Abdülcanbaz ile geleceğe bakış
Digilogue yeni projesinde Abdülcanbaz’ı 49 yıllık uykusundan uyandırıyor ve Turhan Selçuk’un yaratıcı dehasından hareketle günümüze ve geleceğe bakıyor
Emrah KolukısaZorlu Holding ve Zorlu PSM işbirliğiyle hayata geçirilen Digilogue platfomu öncelikle teknolojinin hayatımıza neler kattığı ve sanat formuna nasıl dönüşebileceği gibi sorularla yola çıktı bundan birkaç yıl önce. Zorlu PSM’nin giriş katındaki sergi alanında bu konuyu irdeleyen sunum ve sergilerle izleyiciye ulaşan Digilogue’un yeni projesiyse hem gazetemiz, hem de Türkiye açısından son derece önemli bir yaratıcıdan ilham alıyor: Turhan Selçuk. Selçuk’un efsanevi çizgi karakteri Abdülcanbaz’ın özellikle uzayda geçen maceralarından etkilenen Digilogue platformunun direktörü Lalin Akalan ve illüstratör Onur Şentürk geleceğe dair ilginç tasarım ve önermelerde bulunan dört animasyon filme imza attılar. Biz de merakımıza yenik düştük ve Lalin Akalan ile konunun derinliklerine daldık.
*”Abdülcanbaz ile Geleceği tasarlamak”… Bu başlık bile insanı heyecanlandırıyor. Biraz anlatır mısınız?
Üç yıl kadar önce Digilogue’un zirvelerini düzenlediğimiz sıralarda -ki o zaman Future Tellers (Gelecek Anlatıcıları) zirvesi vardı- şöyle bir karar almıştık: Felsefi düşünceyi bu yaptığımız teknolojik irdelemenin ortasına oturtacağız. Çünkü sonunda her şey ‘Human Condition’ (İnsanlık Hali) denen şeye geri dönüyor ve o yüzden de insanı tüm bunların ortasına koymak gerekiyor diye düşündük. İnsanı ortasına koyduğumuz zirvede de bizim temamız bilim-kurguydu. Sonraki zirvede de yapay zeka konusuna eğildik ve oradan da açık kaynaklı yazılımlar, bilginin nasıl açık kaynakla paylaşılacağı, verim derken robot haklarına ve kanuni, yani daha sektörel konulara da girmiştik. Bunlarla işte üç yıl önce uğraşırken bir arkadaşımın evinde ben tesadüfen Abdülcanbaz’a denk geldim, o güne dek bilmiyordum, okumamıştım. “Volga Volga 2101” albümü vardı, onun içinde “Uzay Kıyıları” macerası vardı ve ben ilk önce kapağına hayran oldum, atom parçacığı vardı ve o atom parçacığını da insanlar çekiyorlardı… Hikaye de kauçuk robotlar yaratan bir profesörün onlardan üstün insan yaratma çabasını anlatıyordu ve bir noktada Abdülcanbaz o robotlardan oluşturduğu bir mecliste kürsüye çıkıp robot haklarından bahsediyordu. Tabii bir inanamdık çünkü tam da zirvede konuştuğumuz şeylerdi bunlar. Yani geçmiş hep zaten geleceği konuşmuş, orada bir tekerrür var ama Türkiye’de bir çizer meseleye nasıl bu kadar farklı bir şekilde bakmış, bu bizi müthiş etkiledi. O zamandan beri de acaba bir çizgiroman karakteri üzerinden biz bu irdelemeleri Digilogue’da yapabilir miyiz diye düşünüyorduk açıkçası.
*Bundan anladığım ikinci bir kırılma noktasının yaşandığı, değil mi?
Evet, bunu düşünüyorduk ama yapamamıştık, doğru an denk gelmemişti belki de. Bu sene de ‘Geleceği Tasarlamak’ konsepti altında çalışırken yine şans eseri Abdülcanbaz’ı animasyon filme dönüştürmek üzere çalışan bir illüstratöre, animasyon sanatçısına denk geldik. O da Onur Şentürk… Onu görünce ekibimizin bir parçası olması gerektiğini düşündük ve her şey rayına oturmuş oldu.
Soldan sağa: Onur Şentürk, Faika Ergüder, Lalin Akalan
*Şunu sorayım öyleyse; Turhan Selçuk nasıl bir vizyoner size göre?
Hem çok vizyoner hem de kendisi de bir İstanbul beyefendisi olduğu için olsa gerek, hani Cem Yılmaz diyor ya “Uzaylı da olsa, o da bir insan”, böyle bir bakış açısını da işine katan bir vizyoner. Bizim esinlendiğimiz Abdülcanbaz hikayeleri çok bilim-kurgu üzerinden gidiyor ama onun dışında acayip bir dünyası var. Dönemin sosyo-politik olayalarına çok güzel gönderme yapıyor, bilim-ilim ve dinin nerede durduğuna da çok güzel gönderme yapıyor… Bence en önemli özelliği bir toplumu bir karakter içerisine, bünyesine koyması ve onun bakış açısıyla bakabilmesi. Hem çok ileri bakıyor ama hem de kendi toplumsal dinamiklerinin içerisinden de bakabiliyor. Acayip global bir bakışı var ama kendi topraklarının insanının da bu durumlara bakışını gösteriyor.
*Projenin kendisinden söz edecek olursak, sonuçta ortaya çıkan ne oldu?
Hızlı gelişen bir proje oldu ve dört tane film çıktı ortaya. Bunların ilki “Abdülcanbaz ile Geleceği Tasarlamak” ana filmimiz. Diğer üç filmde de şöyle yaptık; yepyeni bir hikaye yazamayacağımız biliyorduk, çünkü zaten Turhan Selçuk’un yazdıklarına duyduğumuz derin bir saygı vardı, ama kısa süreli filmlerde onun tüm çizdiklerini de bire bir gösteremeyecektik, o yüzden onun serilerinden yola çıkıp gerçek bir yerden nereye çıkabiliriz diye düşünerek hareket ettik. Günümüzle bir bağ kurmanın yollarını aradık. Örnek olarak bir nükleer savaş hikayesi var, sonunda iki tane despot başkanın egosu yüzünden gezegenin yok olduğu bir hikaye… Ama yetmiyor, bunlar uzayda hala birbirlerinin filolarına ateş ederek falan o egolarını çatıştırmaya devam ediyorlar. Sonunda iki kişi hayatta kalıyor ve uzayda yepyeni bir gezegen buluyorlar, oksijeni falan olan ve burada da bir elma ağacına denk geliyorlar. Bir kadın ve bir adam, aslında Adem ile Havva gibi düşünebiliriz. Orada ‘Elmayı ister misin’ diye sorunca kadın, ‘Hayır, istemem, burayı zor bulduk zaten’ diyor. Bu da bize aslında toplumsal davranışlarımız konusunda sorular sordurtan bir şey. Yani uzaya gidiyoruz ama hala cinsiyet eşitliğinde çok gerideyiz, çeşitlilik karşısında hep önyargılıyız gibi… “Olasılıklar” filmi de buradan çıktı işte.
*TEKNİK OLARAK NASIL BİR YOL İZLENDİ?
Öncelikle hikayede Abdülcanbaz’ı 2019’a attık, ve 2019’da etrafında bir sanal gerçeklik gözlüğü de vardı, hyperloop gibi hızlı ulaşım araçları da yine bu animasyonun dünyası içindeydi. Mixed-reality dediğimiz şey bu, yani iki tane gerçekliği, iki farklı zaman algısını değişik teknolojik ögelerle birleştirdik. Yani Turhan Selçuk’un tasarladığı teknolojik ögeleri de animasyonun içerisine aldık, ama bugün 2019 dediğimiz zaman teknoloji konuşsaydık nelerden bahsederdik deyip biraz daha sektörel, mecra ya da aygıt olarak da etrafımızda neleri kullanıyoruz, onları da koyduk.Oradan bir kolaj yaptık. Filme Abdülcanbaz’ın tüm haklarına sahip olan Seagull Crow&partners da katkı sağladı. Duayen reklamcı Osman Uslu’nun Abdülcanbaz'a olan hayranlığı ve Turhan Selçuk’a vermiş olduğu söze referansla Abdülcanbaz’ın çizgilerine sadık kaldık.