Abdülhamid'in torunu: Dedelerimin hiçbiri hazineyi boşaltmadı

Sultan Abdülhamid'n torunu Ayşe Adile Osmanoğlu, 'Biz bir cumhuriyetiz. Erdoğan bir cumhurbaşkanı. Dedelerim de o sarayları devletin parasıyla devletin kasasından yapmadı, kendi paralarıyla yaptı. Borç bile alsa ödemeyi kendi kasasından yaptı. Ve dedelerimden hiçbiri devlet hazinesini boşaltmadı' dedi.

cumhuriyet.com.tr



Zaman'ın haberine göre, “Ben de bir cumhuriyet çocuğuyum.” diyen Adile Osmanoğlu, “Osmanoğlu ailesinin her ferdi için Cumhuriyet'le birlikte aynı devlet, başka bir rejimle devam etmiştir. Osmanoğlu ailesi devletine çok bağlı olduğu için devletin devamına büyük saygı duyar. 29 Ekim devletin devamının simgesidir aynı zamanda.” Ve ekledi: “Ama Cumhuriyet Bayramı'nda bile yaşanan kamplaşma Türkiye'nin hâlâ kendi içinde birliğini sağlayamadığını gösteriyor.” şeklinde konuştu.

'Siyasi rakibini aşagılamayı anlamıyorum, Bu bir terbiye meselesi'

Demek ki her vicdan sahibi gibi Adile Hanım'ı da rahatsız ediyordu kutuplaşma. Aile tecrübelerini aktarması için “Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde de vardı ama bu kamplaşma.” diyecek oldum. Yine ne dediğini bilen bir insanın güveniyle, “Cumhuriyet'in ilk yıllarında bu yarılma, kamplaşma anlaşılabilir. Çünkü bir korku da var. Osmanoğlu ailesi sürgündeyken Cumhuriyet, ailenin bulunduğu her yere konsolosluk açmış...Takip edebilmek için... Nis'te, Paris'te.. Ama aradan yüz sene geçmiş. Hâlâ devam etmesi çok tehlikeli.” sözleriyle aktardı endişesini.

“Sizce kamplaşmanın birliği sağlayamama nedeni ne?” diye soruyorum. Komplolara, üst akıllara filan hiç tenezzül etmiyor. “Demokrasi eksikliği.” Diyor: “Demokrasi öncelikle insanların istedikleri gibi konuşma hakkına, fikirlerini açıklama hakkına sahip olması demek. Demokrasi buradan başlar. Farklı fikirlere saygı... Dinî inançlar, mezhepler farklı fikirler üzerinden çatışma ortamı var. Rakibini aşağılamak nedir, ben bunu anlamıyorum. Bu bir terbiye meselesi...”

Evet, terbiye. Öncelikle belki de demokratik terbiye... “Ama çözümü zor toplumsal ve siyasal sorunlar da yok mu?” “Olmaz olur mu!” diye söze giriyor Adile Hanım: “Mesela Kürt meselesi var... Bir parti barajı geçti mi, geçti. Siz bunu nasıl yok sayarsınız? Türkiye Osmanlı döneminde bir mozaikti, şimdi de bir mozaik. Bazı insanlar gitti ama mozaik değişmedi, bozulmadı. Bakın şimdi madem milliyetçiyiz, Kürtler, Çerkezler, başkaları... Hepsi bu milletin içinde değil mi? Neden bu ayrımcılık? Barajı geçmiş bir partinin muhatap alınmaması beni korkuttu. Türk milliyetçisi parti Kürt sorununun çözümü için masada olmalı...”

'Demek ki o kadar çok defoları var ki uzlaşma istenmiyor'

Vizyon farkı. Düşünün ki Osmanlı hanedanının günümüzdeki temsilcilerinden bir sanatçı, bir aydın, lafı hiç eğip bükmeden “Herkes Kürt sorununun çözümü için masada olmalı.” diyor. Ama siyas tablo bu noktadan çok uzakta. Herkes kendi kampını sıklaştırmak için çeliğe su veriyor. Hem de neye mal olabileceğini bilerek. Güncel siyasete getiriyorum konuyu... “Pazar günü bir seçim var. Bir seçmen olarak siyasi tabloyu nasıl görüyorsunuz?” diye soruyorum. Pek iyimser değil: “Birçok insan bu kamplaşmayı aşmak için bir koalisyon kurulması gerektiğine ve artık bu seçimden sonra kurulacağına inanıyor. Ama ben inanmıyorum. Çünkü bir araya gelebileceklerine ihtimal vermiyorum. Engel olunacaktır.” Kim diye sormama fırsat vermiyor. “Biliyorsunuz.” Diyor: “Türkiye'nin gündeminde birçok tartışma ve birçok iddia var ve toplum bazı şeylerin cevabını istiyor. Ben de istiyorum.” “Peki o cevapları alabilecek miyiz?” “Hayır.” diyor Adile Hanım: “Hatta sanıyorum yapılan bu operasyonlar başka yerlere yönelerek devam edecek. Oysa devletini seven insanlar mutlaka bir yolunu bulmalı. Ama demek ki defoları o kadar çok ve büyük ki bulamıyorlar.”

Abdülhamid kan dökülmesin diye tahtan indi

Gezi eylemlerindeki tutumunu hatırlatıyorum. Malum ismi ‘Çapulcu prenses'e bile çıkmıştı. Gülüyor Adile Hanım ve tane tane anlatıyor: “Ben II. Mahmud'un torununun torunuyum. II. Mahmud, toplumun değişimini gördü, reformlar yaptı. Bu kadar protesto varsa bir sorun var demektir. Toplumu tehdit etmeden uzlaştırmak gerekir. Protesto kadar normal bir şey olur mu? Unutmayın, Sultan Abdülhamid Han bile kan dökülmemesi için tahttan indi. Bunu söylerken demiyorum ki liderlere bırakın gidin ama sorunu çözün.”

Konu Sultan II. Abdülhamid olunca konuşacak çok şey var Adile Osmanoğlu ile. Abdülhamid üzerinden Türk dış politikasında Neo-Osmanlıcı çizgiyi sormamak olmaz. “Evet.” Diyor: “Neo Osmanlı politikalarla Osmanlı'yı sahipleniyor görünen insanlar var. Bir Osmanlı konsepti kurdular ve mesela biz o kriterlere uymuyoruz. Bizi bile Osmanlı saymıyorlar...”

'Osmanlı sarayı mütevazıdır, sadece kabul salonunda gösteriş vardır'

Malum iktidar çevrelerinde sık sık Erdoğan'a 3. Abdülhamid yakıştırması yapılıyor. Bir hanedan üyesinden duyacağınız belki en şaşırtıcı cevabı veriyor: “Abdülhamid Han bir sultan... Sultan Abdülhamid. Biz bir Cumhuriyet'iz. Erdoğan bir cumhurbaşkanı. Bir Osmanlı sultanı ile cumhurbaşkanı nasıl kıyaslanır?” Konuşmamız sırasında zaman zaman “Yerin kulağı var!” deme ihtiyacı duysa da iş dedelerine gelince sözünü esirgemiyor: “Avrupa'daki saraylara oranla çok mütevazıdır bizim saraylarımız. Bizim saraylarımızın sadece kabul salonları geniştir. Onun dışındaki alanlarda gösteriş filan yoktur. Zaten benim dedelerim de o sarayları devletin parasıyla, devletin kasasından yapmadı, kendi paralarıyla yaptı. Borç bile alsa ödemeyi kendi kasasından yaptı. Ve dedelerimden hiçbiri devlet hazinesini boşaltmadı.