Adalete Güvenmek...

cumhuriyet.com.tr

Adalete her alanda güvenin sağlanması için, konusunda uzman kişilerce bilimsel verilere dayalı bir uğraşa derhal başlanması faydalı olacaktır. Unutulmamalıdır ki “adalet bir gün herkese lazım olur”. Bu reformun önkoşulu ise yargıç güvencesinin ve bağımsızlığının ortadan kaldırılması değil, tam anlamıyla yeniden tesisinin sağlanmasıdır.

Kişinin yaşamında en önemli duygu, güven duygusudur. Çocukluğunda yeterli güveni çeşitli nedenlerle bulamayanlar, ilerki yaşamında bunun acı ve eksikliğini hep yaşayacaklardır. Erginlik döneminde bulunduğu çevreye, okuluna, işyerine ve devletine güvenmek ister kişi. Başı sıkıştığında gidebileceği bir doktor ya da haksızlığa uğradığında hakkını geri verecek bir mahkeme bulabilmek ona güven ve umut verir. Unutulmamalıdır ki, güven duygusu korkuyla değil, sevgiyle beslenir. Kendisine ve diğerlerine güvensizliğin yerleşik olduğu bir toplumun pek de sağlıklı olduğu söylenemez. Her çeşit yeniliğe kuşku ile bakan kişilerden oluşan toplum öğrenilmiş çaresizliğe yenik düşmüştür. Böyle bir toplum adaletli de olamaz.

Adalet ve hakkaniyet duygusu, kişinin vicdanını oluşturur. Kişi başkaları ile birlikte olduğu her yerde onlara hakkaniyetle davranıp davranmadığını irdelemek zorundadır. Sağlıklı vicdanda çoğul standartlar bulunmaz. Rüşvetçi vicdan çoğul standart kullanır-herkes eşittir ancak bazıları daha eşittir. Herkesin kendini akıllı sandığı ve yalnız kendisinin akıllı olduğunu düşündüğü toplumlarda uyum ve uzlaşma yöntemleri gelişmemiştir. Bazı insanlar haksız olduğunu bilse de haklı çıkmak çabasından hiç vazgeçmezler. Bu durumda, hakkaniyet duygusu değil, güçlü olan kazanır sloganı önemli rol oynar.

Adamına göre kural

Çevreye de bunu kolayca kabul ettirebiliyorsa -boyun eğiliyorsa- artık korku toplumunun temel taşları döşenmiş demektir. Nietzsche’yi yanlış anlayıp, kendi kafasında oluşturduğu üstün insan modeline tapınanlar gibi. Oysa Nietzsche başka insani yeteneklere ve fikirlere değer veriyordu. İyinin ve kötünün ahlakı ile soylu -elit- ve köle ahlakı arasındaki zıtlığın bilincindeydi.

Hukukun üstünlüğü belli bir zümrenin üstünlüğü anlamına gelmez. Hukuk bir öç alma vasıtası da değildir. Narsisitik incinmişlik, hukuk yoluyla düzeltilemez.

Hukuk; adaleti ve güveni sağlamaya çalışır. Bunu yaparken kişinin, düzenin, devletin yararları arasında bir denge bulmaya çalışılır. Kişi özgürlüklerinin haklı nedenlerle kısıtlanması da toplumun yararı nedeni ile ve bu oranda olmalıdır. Hukuk kuralları herkese eşit uzaklıkta, soyut ve objektif olmalıdır. “Adamına göre kural” olmaz. Roma imparatorunun atını senatör atamasına ilişkin kanunu bir normdur, ancak hukuka uygun bir norm değildir.

Hukukta eşitlik benzer durumda olanlar arasındaki eşitliktir. Hiçbir kural zengine farklı, fakire farklı hükümler taşımaz. Bazı dosyalar zamanaşımına uğrarken bazıları yeniden açılamaz. Siyasilere tanınan dokunulmazlıklar, Batı ülkelerinde olduğu gibi, “kürsü” dokunulmazlığı ile sınırlandırılmalıdır.

Başka bir deyişle, siyasi görüşlerinden dolayı yargılanmamalıdırlar. Adi suçlar için dokunulmazlık zırhından yararlanılması da eşitlik ilkesine aykırıdır.

Kuralların uygulayıcısı yargıçlar, tarafsız ve bağımsız olmak zorundadır. Herkese eşit uzaklıkta durmalıdır. İstisnalar kural, “kural” istisna haline dönüşmemelidir. Sav ve savunma eşit şartlarda ve aynı düzeyde görevini yerine getirmelidir. İngiliz yargıçlarının taktığı peruk onların tarafsızlığını temsil eden bir simgedir. Yargıçlar aynı zamanda bilgili ve donanımlı olmalıdır. Bu özellikler ancak teorik ve pratik eğitim aşamasında alınacak önlemlerle geliştirilebilir. Batı ülkelerinde hukuk fakülteleri ve eğitimine verilen önem gözönüne alınarak; eğitimi kısaltıp, ders sayısını azaltmak yerine, hukuk eğitiminin kalitesini arttıracak önlemler alınmalıdır. Sadece ulusal hukuk eğitimi vermek günümüz şartlarında yetersizdir. Pek çok ülkede uluslararası hukuk ve AB hukuku konularında uzmanlaşan hukuk fakülteleri bulunmaktadır.

Adaletin tarafsız olması ve hiçbir yerden emir almaması yanında, güvenilir olması da gerekir. Hukukta tümüyle haklı ya da tümüyle haksız sonuçlara varmak güç olsa da, kişiye hakkını zamanında, yeterince teslim eden bir adalet güvenilir adalettir. “Geç gelen adalet adalet değildir” sözü boşuna söylenmemiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi makul sürede sonuçlanmayan davalar için Türkiye’den gelen pek çok başvuruyu, iç hukuk yollarının tüketilmesini beklemeden, incelenebilir, bulmuştur. Bazılarında ise iç hukukta başvurulacak bir mahkeme bulunmadığı gerekçesiyle dinlenebilirlik kararı vermiştir.

Önerimiz; mahkemelerdeki dosya sayısı ve konusu üzerine yapılacak kapsamlı bir çalışmadan sonra, her konu için değişik olabilecek çözüm yolları getirmektir.

Bazı konularda sigorta sistemini devreye sokmak, uyuşmazlıkların arabuluculuk, dostane çözüm veya uzlaşma yolu ile çözülmesi için yapılan kanun tasarısı çalışmalarını hızlandırmak, bazı ceza davalarında kendi hakkını almaya yönelik (öç, kan davası, töre cinayeti gibi) davranışlar konusunda sosyolojik araştırmalar sonucu elde edilecek verilere göre, halkı aydınlatacak ciddi bir eğitim faaliyetine girişilmesi bu yollardan bazılarıdır. Sonuç olarak adalete her alanda güvenin sağlanması için, konusunda uzman kişilerce bilimsel verilere dayalı bir uğraşa derhal başlanması faydalı olacaktır. Unutulmamalıdır ki “adalet bir gün herkese lazım olur”. Bu reformun önkoşulu ise yargıç güvencesinin ve bağımsızlığının ortadan kaldırılması değil, tam anlamıyla yeniden tesisinin sağlanmasıdır.