Adalet Nöbeti'nde 53.hafta... "Zulmün saltanatı son bulacak"
İstanbul Çağlayan Adliyesi önünde her hafta yapılan Adalet Nöbeti'nin bu hafta 53'üncüsü gerçekleştirildi. Nöbette, 5 Nisan Dünya Avukatlar Günü olması dolayısıyla tutuklu avukatların mesajları okundu.
CANAN COŞKUNGazetemizin yayın politikasının suçlama konusu edildiği dava kapsamında asılsız ve akıl dışı iddialarla 523 gündür tutuklu bulunan icra kurulu başkanımız ve avukatımız Akın Atalay’ın nezdinde tüm haksız tutuklamalara karşı çıkmak için Nisan 2017’de başlayan “Adalet Nöbeti” bugün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde 53. kez tutuldu. Nöbete İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, CHP eski milletvekili Melda Onur, diyalog grubunu temsilen Akın Birdal, Levent Tüzel, Gencay Gürsoy, Ziya Halis ve Hüsnü Okçuoğlu da nöbete katıldı. Nöbette avukatlar Akın Atalay, Sezin Uçar, Özlem Gümüştaş ve Selçuk Kozağaçlı’nın tutuldukları cezaevlerinden yolladığı mesajlar okundu.
140 yıllık hukuk mücadelesi
Nöbette ilk konuşmayı İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu yaptı. Durakoğlu, meslektaşlarının avukatlar gününü kutlayarak, “5 Nisan 1878 tarihi İstanbul Barosu’nun kuruluş gününü ifade ediyor. İstanbul Barosu bu yıl 140. kuruluş yılını kutluyor. Aynı zamanda 140 yıllık bir hukuk mücadelesinin adı bu. Ne kadar buruk olsak da mesleğimize ilişkin biriktirdiğimiz değerler ne denli aşındırılmış olsa da, avukatlığa özgü hiç tükenmeyen umutlarımızın diri tutulması uğruna kutluyoruz günümüzü” dedi. Durakoğlu, 140 yıla sığdırdıkları hukuk mücadelesi sırasında hukuk devleti olabilmenin ve hukukun üstünlüğünü egemen kılabilmenin savaşını verdiklerini ifade ederek, “Bu ülkenin avukatları olarak uğrunda mücadele ettiğimiz ve bayraklaştırdığımız değerleri kabul ettirebilmek için iktidarlarla sürtüştük, egemenlerle savaştı” dedi. Temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına hiç rıza göstermediklerini vurgulayan Durakoğlu, “Hak ve özgürlüklerin çoğunluk ideolojilerinin değerlerine feda edilemeyeceğini savunup durduk tarih boyunca. İnsan haklarının yaşamak için değil, onurlu yaşamak için gerektiğini vurguladık. İnsan haklarına dayalı bir toplum düzeni oluşturmayı temel hedef bildik” dedi. Montesquieu’dan bu yana siyasal iktidarların kendilerini hukukla sınırlamaktan kaçındıklarını bildiklerini ve onlara hukukun asıl kendileri için güvence olduğunu anlatıp durduklarını kaydeden Durakoğlu şöyle devam etti:
Sıkıyönetim Mahkemeleri kurup, gepegenç insanları darağaçlarına gönderirken de, Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurup doğal yargıç ilkesini ihlal ederken de, Özel Yetkili Mahkemelerde kumpas kurarken de hep avukatlar direndi. Tıpkı şimdi OHAL’lere direndiğimiz gibi... Ve hep tarih bizi haklı gördü. Hukuk devletinin hancıları olarak, karşılayıp uğurladığımız bütün iktidar yolcularından, bize mücadele azmi kaldı. 12 Eylül’de İstanbul Barosunun kapısına asılan mühürle baroyu kapattıklarını zannedenlerden bugüne, anıtlaşan bir Orhan Apaydın bıraktık örneğin. Biz her sıkıyönetimde, her DGM’de, her ÖYM’de daha bir güçlendik, daha bir bilendik hukuk devleti adına. Hepimiz Orhan Apaydın olduk.
Adalete ulaşmadaki en temel aygıtın, savunma olduğu gerçeğiyle beslendik. Savunmann ihmal edildiği yargılamaları yargılama saymadık biz. Savunmalarımızın başka hiçbir kısıtlamaya tabi olmaksızın yapılabilmesini salt adalet için istedik. Hiç teslim etmedik adaleti kimseye, kimselere. Adalete teslim olduk biz.
Halkın hak arama özgürlüğünü etkin kullanabilmesi uğruna verdigimiz mücadele, bize bilinç aşıladı hep. Hak arama özgürlüğü kullanılamazsa, demokrasi iddiasının hak edilemeyeceğini biliyorduk. Demokrasi mücadelelerinde hep biz olduk, avukatlar oldu. Hiç ötelemedik, hiç ertelemedik, hiç savsaklamadık demokrasi mücadelesini. O olmazsa olmazız oldu hep.
Biz hep siyaseti hukuk bildik, hukuku siyaset. Biz yaşamı hukuk bildik, öyle anlayıp anlattık. Siyaset yaptığımızı söyleyip, bizi hukuktan uzak tutmaya çalışanlara, asıl dar anlamda siyasetin bu olduğunu söyledik. Biat etmedik hiç, ram etmedik, boyun eğmedik, hiç bükülmedi levhamız bizim. Zor anlaşılacağımız dönemlerde ve olaylarda bile dik durduk, vurulmak pahasına.
Yargı bağımsızlığının onurlu yaşamak olduğunu anlattık hep. ‘Hukuk güvenliğidir’ yargı bağımsızlığı, ‘alnı ak, başı dik olanın alnı ak, başı dik dolaşabilmesidir’ dedik. Sabah saat altıda çalındığında gelenin sütçü olduğuna emin olsun istedik herkes. Yargı bağımsız olmazsa, yaşama korku egemen olur dedik.
Bütün bu mücadeleleri, ‘rağmen’ yaptık üstelik. Her şeye rağmen, çok kişiye rağmen yaptık. Mesleğimizin alanını daralttılar, ona rağmen yaptık. Sorumsuzca açılan hukuk fakültelerine rağmen, ağır ekonomik güçlüklere, haklarımızdan mahrum edilme tehditlerine rağmen yaptık. Avukat olmanın sorumluluğunu, toplum önderi olmanın bilinci ile birleştirip, başka bütün kişisel kaygılarımızı öteleyerek sürdürdük mücadelemizi. Değerlerimiz örselendi, hazzımız kırıldı, hacizlerde vurulduk, kurşunlandık, öldürüldük bile ama yine de bıkmadık mücadeleden.
Bugün de aynı noktadayız. Bugünü de, 140 yılın bilincimize kazıdığı mücadeleler tarihinin bir aşaması sayıyoruz. OHAL’e rağmen yapıyoruz avukatlığımızı bugün de... Cezaevi görüşmeleri, evrensel hukukun bütün esaslarını yok ediyor, ama buna rağmen yapıyoruz. Adil yargılanmanın en temel koşulu saydığımız savunma hakkımız kısıtlanıyor. Ona rağmen yasanın zorunlu müdafilik saydığı alanlardaki zorunlulukların kaldırılmasına rağmen yapıyoruz. Anayasa Mahkemesinden güçlükle aldığımız kararların Anayasa hükmüne rağmen uygulanmamasına, ihlallerin devam ettirilmesine dair hukuk dışılığa rağmen yapıyoruz avukatlığımızı. Yargıyı siyaset eliyle düzenleyip, savunmayı polis eliyle kriminalize etmelerine rağmen. Yasamızın açık hükümlerine ihlal edilerek aranan, yakalanan ve yalnızca gizli tanık ifadeleriyle tutuklanan meslektaşlarımızın yerine yapıyoruz. Onların kimi davalardaki savunma haklarından mahrum edilmelerine rağmen yapıyoruz. KHK’lere rağmen, OHAL İnceleme Komisyonunun bütün yetmezliğine rağmen...
Siyasal içerikli davalara bile, umut bırakıyoruz tohum olsun diye. Oluşturulan medya tekelinden kalan muhalif nitelikteki basın kuruluşlarına yapılan saldırılar karşısında, özel bir duyarlılık gösteriyoruz Silivri’de. Bir yıldır tutulan adalet nöbetlerinin mahpusluktan kurtaramadığı meslektaşımız sevgili Akın Atalay için adalet arıyoruz inatla, biteviye... Bu kadar da değil üstelik. Toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde hep biz olduk ön sırada. Erkeği ve kadınıyla sağlayamazsak eşitliği, demokrasiyi yeşertip, serpiştiremeyiz dedik. Kadın haklarını bir insan hakları sorunu olarak görüp gözettik. Kadına karşı şiddetle mücadelede hep biz olduk yine. İstanbul’da 5 bin avukat, bilgiyle, bilinçle örgütlendi bu uğurda. Çocuk istismarlarında hep avukatlar yetişti olay mahalline. Kapatılıp örtülmeye çalışılan bütün örtüleri biz kaldırdık. Çevre katliamlarında, hak ihlallerinde hep avukatlar oldu. Gece yarıları gittiğimiz sorgular birilerini tedirgin etse de biz önledik hak ihlallerini bu ülkede. Bugün 5 Nisan Avukatlar günü. Bugün artık adalet talep etsin istiyoruz halkımız. Yargımız bağımsız ve tarafsız olsun. Hukukun üstünlüğü egemen olsun istiyoruz. Biz hukuk devleti istiyoruz. Halkımızı da yanımızda istiyoruz.”
Akın Atalay’ın mesajı
Ardından avukat Gülsün Sop, Akın Atalay’ın yolladığı mesajı okudu. Atalay, mesajında şu ifadeleri kullandı:
“Her insan zulme, zorbalığa, işkenceye, haksızlığa, insan hakları ihlallerine itiraz etmekle, bunların olmaması için çaba göstermekle yükümlüdür. Bu herkes için ahlaki bir sorumluluktur. Haksızlık ve adaletsizlik karşısında susmayan, ayağa kalkan insan, uygar insandır. Avukatlar için bu yalnızca insani ve ahlaki bir sorumluluk olmakla kalmayıp, aynı zamanda mesleki bir gereklilik ve ödevdir. Avukatlık mesleği, kişiler arasındaki uyuşmazlıkların hukuki alanda çözülmesine, birbirlerinden olan hak ve alacaklarının takip ve elde edilmesine yardımcı olunmasından ibaret bir uğraş, meslek değildir. Toplumda hakkın, hukukun üstün ve egemen kılınması, adaletsizliklerle mücadele edilmesi, insan hakları ve özgürlüklerinin korunması da bu mesleğin ilgi ve sorumluluk alanındadır.
Bu yıl 5 Nisan Avukatlar Günü, bir yıldır düzenli olarak her Perşembe günü büyük bir özveri, direnç ve cesaretle sürdürdüğünüz Adalet Nöbeti ile kesişti. Çok da iyi oldu. Çünkü içinde bulunduğumuz hukuk ve adalet kuraklığında, Avukatlar Günü’nün ancak Adalet Nöbeti tutmak suretiyle karşılanması, gündeme getirilmesi en anlamlı davranış olurdu.
Yalnızca uygar, topluma karşı sorumluluk duyan ve vicdan sahibi birer yurttaş ve insan olarak değil, mesleğinin etik kurallarına sahip çıkan meslektaşlarım olarak hepinizin 5 Nisan Avukatlar Gününü kutluyorum. Ayrıca 53 haftadan beri bıkmadan, usanmadan, yorulmadan Adalet Nöbeti tutarak verdiğiniz çok değerli destek ve gösterdiğiniz dayanışma nedeniyle bir kez daha hepinize ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum. Yakında özgür günlerde görüşmek ve kucaklaşmak dileğiyle...”
Sezin Uçar ve Özlem Gümüştaş’ın mesajı
Atalay’ın mesajının ardından avukat Gülendam Şan Karabulutlar, Bakırköy Kadın Cezaevi’nde tutulan avukatlar Sezin Uçar ve Özlem Gümüştaş’ın mesajını okudu. Uçar ve Gümüştaş, şu mesajı iletti:
“5 Nisan Avukatlar Günümüzü hapishanede karşılayan iki avukat olarak sesleniyoruz sizlere. Tutsaklık ve avukatlığı yanyana getiremeyenlerimiz olabilir. Fakat hak ve hukuk mücadelesinin en önemli mekanlarından biri olan hapishaneye, ‘tutuklanmalarına engel bir durum yok’ denilerek getirilmiş iki avukat olarak, hem tutuklama rejimine, hem de kapatılma biçimlerine karşı yeni bir faaliyetle işimizi yapıyoruz. Burada oluşumuz, olağanlaşan OHAL rejiminin Türkiye adalet sistemine getirdiği yeni durumun sonucudur. Türkiye’de evrensel hukuk ilkelerinin, tarafı olunan uluslararası sözleşmelerin, Anayasa ile güvencelenmiş haklar ve bu hakların korunmasına dönük ceza yargılaması hukukunun amir hükümlerinin yerini OHAL uygulamaları ve KHK’ler almış durumda. Adalet sisteminin peşinde olacağı ‘maddi gerçek’, siyasi iktidarın ‘tehdit’ tarifine ve politik iklimin iniş-çıkışlarına bağlanmış durumda. Biz tutuklu avukatlar olarak, mesleki durumumuzu adadığımız özgürlük ve adalete inanıyoruz. Avukatlık mesleğini bu iki temel, yaşamsal hakkın geliştirileceği, insancıl hukukun ilerletileceği bir alan olarak görüyoruz. Siyasi iktidarlardan, her türlü otorite ve baskılama biçimlerinden üstün tutuyoruz. Bu nedenle 5 Nisan Avukatlar Günü’nde hapishanede olmak yüreğimizi daraltmıyor, inancımızı bükmüyor. OHAL rejimine karşı özgürlük ve adalet kazanacak. Bunu biliyor, bu inançla günümüzü kutluyoruz.
Selçuk Kozağaçlı’nın mesajı
Tutuklu kadın avukatların mesajından sonra da avukat Ezgi Çakır Silivri Cezaevi’nde tutulan avukat Selçuk Kozağaçlı’nın mesajını okudu. Kozağaçlı’nın mesajı ise şöyle:
“Dünyadaki bütün cephanenizi de yığsanız, ezilmeyi reddetmiş bir insanın karşısına koyacak hiçbir şey bulamazsınız. 5 Nisan Avukatlar Gününü kutlarken, öncelikle halkımızın ekmek, adalet ve özgürlük mücadelesini büyüten, destek veren, geliştiren, bu nedenle iktidarın saldırılarına maruz kalan, gözaltına alınan, hakkında davalar açılan, soruşturmaya uğrayan meslektaşlarımızı selamlamak isteriz. Avukatlar Günü’nü kutlamayı en çok hak edenler elbette bizleriz. Mesleğin onurunu direnen avukatlar koruyor, mesleğin geleceğini de yine direnenler belirleyeceklerdir. Kimimizin adliye binalarında, kimimizin hakimler karşısında, kimimizin sokakta ya da hapishanelerde direnmeye devam ediyor olmasının gururu çok büyük. Avukatlar günümüzü bu gururla kutluyoruz. Evet ama sadece kutlamıyoruz. Son on yıldır, avukatlar günü aynı zamanda bizim için mücadele gününü de temsil ediyor. 5 Nisan Avukatlar Günü, yargının iktidarla ilişkilerini, halkın haklarını kullanmasına karşı kurduğu barikatları, halkın adalete olan özlemini anlattığımız gibi çok çeşitli sebeplerle saldırıya uğrayan avukatların haklarını savunduğumuz, tutsak edilen avukatların özgürlüğü için mücadele ettiğimiz, savunmaya özgürlüğü haykırdığımız bir gün olmaya başladı. Bunun için üzülmeli mi, öfkelenmeli mi ya da gurur mu duymalıyız? Biz üzülmek yerine hem öfkeleniyoruz hem de gurur duyuyoruz. Öfke, direnme gücümüzü diri tutuyor. Mücadele azmimizi güçlendiriyor. Gurur duyuyoruz; siyasi iktidar avukatların diz çöktüğünü, boğun eğdiğini göremeyecek. Savunma mesleğinin içini boşaltamayacak. Mesleğe yabancılaşmamızı sağlayamayacaklar. Peki ne değişti bazılarımız tutsak edilince? Hangi işçi avukatsız kaldı? Hangi öğrenci savunulmadı? Hangi akademisyen duruşma salonunda tek başınaydı? Hangi gazeteci omuz başında avukat bulamadı? Nuriye ve Semih avukatsız mı kaldı? Berkin Elvan davası sahipsiz mi? Emekçi halkımız ekmek kavgasında yalnız mı artık? Hayalini bile kurmasınlar. İstiyorlar ki halka her türlü zulmü uygulasınlar ama yaptıkları yanlarına kalsın. Faşizm var oldukça direnenler olacak, direnenleri savunanlar olacak. Yeri çoktan geldi; avukatlar da direniyor, direnecek. Direnen avukatlar oldukça başaramayacaklar. Biz bu gururu sizlerle paylaşıyoruz. 5 Nisan Avukatlar Gününü kutlar, dünya halklarına örmek gösterebileceğimiz mücadelemizi selamlarız. Biz içeriden siz dışarıdan mücadeleye devam. Zulmün saltanatı son bulacak, asla teslim olmayacağız, biz kazanacağız.”