'Adalet sisteminin geldiği son noktanın yangını'
İstanbul Baro Başkanlığı, Şanlıurfa Cezaevi'nde 13 mahkumun hayatını kaybettiği yangın ve Dağlıca'da 8 askerin şehit olduğu saldırıya ilişkin iki ayrı açıklama yaptı.
cumhuriyet.com.trİstanbul Baro Başkanlığı yaptığı açıklamada, "Bir hukuk kurumu olarak ilan etmeliyiz ki; bu yangın başkadır... Bu yangın, bir Ceza İnfaz Kurumunda çıkan kavga veya isyanın sonucu değil, Türkiye Adalet Sisteminin geldiği son noktanın yangınıdır" dedi.
Açıklamanın tamamı şöyle; “Uzunca bir süreden bu yana, toplumun özel ilgi alanına dâhil olan davaları izleyen ve bu alandaki odaklanma nedeniyle ihmal edilen “adi suçlularla” ilgili yaşanan gelişmeler, Şanlıurfa’da bir yangınla noktalanınca, su yüzüne çıkma imkânı buldu. Bu “yangın” sayesinde, Cezaevlerinin insanca yaşam koşullarından mahrum olduğunu öğrendik. Bu “yangın” sayesinde, kapasitelerinin çok üstünde mahkûm ya da tutuklu barındıran Ceza İnfaz Kurumları olduğunu, insanların yerlerde yattıklarını, günde iki kez yarım saat verilen su ile ihtiyaç giderdiklerini öğrendik. Bu “yangın” sayesinde, aslında hemen ertesi gün sağlanabileceği anlaşılan klimanın bir yerler yanmadan temin edilemeyeceğini de anladık.Bu yangın bize çok şey anlattı… Bundan bir süre önce, bir “özel hükümlü” için özel Cezaevi aranmış ve O’nun “rahatı” Bakanlığa dert olmuştu. Dilerse rahat ettirebilen Bakanlığın, bu özeni her mahkûm için gösteremediğini bu “yangın” öğretti bize... Ve nihayet; 237 kişi kapasiteli bir Ceza İnfaz Kurumunda bu kapasite 367 kişiye çıkarılmış iken 1057 mahkûm barındırılınca “yangın” çıkması kaçınılmazdı. Şimdi bu yangın, başsağlığı mesajları ile geçiştirilecek basitlikte değildir... İstanbul Barosu olarak bütün sorumluları önce “vicdani muhasebeye” davet ediyoruz. Ardından Adalet Bakanından, İnfaz Koruma Memuruna kadar bütün sorumluların hesap vermesi gerektiğini düşünüyoruz. Kişi özgürlüğünü kısıtlayarak kamu otoritesini sağlayan devlet; sorumluluğu altındaki yaşam hakkının yok olmasına neden olan yangını, bu hiyerarşideki bütün görevlilerin sorumlu davranmaları ile söndürebilir. “Mahkûmlar arasındaki kavgaya” dikkat çekerek, sorumluluklarını kendileri üzerinden uzaklaştıracaklarını sananlar, bu çabalarında başarılı olamazlar. Yaşananları yangın öncesinde Bakanlığa yazılı başvuru ile ulaştıranlara yanıt bile verilmemiş ise, Bakanlığın bu sorumluluktan kaçması olası değildir. Çünkü bu yangın başkadır.”
Saldırılara kınama
İstanbul Barosu Başkanlığı, Hakkâri ili Şemdinli ilçe sınırları içindeki Dağlıca bölgesinde konuşlu askeri birliklere yönelik 8 askerin şehit olduğu, 16 askerin yaralandığı saldırıyı ilişkin de açıklama yaptı.
Basın açıklamasından;
”Terör örgütünün her geniş kapsamlı saldırısında olduğu gibi bu kez de ana karargâhının bulunduğu Kuzey Irak’tan sınırı geçerek eylemi gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Irak’ın Merkezi yönetiminin hiçbir otoritesinin bulunmadığı Kuzey Irak’ın fiili yöneticisi Barzani’nin saldırganları koruduğu ve desteklediği bilinen bir gerçektir. Durum bu kadar açık iken bölücü terör örgütünün ana karargâhının ve eğitim kamplarının bulunduğu Kuzey Irak’taki ABD kuklası diktatör’ün Türkiye ile birlikte teröre karşı ortak mücadele edeceği yalanı ile halkımız senelerdir oyalanmaktadır.
Terör örgütünün, emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesi adını verdiği, ülkemizi de kapsayan enerji coğrafyasını çıkarlarına göre yeniden tanzim etme tasarımının bir aracı olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bu nedenle ana karargâh Kandil’e emir veren asıl karargâhın adresinin batının emperyalist merkezleri olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
Emperyalizm Yeni Sevr’in gerçekleşmesi için Türkiye’nin siyasi coğrafyasının küçültülmesi gerektiğini düşünmektedir. Enerji ve doğal kaynakların bölge halklarının tasarrufundan çıkarılması için öncelikle Türkiye engelini aşmayı hedeflemektedirler.
29 Ekim 1923 anlayışının, yani ulus devlet ve üniter yapıyı esas alarak temelleri atılan çağdaş Türkiye’nin kuruluş felsefesinden uzaklaştırılması için terör bir araç olarak kullanılmaktadır. Barış ve demokrasi sözcüklerini dilinden düşürmeyen terör örgütü, halkı etnik ve mezhepsel bir kaosun içine sokarak ayrıştırmayı amaçlamaktadır.
Bölücü terör örgütünün saldırılarına hız verdiği bir ortamda siyasi iktidar ve kimi muhalefet temsilcilerinin ulusal bütünlük konusundaki geleneksel duyarlılıkla örtüşmeyen adımlar atmasının doğru olmadığını düşünmekteyiz.
İstanbul Barosu olarak, ülke bütünlüğüne yönelik saldırıları şiddetle kınarken, halkımızı ve tüm siyasi partilerimizi, meslek örgütlerini, sendikaları ortak bir duyarlılıkla bölücü terör kampanyalarına karşı tavır almaya çağırıyoruz.”