'AB'ye katılım süreci elzem'
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun başkanlığında, yurt dışı ve yurt içinde görev yapan tüm büyükelçilerin katılımıyla yapılan, "Demokrasi, Güvenlik ve İstikrar: Dünyada ve Türk Dış Politikasında 2010'a Bakış" temalı İkinci Büyükelçiler Konferansının ardından, sonuç bildirisi yayımlandı.
cumhuriyet.com.trKonferansta, "Küresel Güvenlik ve İstikrar" konusunda, global dengelerin tüm bileşenleri ele alınırken, güvenlik başta olmak üzere ekonomik, çevresel ve kültürel düzeylerde yaşayagelinen dönüşüm sürecinin tahlili yapıldı ve geleceğe yönelik öngörüler değerlendirildi. Bu çerçevede, NATO'nun ulusal güvenlik değerlendirmesinde temel referans noktası olma özelliği ve ayrıca, AB üyesi olmayan müttefiklerin Ortak Savunma ve Güvenlik Politikası'na daha etkin biçimde methaldar kılınmaları ve NATO-AB ilişkilerinin uzlaşılmış çerçeveye uygun şekilde geliştirilmesi yönündeki çabalarımın sürdürülmesi gereği teyit olundu.
Rusya Federasyonu'nun Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev'in Avrupa güvenlik mimarisinin yeniden yapılandırılmasına ilişkin bir "Avrupa Güvenlik Anlaşması" akdedilmesi önerisi bağlamındaki sürecin tartışılabileceği tek meşru platformun, yegane geniş satıhlı Avrupa güvenlik örgütü olan AGİT olacağının altı çizildi. Kitle İmha Silahlarının (KİS) yayılması konusunda da kapsamlı değerlendirmeler yapıldı, 2010 nisan ayında ABD'de yapılacak Nükleer Güvenlik Zirvesi ve mayıs ayında düzenlenecek Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması Gözden Geçirme Konferansı'nın başarıyla sonuçlanması yolunda gayret sarf edilmesinin ve ülkelerin barışçı amaçla kullanacakları nükleer teknolojilere, belirlenmiş uluslararası yasal çerçevede erişimlerinin savunulması ve bu yönde teşvik edilmesinin önemi vurgulandı.
Türkiye'nin 2010 yılı sonuna kadar sürecek BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliği çerçevesinde, 2010 başında üstlendiği konsey bünyesinde Afganistan konusundaki lider ülke sorumluluğu ile Terörizmle Mücadele Komitesi başkanlığının, Türkiye'ye bu alanlardaki tecrübesini ve artı değer yaratma potansiyeli uluslararası düzleme yansıtma imkanı sağlayacağı tespitinde bulunuldu. Türkiye'nin yürütmekte olduğu Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci Dönem Başkanlığı ile gelecek dönemde üstleneceği Avrupa Konseyi ve Asya'da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı (AİGK) dönem başkanlıklarından, bölgesel barış ve istikrarın ilerletilmesi yönünde etkin biçimde yararlanılması olanakları üzerinde duruldu.
AB
Türkiye-AB ilişkileri konferansta ele alınan başlıca konulardan bir diğerini oluşturdu. Bu kapsamda, Türkiye'nin stratejik önceliğini teşkil eden AB'ye katılım süreci ve bu süreçle birlikte yürüyen siyasi, ekonomik ve teknik reformlara devam edilmesinin elzem olduğu, bunun her şeyden önce Türkiye'nin çağdaşlaşma yönündeki dönüşümü açısından büyük önem taşıdığı vurgulandı. Bu çerçevede, sözde siyasi nedenlerle bloke edilenler hariç olmak üzere, mevcut 35 fasıldan halihazırda 12'sinin açılmış olması göz önünde bulundurularak, açılabilecek fasılların açılması, siyasi engellere takılmış fasıllarda her hal ve karda çalışmalara devam edilmesi, açılmış fasılların kapatılmaya hazır hale getirilmesinin gerektiği ön plana çıktı.
Son olarak, siyasi reformlara ivme kazandırılması ve iletişim stratejisinin güçlendirilerek tatbik edilmesi gerektiğinin, 2013 sonuna kadar Türkiye'nin uyum çalışmalarını tamamlamasının şart olduğu; katılım sürecinin gerek Türkiye, gerek AB için hayati önem taşıdığı; ortak vizyon, ortak gelecek ve ortak çıkarlara sahip bu iki uluslararası aktörün, sürecin geri dönülemez bir şekilde ilerletilmesi için çalışmalarının herkesin yararına olacağı hususları vurgulandı. Kıbrıs'ta kapsamlı, adil ve kalıcı bir çözümün ancak yerleşik BM parametreleri olan iki kesimlilik ve siyasi eşitlik temelinde eşit statüye sahip iki kurucu devleti haiz yeni ortaklık kurulması suretiyle bulunabileceği ve Türkiye'nin, adada devam eden kapsamlı çözüm müzakerelerine, liderlerin ortak açıklamalarıyla bu sürece getirmiş oldukları çerçeveye ve Kıbrıs Türk tarafının bu temeldeki yapıcı çabalarına tam destek verdiğinin altı bir kez daha çizildi.
Öte yandan gelecek dönemde kapsamlı çözüm hedefine ulaşılabilmesi için, Türkiye'nin, diğer ana vatan ve garantör Yunanistan'la da işbirliğine hazır olduğu ifade edilerek, ilgili tüm tarafların süreçte gerekli sorumluluğu üstlenmelerinin önemine değinilerek, BM ve uluslararası toplumun da bu çerçevede daha aktif ve teşvik edici bir rol üstlenmesi beklentisi dile getirildi. Konferansta, Türkiye'nin Ege Denizi'nden kaynaklanan sorunların iyi komşuluk ve işbirliği temelinde çözümlenmesi yönündeki çabalarının sürdürülmesi, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki hak ve çıkarlarının muhafazası maksadıyla da gerek ulusal, gerek uluslararası planda aktif bir şekilde yürüttüğü faaliyetlere devam edilmesi konusundaki kararlılık teyit edildi.
Kürt açılımı süreci ve dış yansımaları da ele alındı
İkinci Büyükelçiler Konferansı sonuç bildirisinde, terörle mücadele, kürt açılımı süreci ve dış yansımalarının da konferans çerçevesinde ele alındığı belirtildi. Bu kapsamda, açılım sürecinin Türkiye'nin demokratik yapısını güçlendirme ve bazı iç sorunlarına çağdaş ve evrensel değerlere uygun, kalıcı çözüm yolları bulma çabalarının parçası olduğuna ve bu sürecin uluslararası ilişkilere yansımalarının olumlu olacağının görüldüğüne işaret edildi. Yakın çevrede bir refah ve istikrar kuşağı oluşturma ve komşularla sıfır sorun politika çerçevesinde PKK terör örgütünün tasfiyesi amacıyla yürütülen çalışmaların sonuç vermesinin de bu bakımdan önem taşıdığının altı çizildi.
Güney Kafkasya'da kapsamlı ve sürdürülebilir barışın ve istikrarın tesisi açısından bugüne kadar Türkiye tarafından atılan adımlar gözden geçirilerek, bu adımların devamının sağlanması ve çeşitlendirilmesi amacıyla fikir egzersizinde bulunuldu. Bu kapsamda özellikle Ermenistan'la başlatılan normalleşme süreci ve Yukarı Karabağ sorununun çözüm dinamikleri, Güney Kafkasya'daki işbirliği sürecinin geliştirilmesi, Gürcistan'ın toprak bütünlüğünü hedef alan sorunlar ve bu sorunların bölgesel yansımaları üzerinde duruldu.
Türk dış politikası açısından her dönemde önceliğini muhafaza eden Orta Asya cumhuriyetleriyle ilişkiler, bu bölgenin uluslararası aktörler nezdinde artan önemi göz önünde bulundurularak değerlendirildi. 2010 yılında faaliyete başlaması öngörülen Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin, hem Türk cumhuriyetleri arasındaki dayanışmayı güçlendiren, hem de bölgesel işbirliğine ilave ivme kazandıracak bir araç olarak nasıl işlev görebileceği ele alındı. Konferansta, Türkiye'nin Balkanlar'da barış, istikrar ve refahın pekiştirilmesine nasıl katkı yapabileceği hususu stratejik bir bakış açısıyla değerlendirilerek, bölgeye dönük beş yıllık bir eylem planı üzerinde görüş alışverişinde bulunuldu.
Orta Doğu'da barış, güvenlik, istikrar ve refahın tesis edilmesi amacıyla tüm bölge ülkeleriyle ikili ve bölgesel işbirliğinin ilerletilmesinin, dış politikanın öncelikli hedeflerinden birini oluşturduğu vurgulandı. Öte yandan Türkiye'nin, bölgedeki sorunların merkezinde yer alan Arap-İsrail ihtilafının çözümüne yönelik müzakerelerin tüm kanallarda bir an evvel başlatılması gerektiğine dair görüşü ve Gazze Şeridi'ne yönelik ambargonun kaldırılması ve bu sayede bölgedeki yaşam koşullarının süratle iyileştirilmesi beklentisi bir kez daha ifade edildi. Irak konusunda, bu ülkede kalıcı istikrarın tesisinin, siyasi süreçte askıda duran meselelerin Irak halkını oluşturan tüm grupların mutabık kalacakları bir uzlaşma temelinde çözümüne bağlı olduğuna işaret edilerek, 2010 mart ayında yapılacak seçimler sonucunda Irak'ın temel ihtiyaçlarına cevap verecek, kapsayıcı bir hükümetin kurulması beklentisine vurgu yapıldı. Öte yandan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi yoluyla Türkiye ile Irak arasında kapsamlı iktisadi bütünleşmenin temini doğrultusundaki çalışmaların gelecek dönemde artırılarak sürdürülmesinin öneminin altı çizildi.
İran'la uzun ve köklü bir geçmişe sahip ilişkilerde özellikle son yıllarda önemli ilerlemeler sağlandığı üzerinde durularak, iki ülke arasındaki iyi komşuluk bağlarının korunmasının dış politikanın temel bir tercihini teşkil ettiği ve İran'la güvenlik, ekonomi ve enerji dahil her alanda ilişkilerin geliştirilmesinin arzulandığı konferans sırasında ifade edildi. Öte yandan İran'ın nükleer programı meselesinin diplomatik ve barışçı yollarla çözülmesi gerektiği ve esasen geçerli olabilecek tek yöntemin bu olduğu hususunun altı çizilmiş, bu amaçla Türkiye'nin izleyegeldiği etkin tutumunun kararlılıkla sürdürülmesi gerektiği konusunda görüş birliği oluştu.
2010 yılında kilit önemde gelişmeler meydana gelmesi beklenen bu bölgede, Afganistan'a gerek sivil, gerek askeri alanda yapılmakta olunan ve Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı kalkınma programını oluşturan katkıların önemi vurgulanarak, Afganistan'ın sorunlarının aşılması için bölgesel yaklaşımın geliştirilmesi ihtiyacı üzerinde duruldu, Türkiye'nin bu alanda uluslararası ortamda artan ağırlığına ve bu çerçevede ocak ayı sonunda Türkiye'nin ev sahipliğinde Afganistan ve komşularının katılımıyla yapılacak Bölgesel Zirvenin ve diğer bölgesel girişimlerin önemine vurgu yapıldı.
Tarihsel dostluk ve kardeşlik bağlarının bulunduğu Pakistan'la ilişkilerin 2009 yılında akdedilen Ortak Siyasi Deklarasyonla tesis edilen yoğunlaştırılmış işbirliği temelinde gelişmeye devam edeceği vurgulandı. Bu ülkenin terörle mücadelesinde dayanışma içinde olunacağı kaydedilerek, Üçlü Zirve süreci ve Demokratik Pakistan'ın Dostları girişimi dahil diplomatik alandaki faaliyetlerin de sürdürüleceği ifade edildi. Güney Asya bölgesinin küresel düzenin evrimi bakımından kilit bir konumda olduğu tespiti yapılarak, gelecek dönemde Güney Asya bölgesinde olumlu bir düzen kurulmasına katkıda bulunacak şekilde gayret sarf edileceğine dikkat çekildi.
Asya-Pasifik bölgesinin küresel ölçekte yeni bir güç odağı haline gelmeye başladığına değinilen konferansta, Türkiye'nin dış politika vizyonunda Asya'nın behemehal önemli bir yeri olması gerektiği, Türkiye'nin bölgeyle ilişkilerini bir yandan ikili planda, diğer yandan bölgesel işbirliği girişimleriyle ortaklıklar kurmak suretiyle geliştirebileceği düşüncesi ve Türkiye'nin Asya'yla işbirliğini sektörel bazda geliştirmesinin önemli açılımlar sağlayacağına inanıldığı hususları ön plana çıkarıldı. Konferansta Afrika kıtası ve özellikle SAGA'yla ortaklık anlayışını esas alan sürdürülebilir bir işbirliğinin amaç edinilerek, siyasal, ekonomik, ticari ve kültürel ilişkilerin daha da ilerletilmesi gerektiği bir kez daha teyit olundu.
Türkiye'nin izlediği açılım politikası uyarınca, Latin Amerika ve Karayipler bölgesindeki diplomatik ve ticari temsil ağının geliştirilmesinin, üst düzey siyasi ve parlamenter temasların artırılmasının, ticari ve ekonomik ilişkilerimizin geliştirilmesi amacıyla ticaret heyetleri oluşturulmasının ve bölgede Türkiye'nin etkin şekilde tanıtımının önem taşıdığı teyit edildi. Enerji politikası çerçevesinde, enerji kaynaklarının çeşitlendirilerek mümkün ölçüde düşük maliyetle, çevreye zarar vermeden enerji arz güvenliğinin tesis edilmesinin, ayrıca Türkiye'nin üretici ve tüketici ülkeler arasındaki transit rolünün güçlendirilmesinin sağlamasının önemine işaret edildi ve bu amaçlara ulaşılmasını teminen gelecek dönemde izlenecek yöntemler ele alındı.
Küresel ekonomik ve mali kriz konusu da konferansta tartışıldı. Bu bağlamda, mali krizin küresel boyutunun, aynı zamanda uluslararası ekonomik ve mali sistemin yeniden yapılandırılması için adeta bir katalizör işlevi gördüğüne ve bu sayede gelecek döneme ilişkin birçok yeni ve köklü adımlar atılmasının yolunun da açıldığına işaret edildi. Türkiye'nin de içinde yer aldığı G-20'nin profilinin yükselmesinin, bu oluşumun görev alanıyla ilgili konularda küresel boyutta yeni sorumlulukları beraberinde getirdiğine değinildi. Dışişleri Bakanlığının, içinde bulunulan yüzyılın koşullarına uygun bir yapıya kavuşturulması ihtiyacı doğrultusunda yeniden yapılandırılmasına yönelik çalışmalar da ele alındı. Bu bağlamda, Dışişleri Akademisi kurulmasını içeren bir örgütlenme modelinin geliştirilmesinin, dış politikada rol oynayan diğer kurum ve kuruluşlarla etkin işbirliği ve koordinasyonun sürdürülmesinin sağlanmasının önemi üzerinde duruldu.
İlgili haberi okumak için tıklayınız
'Ortak bir yöntem geliştirmeye gayret ettik'