Acılar rakamlarda kaldı

Bosna’da yaşanan katliam ve sorumluları artık istatistik verisi olarak değerlendiriliyor. Katliamın sorumlusu olarak birkaç eski yönetici gösterilirken, suçlu binlerce Sırp ‘normal’ yaşam sürüyor.

cumhuriyet.com.tr

Bosna-Hersek’te bir toplu mezar daha bulundu. Bu acılı coğrafyada insanlık, en korkunç katliamlardan, en feci dramlardan birine tanıklık etti. Unutturulmak, belleklerden silinmek istenen bu trajediye tanıklık eden topraklar, haykırmak, göstermek, dile getirmek istercesine bağrındaki toplu mezarları gün yüzüne çıkartıyor… Sırbistan’ın tercih ettiği söylemle “üç etnik grup arasındaki iç savaş”; Boşnakların söylemiyle soykırım olaylarının üzerinden geçen 16 yıl suç delillerini yok etmeye yetmedi. Bosna-Hersek’in kuzeydoğusundaki Zovornik kasabası yakınlarındaki Kameniça köyünde yeni bir toplu mezar daha bulundu. Bosna’da işlenen soykırımla yüzleşmeyi sağlayan ilk toplu mezarlar dünya gündemine vicdanları sızlatan görüntüler eşliğinde ana başlık konusu olarak girerken bugün artık birer istatistik verisi oldu mezarlar: “Kameniça’da daha önce bulunan 10 toplu mezardan 2 binden fazla kişinin cesedi çıkarılmıştı.” Kameniça’da Ekim’de bulunan son toplu mezardaki kazı çalışmalarında şimdilik 10 kurbanın ceset parçaları çıkarılabildi. Stalin’e atfedilen sözü anımsıyoruz yine: “Bir kişi ölürse cinayet, on kişi ölürse olay, yüz kişi ölürse istatistik olur”.

 

Bosna'daki ateş 

İstatistiklere göre Bosna’da yaşanan olaylar, geride 35 bini çocuk 312 bin ölü, 18 bin kayıp bıraktı. Bunlardan 10’unun yeri Kamaniça’da bulunan toplu mezar sayesinde artık biliniyor. Bilinmeyen ise bulunan bu son toplu mezardan parçalanmış bedenleri çıkarılanların soykırım suçu mağduru mu, yoksa savaş suçu mağduru mu oldukları. Çünkü eğer Kameniça’da değil de Kameniça’nın 50 kilometre güneyinde bulunan Srebrenitsa’da bulunan bir toplu mezar söz konusu olsaydı soykırım niyetiyle öldürüldükleri kesin olacaktı. Elbette ki bu, uluslararası hukuk ve teknik adlandırma açısından önemlidir. Yoksa mantıken 1948 tarihli Soykırım Anlaşması’nda tanımlandığı şekliyle Boşnak Müslümanların tamamının veya bir kısmının yok edilmesi niyetiyle yapılan katliamlar açısından bölge farkı gözetilemez. Hatırlanacağı üzere Uluslararası Adalet Divanı (UAD), yaşananların bir soykırım olup olmadığı ve Sırbistan’ın “devlet” olarak sorumluluğunun bulunup bulunmadığına ilişkin yargılamasını 26 Şubat 2007’de açıkladığı kararla hükme bağlamıştı. Buna göre 15 hâkimden oluşan mahkeme heyeti, kararda özetle “Srebrenitsa’da soykırım var ancak Sırbistan’ın soykırım yaptığını ispatlayabilecek yeterli delil yok” diyordu. UAD, Sırbistan’ı soykırım suçundan aklamakla kalmamış Bosna-Hersek genelinde işlenen suçlardan da sadece Srebrenitsa’da gerçekleşenleri soykırım suçu olarak tanımlamıştı. O halde Kameniça’da çıkarılan kalıntıların “teknik anlamda” soykırım mağdurlarına ait olduğunun kabul edilebilmesi için adli tıp yetkililerinin araştırmalarının sonuçlanması gerekecek. Çünkü bu bölgede daha önce çıkarılan cesetlerin bir kısmı Srebrenitsa’da öldürülen ve daha sonra kilometrelerce uzaklara bir daha, sonra bir daha gömülen kurbanlara aitti. Srebrenitsa’da ve aslında Bosna-Hersek genelinde bir cesede ait kalıntıların dört ayrı toplu mezardan çıkabildiğini buraya eklemek gerekir. Öldürdüler, gömdüler sonra buldozerlerle geri dönüp cesetleri kamyonlara yükleyip ikincil mezarlara naklettiler.(1) Her bir aşaması vahşet örneği olan bu eylemler Bosna-Hersek’in her bir köşesinde vuku buldu ancak sadece Srebrenitsa’da gerçekleşenler soykırım suçunu oluşturdu.

Uluslararası toplum adına yargılama yapan en yüksek mahkeme olan UAD, suçları bir bütün olarak değil de ayrı ayrı ele almaya odaklanınca sadece dünya basınının şahitlik ettiği, BM tarafından “güvenli bölge” ilan edilerek BM askerlerince korunan Srebrenitsa’da üç gün içinde 8 bin kişinin katledilmesine kayıtsız kalamadı. Üstelik Boşnak hükümeti bu davayı UAD’ye henüz katliamlar sürerken ve en geniş çaplı kıyımların yaşandığı Srebrenitsa katliamının yaşanmasından iki yıl önce 20 Mart 1993’de götürmüştü. 1992-1995 yılları arasında yaşananların tamamı soykırım idi ama soykırıma “soykırım” diyemeyen BM Güvenlik Konseyi Bosna’da yaşananlar için “etnik temizlik” terimini dünya literatürüne kazandırmıştı. Soykırım olduğunu kabul edecek olsaydı derhal harekete geçmek zorunda kalacak olanlar, bir “iç savaş” algısı yaratarak, olayları bastırması için Miloşeviç’e süre tanımış oldular. Aslında UAD’nin tavrı da bu yaklaşımın bir uzantısıydı. Çünkü soykırımı seyretmekten suçlu bulunan Sırbistan değil, soykırımı önlemekle görevli olan BM askerleri ve dolayısıyla BM olmalıydı. Bosna-Hersek’te 1992’den bu yana yaşananlar soykırım suçunun siyasi gelişmelerle bağlantılı bir şekilde yorumlandığının açık bir göstergesidir. Hukuku belirleyenin siyaset, siyaseti belirleyenin de güç ve çıkarlara dayalı taktik olduğunun bir kez daha anlaşılması gibi…

 

Suçlu yok

Aslında UAD kararı, faili belirsiz bir suç tespitinde bulunması bakımından da önemliydi. Suçlu Sırbistan değildi ama kim olduğuna da işaret edilmedi. Katliamlardan sorumlu tutulan bazı üst düzey yetkililer zaten eski Yugoslavya sınırları içinde 1991'den itibaren uluslararası insanlık hukukunun ağır bir şekilde ihlali kapsamındaki filleri işleyen failleri yargılamak üzere oluşturulan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (ICTY) yargılanıyor. Ama mahkemesi sonuçlanmandan ölen Miloşeviç, Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da henüz ele geçirilmiş Karaciç ya da hala saklanan Mladiç soykırım fiilini tek başlarına işlemiş olmazdı. Yine istatistikler devreye giriyor. 1995 katliamını soruşturmak için kurulmuş özel bir komisyonun 2005’de yayınladığı rapor(2), “Srebrenitzsa Soykırımı”nda doğrudan ya da dolaylı olarak 25 bin kişinin rol aldığını, bunların 19 bininin aralarında Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı personelinin de yer aldığı Bosnalı Sırp olduğunu vurguluyordu. Kurbanlar ve yakınları bugün sokakta yürürken ve hatta resmi dairlerde soykırım failleriyle yüz yüze geliyor. İşte Bosna’da bugün dahi süren trajedinin gerçek yüzü budur. Aynı zamanda insanlığı yeni soykırımlara mahkûm eden de Bosna’da gizlenenlerdir. Bosna utanç günleriyle değil AB ile entegrasyon ya da Dayton Barış Anlaşması’nın işleyip işlememesi ile dünya gündeminde yer alıyor. Aksi takdirde Sırpların etnik temizlikle genişlettikleri toprakların altında Miloşeviç’in de imzası bulunan Dayton güvencesi altında olması, gün gelir dünyanın vicdanını rahatsız ederdi. Gün gelir, BM’nin ve hatta Miloşeviç’in mahkemede işaret ettiği devlet başkanlarının sorumlulukları sorgulanırdı. AB’nin genişlemesi sekteye uğrar, ABD’nin politikaları sorgulanırdı…

 

Dipnotlar:

1- (Kayıp Kişilerin Araştırılması Federal Komisyonu Başkanı) Amor Maşoviç, “Bosna-Hersek’te Kayıp Kişiler ve Toplu Mezarlar”, Uluslar arası Suçlar: Bosna-Hersek Örneği, ASAM Yay., Ankara 2008, s.35-41

2- Setimes, 17.10.2005; Erhan Türbedar, “UAD’da Görülen Dava Neden Önemliydi?”, age, s 57-65

 

(Gözde KILIÇ YAŞIN, TUSAM Balkan Araştırmaları Masası)

gyasin@tusam.net