlupınar mahalleleri ile Eğitim ve Merdivenköy mahallelerinin bir bölümünü kapsıyor. Bakanlık, yaklaşık bu alanda, 6306 sayılı kanunun zor kullanan bir yaklaşımı olan ve maliklerin 2/3 çoğunluğu bulması halinde anlaşamayan 1/3’ün mülklerine el koyma ve kamulaştırma yetkisini kullanacaktır. Süreçte, yapılacak iş ve işlemlerle ilgili Belediye-Bakanlık işbirliğinin sağlanamaması tam bir belirsizlik ortamı yaratmıştır. Halen Fikirtepe’de ilan edilen alan için Bakanlığın proje konusunda kesin bir kararı bulunmadığı gibi Kadıköy Belediyesi de bu uygulamanın hiçbir noktasında olmamıştır. Riskli ilan edilen alanın karayolunun hemen yanında yer alması nedeni ile müteahhitlerin geliştirilecek projelerde rant öncelikli planlara ve projelere yöneldiği, bu noktada hak sahiplerinin kazanımlarının minimum seviyede kalacağı görülmektedir. 3 bin binanın yıkıldığı, 5 bin binanın boşaltıldığı Fikirtepe halkı 2.5 yıldır bekliyor. Gidişata bakılırsa deprem öncelikli bir dönüşüm değil “ciro” öncelikli bir dönüşüm yolda. Topbaş’ın ve bazı büyük müteahhitlerin rant parlatan demeçleri sonrası 80 metre yükseklik yetmez 100 metre olsun talepleri de hala tartışılıyor. Orta ve alt gelir grubu insanların mekanı olan Fikirtepe ve yakın çevresi “4.2 emsalli konut+ticaret+hizmet” türünden “rezidans”larda ikamet eden orta ve alt gelir grubu insanlar olarak nasıl bir hayat sürdürecekler? Binalar “konut+ticaret+hizmet” kulelerine dönüşürken sosyal dönüşüm nasıl olacak hep birlikte izleyeceğiz.
Gaziosmanpaşa: Gaziosmanpaşa ilçesi zemin ve deprem merkezine uzaklık bakımından deprem tehlikesi en az yerlerden biri. İlçede kentsel dönüşüm adına ilginç şeyler oluyor. İlk uygulamanın yapıldığı Sarıgöl ve Yenidoğan mahallesinde yaşananlardan neredeyse bir kitap yazılır. Aralık 2010 da belediye Romanların yaşadığı Sarıgöl’de “alt-orta gelir grubuna hitap eden sosyal konutlar” üretmeye niyetlendi. Belediyenin o zamanki niyeti 285.000 metrekare arazi üzerinde 30.000 metrekareye sosyal konutlar yapmaktı! Peki, kalan 255.000 metrekare ne olacaktı? TOKİ o tarihte bu işe (!) girmedi. 1 Ekim 2012 de basına verdiği demeçte Belediye Başkanı “Romanların kendilerine özgü kültürlerini kaybetmeden dönüşüm yapacaklarını, kimsenin bedduasını almayacaklarını ve 3 katlı evler yapmayı planladıklarını” söyledi. Sonra Ekim 2012 sonunda belediye Sarıgöl Mahallesinde 725 konutluk bir projeyi 90,800,000 TL ye bir firmaya ihale etti
Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı söylediğinin tam tersini yaptı. Roman vatandaşlardan mülkleri çok ucuza alındı ve Romanlar oradan gittiler. Şimdilerde öyle 3 katlı Roman vatandaşa uygun binalar değil 15-20 katlı binalar projelendirildi ve bunların adı “Sarıgöl Kent Konutları” oldu. Roman vatandaşların akıbeti aynı Sulukule de gibi oldu. Yani tasfiye edildiler. 26 Kasım 2013 tarihinde çıkan bir haber şöyle: “Sarıgöl’deki kentsel dönüşüm hakkında bir rapor hazırlayan Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner, ‘Sarıgöl’de şimdiye kadar 50’nin üzerinde aileyle görüştük.Yalnızca 1 aile yeni konut projesi için anlaşma imzaladığını ifade etti. Belediyenin projesinden ev alanlar, 10 yıl boyunca borçlanarak her ay en az 700 lira ödemek zorunda.’ Tarih tekerrür eder mi bilmiyorum ama Sulukule, Sarıgöl’de tekerrür etmiş! Şu anda Sarıgöl de Romanların evleri yıkıldı, arazi açıldı inşaatın başlamasını bekliyor. Duyduğuma göre belediye açık arttırma usulü daire satışlarına başlamış. Güya, o mahallede oturanlara öncelikli olarak ev sağlanacaktı. Şimdi yerlerinin rantını bölüşmeye çalışanlar açık arttırma işine başlamışlar. Evleri yıkılan o roman vatandaşlar yine evsiz kaldı. Bu arad şu konuda bir uyarı yapayım. Bu 725 konut sayısı belediye meclisinde her an bir imar değişikliği ile katlanabilir.
Sarıgöl işleri sürerken Gaziosmanpaşa Belediye Meclisi Ağustos 2012’de Pazariçi, Yıldıztabya, Karlıtepe, Sarıgöl ve Bağlarbaşı mahallelerini riskli alan etme kararı aldı. Ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu kararı onaylamadı. Bunun üzerine belediye meclisi yeni bir kararla bu mahalleleri riskli alandan çıkarıp rezerv alan ilan etti. Daha sonra tekrar riskli alan kararı alıp (!) Bakanlığa teklif etti. Bakanlık 26 Ocak 2013 de 16 mahalleden 11’ini riskli alan ilan etti. 3,930,000 metrekarelik bu alan neredeyse ilçenin tamamı.
Bu mahalleler içerisinde toplam bağımsız konut ve işyeri sayısı 22.961. En az 100 bin nüfusu ilgilendiren bir dönüşümden bahsediyoruz. Riskli alan ilan edilen yerdeki vatandaşlara Belediye tarafından elden dağıtılan, resmi bir belge niteliği olmayan çağrı belgeleri ile vatandaş kimlik belgesi ve tapusuyla belediyenin açtığı büroya davet edilmektedir. Bu davetlerde büroya gelen vatandaşlara tapu tahsisi belgelerinden veya tapularından veya barınma haklarından feragat veya benzeri bir belge imzalatılıyor. Elimizdeki bazı belgelere bakılırsa bazı şahısların ve hatta belediye memuru niteliğindeki kişilerin kendi adlarına vatandaşla “genel vekaletname” yoluyla parsel topladığına şahit oluyoruz.
Ö.Y. Gaziosmanpaşa’da 4 riskli alanın özel inşaat şirketlerine "alın kentsel dönüşüm yapın" denilerek verilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Belediye daha Sarıgöl pazarlamasını bitirmeden üzerinde binlerce binanın bulunduğu diğer mahalleleri pazarlamaya çalışmaktadır. 12 Aralık 2013 tarihinde basında yer alan haberlere göre Gaziosmanpaşa Belediyesi 4 riskli alanı müteahhitlik şirketlerine verdiğini ilan etti. İhlas Holdinge 1,300,000 metrekare, Nef İnşaata 130,000 metrekare, Yeşil İnşaata 280,000 metrekare, Soyak İnşaata 300,000 metrekarelik olmak üzere toplam 2,010,000 metrekare alan bunlar risklidir alın bunları vatandaşa depreme dayanıklı, sağlıklı, yeşil alanlı, otoparklı konutlar yapın diye verdiler! Ne kadar iyi niyetli bir belediye başkanı var Gaziosmanpaşa’da! İflas eden İhlas Finans’ın şirketi bu kadar büyük ve on binlerce insanın yaşadığı alanlarda nasıl inşaat finansı bulacağını bilen var mı? Vatandaşa sunulan ve üzerinde anlaşma sağlanan bir proje yok. Vatandaş önce tapularından feragat ettiriliyor, sonra size ev yapacağız deniyor. Neden önce plan ve proje yapılıp sonra halka gidilmiyor ve o koşullarda rıza alınmıyor. Ben 13 Aralık 2013 tarihinde İçişleri Bakanlığına tüm bu soruları sordum. Ancak cevap alamadık. Cevap alamadığımız sürece düşüncemiz riskli alanların bazı şirketlere bir tür hibe edildiği şeklinde olacaktır. Üzerinde onbinlerce ailenin yaşadığı bu mahallelerde vatandaşın başına neler gelecek? İhlas Holdinge verilen iki mahalle için basına yansıyan haberden elde ettiğimiz bilgiye göre şirket bu projedeki ciro hedefini 1 milyar 860 milyon dolar olarak açıkladı. Şirket yürürlük için belediyeye 3 milyon dolar ödemiş, verilen arazinin üçte birinde 4,500 konut+ticari birim üreteceğini beyan etmiştir. Biz de sorduk: arazinin üçte ikisinde ne yapacaksınız ve ne kadar “ciro” elde edeceksiniz? Tüm ciro içerisinde hane ve işyeri sahiplerinin payı ne olacaktır? Tüm ciro içerisinde Belediyenin payı ne olacaktır? Projenin maksimum yüzde 40’ı hane sahiplerine verilecek deniyor. Peki, Holding bu %40 ın ne kadarını hane sahibine verecek?
Ö. Y. Anladığım kadarı ile burada da birçok kentsel dönüşüm projesinde olduğu gibi mülkiyet, mağduriyet, vatandaşın sinmesi ve yeteri kadar sesini duyurumaması gibi durumlar var. Zaten sizde gözlemlerinizi “Halk Belediye-Müteahhit arasında kalmış vaziyette” diye dile getiriyorsunuz. Bu noktada ne yapılmalı?
H.E. Dönüşüm alanlarında barınan vatandaşların ister resmi mülkiyeti olsun ister olmasın mutlaka ada veya mahalle bazında örgütlenmeleri gerekir. Bu örgütlenme dernek veya kooperatif olarak gerçekleştirilmelidir. Böylelikle vatandaş idare karşısında bir “muhatap tüzel kişilik” kimliğine kavuşacak, her aşamada alınacak kararlar “topluluk görüşleri” çerçevesinde olacaktır. İdare veya müteahhit karşısında tüzel kişilikli bir muhatap bulacağından, her aşamada vatandaşın hakları konusunda daha dikkatli olacaktır. Ülkemizde dönüşüm uygulaması yapılan alanlardaki vatandaşlarımız kiracı, tapusuz, tapu tahsis belgeli, kat irtifakı tapulu ve kat mülkiyeti tapulu olarak sınıflanmaktadır. Birçok vatandaş tapusuz da olsa farklı sürelerde taşınmazlarda ikamet etmişler ve su, elektrik, gaz faturalarını ödemişler ve vergi vermişlerdir. Dönüşüm uygulamalarında idare veya müteahhit ile vatandaşlar arasında yapılan/yapılacak anlaşmaların hukuki dayanakları sağlam ve vatandaşın müteahhit karşısında korunmasını sağlayacak sözleşmeler geliştirilmesi gerekir. Bu konuda ciddi sorunlar vardır. Biz, sözleşmelere eklenmesi durumunda vatandaşın kendisini hukuki bakımdan daha korunur bir duruma getirmesi için bir kılavuz hazırladık.
Ö.Y. Doğru bir kentsel dönüşüm size göre nasıl olmalı? Türkiye'de bunun örnekleri hiç oldu mu?
H.E. Türkiye’de yakın gelecekte izlenmesi gereken kentsel politikaların özellikle Kentsel Riskleri Azaltma amaçlı İyileştirme / Yenileme eksenine oturması kaçınılmaz. Ben doğru kentsel dönüşümü şöyle özetliyorum: Topluluk görüşlerinin alındığı, insanları evlerinden sürgün etmeyen, sosyal kültürel ve komşuluk ilişkilerini önemseyen, insanları borçlandırmayan, tek tip ve ucube apartmanlara mahkum etmeyen, ortaya çıkan değer fazlasını hak sahipleri ile paylaşan bir anlayış. Kentsel dönüşüm ve yenileme yalnız bina inşaatı değildir. O yeniden yapılandırmadır, canlandırmadır, iyileştirmedir, sağlıklaştırmadır ve korumadır. Herkes için güvenliktir. Kentsel dönüşümün bize kolay ulaşım, park, yeşil alan ve temiz hava ve su olarak dönmesi gerekir. Onun içerisinde insan olmalıdır. Ülkede yalnızca inşaat sektörünü ayakta tutma ve “afet geliyor!” adına vatandaşın mülkiyet ve hak mağduru olmasına, fazladan borçlandırılmasına, sosyal yapılarının bozulmasına, oturdukları mahallerden tasfiye edilmelerine ve oluşacak değer artışının “hak etmeyenlere” aktarılmasına göz yumulamaz.
Karayalçın döneminde Ankara’da Dikmen Vadisi ve Portakal çiçeği projeleri, günümüzde ise Kuzey Ankara dönüşüm projeleri örnek “yerinde dönüşüm projeleri” sayılabilir. Ancak son uygulamalarında Kuzey Ankara dönüşüm projesinin yeni etapları “ciro” amaçlı gayrimenkul geliştirme uygulamasına dönüşmüştür. Şu sıralarda Kartal Belediyesi gözetiminde yürütülen ve uzlaşmayı ve karşılıklı güveni tesis eden, kaynağını yaratan bir “yerinde dönüşüm” uygulaması başarıyla yürütülmektedir.