'Acemiliğin A'sı' ve ustalığın zorlu yolları

Hasan Ali Toptaş'ın "Geçmiş Şimdi Gelecek" adı altında toplanan ve yakın zaman önce kitapçı raflarında gördüğümüz ilk zaman öyküleri; basımı bundan hemen hemen otuz yıl önce, 1987'de yapılan "Bir Gülüşün Kimliği" ve ondan üç yıl sonra yayımlanan "Yoklar Fısıltısı" adlı öykü kitaplarını bir araya getiriyor.

Eray Ak

Kitaplar böylelikle artık bugünün okurlarına da ses verebileceği gibi Toptaş'ın sonradan yazdıklarına vurulmuş pek çok okurunu da yazarlık serüveninin başına davet ediyor.

Sevdiğiniz bir yazarın her şeyini okumak isterseniz. Hele ki söz konusu, o yazarın başlangıç verimleriyse bu okumalar daha heyecanlı bir hal alır. Bu okumaları "heyecanlı" diye niteleyerek abartılı bir yaklaşımda bulunduğumu düşünmüyorum çünkü gerçekten de baktığımızda; sevdiğiniz, "benim yazarım" diye andığınız bir kalemin yazı macerasının en başlarına dolaşmak, o yazarı yeni yetmeliğinden, ilkgençliğinden tanıyormuş hissi uyandırır okuyanda. Bir diğer anlamda çıplak görmektir onu. Ustalık verimleriyle herkesin çok sevip çok okuduğu o tanınmış yazar değildir artık bu noktada. Yazdıkları, çok satmayı bir kenara bırakın yayımcısını arıyordur hatta.

Uğraşıyordur.

Didiniyordur.

Bulamıyordur.

Ama tüm heyecanını kelimelerine akıtıyordur yine. Duyarsınız. İşte tam da bu heyecanı duyduğunuz için bu okumaların heyecanı da, keyfi de farklı olur. Tam da bu nedenle bir okur olarak bir yazarın heyecanını paylaşma imkanınız olur.

YENİDEN YAYIMLANIŞ

Hasan Ali Toptaş'ın Geçmiş Şimdi Gelecek adı altında toplanan ve yakın zaman önce kitapçı raflarında gördüğümüz "ilk zaman" öykülerini okurken duyduğum okur hazzının tarifi yukarıda yazılanlara benziyor. Çünkü bu kapak altında bir araya gelen daha önce yayımlanmış iki kitabın; Bir Gülüşün Kimliği ve Yoklar Fısıltısı'nın baskıları çok uzun zamandır sahaflarda bile zor bulunur halde. Yani bir diğer anlamıyla şimdilerde Türkçenin en önemli yazarlarından birinin, yazarlık serüveninin başı "kayıp".

Geçmiş Şimdi Gelecek, bu anlamda önemli bir boşluğu gecikmeyle de olsa dolduruyor. İlk basımı bundan hemen otuz yıl önce, 1987'de yapılan Bir gülüşün Kimliği ve ondan üç yıl sonra yayımlanan Yoklar Fısıltısı artık bugünün okurlarına da ses verebileceği gibi Toptaş'ın sonradan yazdıklarına vurulmuş; Bin Hüzünlü Haz'ı sevmiş, Gölgesizler'e hayran kalmış pek çok okurunu da yazarlık serüveninin başına davet ediyor.

Bu yeniden yayımlanışı ise bir edebiyatçının geçmişine saygısı olarak okuyabileceğimiz gibi cesareti olarak da okumak mümkün. Çünkü belirli bir seviyeyi geçtikten sonra sivrilen ego buna izin vermeyebilir, dahası yazılanları yok saymak dahi mümkün olabilir. Sonuçta bu ilk kitaplarda söz konusu olan "ustalık" yolculuğunun başındaki, yani "acemi" günlerdir. Bunu herkese açmak istememeyi anlayabileceğimiz gibi açmayı da okura saygı olarak görmek gerekir. Böylelikle şimdilerde usta olarak anılmanın hangi yollardan geçtiğini göstermek, neresinden bakılırsa bakılsın önemli hale gelir. Kitabın arka kapağına da alınan "acemiliği A'sındayken kaleme alınan öyküler", işte bu noktada değer kazanır.

Kaldı ki bir bilinmezlik, unutmuşluk, reddedilmişlik perdesi de çekilmemiş bu öykülerin üstüne. Sadece ulaşılamaz hale gelmiş, basımı yapılmamış. Üniversite zamanından hatırlıyorum Geçmiş Şimdi Gelecek'te kitap halinde tekrar karşıma çıkan bazı öyküleri, fotokopide arkadaşlar arasında çoğaltarak okuduğumuzu...

Hiç değilse böylesi bir sıkıntıdan kurtulunmuş oldu.

İZLENECEK YOLA DOĞRU

Geçmiş Şimdi Gelecek'te toplanan öykülerde, özellikle de 1987 basımı Bir Gülüşün Kimliği'nde, henüz yönünü bulmamış bir yazarla karşılaşıyoruz. Kimi öykülerinde bugünkü Hasan Ali Toptaş edebiyatının bir meltemine de rast geliyoruz ancak genel anlamda dili düzgün kullanmaya gayret eden, bu gayretin altında ise farklı bir dünya arayışını belli eden bir yazar var. Öyküdeki biçem arayışına daha geçmemiş Toptaş. Sadece bir iki öyküsünde bu duvarın ardında bakabilmiş. Bu bağlamda klasik yapıda öykülerin varlığından söz edebiliriz bu ilk bölümde.

Yine bu ilk bölümde yer alan "İçimdeki Orkestra" adlı öykü ise Hasan Ali Toptaş'ın yazı dünyasını zenginleştirme arayışının da hikâyesi sanki aynı zamanda. Öykü aslında bir buluş, ardından her gün üstüne koyarak var oluş ve yaşlılıkla birlikte bir yitiriş hikâyesi ancak Toptaş öyküyü öyle bir ruh vermiş ki, bir yazarın yavaş yavaş kendini zenginleştirme öyküsü şeklinde de yorumlanabiliyor satırların arasından "İçimdeki Orkestra".

"İçimdeki Orkestra" adlı öyküde, yaşlılıktan bakarak dününden bahseden anlatıcı; "Bir gün içimde bir türkü duydum," diyor. "Daha önce dinlediğim güzel bir türküdür, belleğimde kalmıştır diyerek aldırmadım. Birkaç gün sonra, içimdeki türkü iki oldu. Daha sonra da, üç, dört, beş... İçim türkülerle şarkılarla dolup taşmaya başladı."

Ardından devam ediyor: "Benim içime gitar, bir şubat ayında girdi," diyor. "Gitardan sonra, flüt oluştu içimde. Sonra da, keman, klarnet, cura, tambur, piyano, viyolonsel..."

Geçmiş Şimdi Gelecek'in öykü öykü bize anlattığu hikâye de böyle bir dünya aslında. Hasan Ali Toptaş'ın öykü öykü bugünlere gelişinin; bir öykü sonra içine aldığı bir başka dünyanın, derdine yandığı farklı hayatların, ezcümle Hasan Ali Toptaş'ın bugüne gelişini meydana getiren ilk basamağın hikâyesi.

Kitabın ikinci bölümünde bu çok daha açık bir tabloyla gözler önüne seriliyor çünkü Toptaş, bugün arşınladığı dünyaların en belirgin nüvelerini bu bölümde vermeye başlıyor. "Kum Fısıltısı", "Yoklar Dağı" öne çıkanları. "Herkes Hiçbir Yere" ilk ödülünü aldığı öyküsü ve bu noktada bambaşka bir Hasan Ali Toptaş çıkıyor karşımıza.

Şunu diyebiliyoruz en azından kitaptaki son öyküyü de okuduktan sonra; yürüyeceği yolu bulmuş.

Toptaş'ın gerçek rengini buluşunun adım adım takibini yapıyoruz bu anlamda öyküler boyunca Geçmiş Şimdi Gelecek'te. 

Geçmiş Şimdi Gelecek / Hasan Ali Toptaş / Everest Yayınları / 112 s.

erayak@cumhuriyet.com.tr