ABD'nin Gözü Libya Petrolünde!
cumhuriyet.com.trBalkanlar’da, Anadolu’da ve onun güneyinde yaşayan Osmanlı yurttaşlarını kışkırtıp türlü müdahaleler yapmış olan Batı, Osmanlı’nın son yıllarında buna “uygarlaştırma görevi” çekici adını takmıştı. Sonu Sevr Antlaşması oldu. Libya deneyiminin sonunda da benzer bir sahtecilik ortaya çıkabilir. Ve yalnız orada da değil...
Olayların çalkaladığı söylenen Libya üstüne dengeli bir değerlendirme için erken olabilir. Olayları küçümsemiyorsam da, televizyonlar 10-15 kişinin bir panoyu yıkışını günde birkaç kez gösterirken, ayaklanmanın ne ölçüde yaygın olduğunu şimdiden kestirmek güç. Ancak, ülkemiz ve dünya iletişim ağı yalnız Kaddafi’yi suçladıktan başka, (sertliği bir yana) ne onun geçmişteki halktan yana girişimlerine eğiliyor, ne de olayların gerisinde yuvalanan kimi uluslararası çıkarlara değiniyor.
Libya’nın petrol üretimi
Hemen can alıcı bir gerçeğe gelelim. Libya bugün günde 1 milyar 800 milyon varil nitelikli petrol ve gene yüklü ölçüde doğalgaz üretiyor. Petrol Batı kapitalizminin ve günlük yaşamının damarlarındaki kanı gibidir. Aynı ürün büyük sermayenin siyasal gücünü sürdürmede vazgeçemediği silahtır da. Vaşington yalnız Ortadoğu’da değil, her yörede, bu arada Afrika’da da, örneğin Somali ve Sao Tomé-Principe’deki yeni petrol kaynaklarının da peşine düşmüş, oralardaki iktidarlara ya boyun eğdirmiş ya da onları değiştirmiştir. Bu kaynakların çevresi de askerî üsler ağıyla örülüdür. Komşu Irak’a da petrol için ve kendine bağımlı Kürt devleti uğruna saldırmadı mı?
Bu vesileyle, Obama, bir kez daha, sanki dünyanın sahibiymiş gibi davranıyor. Britanya ve Türkiye başbakanlarının yanı sıra Ürdün kralıyla da telefon görüşmeleri yaparak, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya demokrasiyi nasıl getireceğini söylüyor. Oysa Mübarek’i 30 yıl iktidarda tutan ABD idi. Mısır, 1952 devrimini gerçekleştiren Nâsır zamanında Üçüncü Dünya’nın ve Bağlantısızlık Akımı’nın saygın önderlerindendi. Bir bölüm halk Tahrir Alanı’na çıkmadan önce, ABD sözcüleri Mısır’daki milyarlık soygunun sözünü bile etmemişlerdi.
Bugün Mısır ve Tunus’taki diktatörler yuvarlandı, ama her iki ülkedeki yerleşik seçkinlerin ayrıcalıklı durumlarını ve musluğun başındaki konumlarını bırakacaklarına ilişkin bir işaret henüz yok. Petrol sayesinde Afrika’da en yüksek gelir düzeyine ulaşmış olan ve 6 milyonluk Libya’da yaşam ortalaması 75’e yaklaşırken, 83 milyonluk nüfusun büyük çoğunluğu Nil Nehri çevresine doluşmuş olan Mısır’da sürekli olarak yiyecek ve su sıkıntısı vardır. ABD’nin Mısır’da 30 yıldır yaptığı ve yapmadığı onun bu ülkede demokrasi ve yoksullukla ilgilenmediğinin somut kanıtlarıdır. Kaddafi’nin günümüz koşullarında göz ardı edilen olumlu girişimlerinin sözünü etmek ancak başka bir yazıda olasıdır. Burada yalnız şu gerçeğe eğilelim: Petrol zengini bu ülkenin barış ve demokrasi gibi çarpıcı sözlerin bayraktarlığında ve ABD buyruğuyla (Almanya ve Fransa sözcülerinin daha şimdiden dile getirdikleri gibi) Birleşmiş Milletler ya da NATO işgali benzeri bir yolun denenmesi, olayların göründüğünden önemli ölçüde farklı olduğunu gösterebilir. Olayları başlatanların “Şeriat” yandaşları olduğu söylenebilir. New York’ta ve İstanbul’daki Kaddafi karşıtı çember sakallı ve sıkma başlı ufak toplulukların bu görünümleri bile bu tanıyı koymamızı kolaylaştırıyor. Daha önce birkaç yazımda belirttiğim gibi, Kaddafi’nin ve düzenin içteki rakibi öteden beri bu aşırı İslamcılardı. Öte yandan, “Kime niyet, kime kısmet?” diye bir anlayış da var. Biri başlatır, ama ondan yararlanan başka biri olabilir. Sırasını bekleyen, tekelci sermayenin dış siyaseti olan emperyalizmdir. Bugünkü Libya yönetiminin (eğer doğruysa) savaş uçaklarına halka ateş yolunu göstermesi ve (gene doğruysa) parayla tutulmuş yabancı askerlerin kıyıma girişmeleri emperyalizmin işini ancak kolaylaştırıyor.
ABD’nin amacı?
“İç savaşı durdurma, demokrasiyi yerleştirme ve insan haklarını genişletme” gibi emperyalizmin zaman zaman paravan olarak kullandığı, ama dış güçlerin müdahalesini gündeme getiren kavramlar ABD’nin kimi başka çevre ülkelerine de girip sınırlarını değiştirmek ve (petrolle su gibi yaşamsal) kaynaklarına el koymak gibi uzun erimli düşüncelerin adım adım hazırlığı da olabilir.
Balkanlar’da, Anadolu’da ve onun güneyinde yaşayan Osmanlı yurttaşlarını kışkırtıp türlü müdahaleler yapmış olan Batı, Osmanlı’nın son yıllarında buna “uygarlaştırma görevi” çekici adını takmıştı. Sonu Sevr Antlaşması oldu. Libya deneyiminin sonunda da benzer bir sahtecilik ortaya çıkabilir. Ve yalnız orada da değil...