AB'den bugüne kadarki en sert Türkiye raporu
Avrupa Komisyonu'nun açıkladığı Türkiye raporu bugüne kadarki en sert rapor oldu. Raporda Cumhuriyet’e karşı davanın hala sürdüğü belirtildi.
Duygu GüvençTürkiye’nin Kopenhag kriterlerinde “ciddi gerileme” kaydettiği belirtilen AB Komisyonu’nun Türkiye raporu açıklandı. Türkiye’nin dev adımlarla AB’den uzaklaştığı belirtilen raporda, Komisyon Türkiye’den gelecek yıla kadar hapisteki tüm tutuklu yargılanan gazetecileri serbest bırakmasını isterken, yeni sistem için yapılacak uyum yasalarında da güçler ayrılığının sağlanmasını istedi.
2005 yılında AB ile müzakerelere başlayarak önemli reformlara imza atan Türkiye’nin bu yılki raporunda ise Kıbrıs’ın müzakere fasıllarına koyduğu çekinceler anımsatılırken, “müzakere” kelimesinin raporda kullanılmaması dikkat çekti. AB’nin Türkiye’yi gecikmeksizin OHAL’i kaldırmaya çağırdığı raporunda Cumhurbaşkanının yetkilerini değiştiren 2017 referandumu için seçim kanununda yapılacak değişikliklerin Türkiye’de “güçler ayrılığını” yeniden tesis etmek için bir fırsat olacağı belirtildi. Demokrasi başlığı altında yapılan değerlendirmede şu ifadeler yer aldı:
-Referandum ile yapılan anayasa değişikliği denge ve denetlemenin yanı sıra, yürütme ve yargı arasında güçler ayrılığına da yeterince saygı göstermiyor. Türkiye, Avrupa Konseyi (AK) üyesi ve AB’ye aday ülke olarak yeni sisteme uyum dönemini denge ve denetlemenin ve demokrasinin temel prensiplerini korumak için kullanmalıdır. Çok yakın olan referandum sonuçları düşünüldüğünde, bunları uygularken Türk yetkililer toplumda mümkün olan en geniş uzlaşıyı aramalıdır. Seçim kanunlarının reformu için devam eden tartışmalar bunun için bir fırsattır
-Venedik Komisyonu da başkanlık sisteminin, yargının bağımsızçlığının yanı sıra gücün tek elde toplanmasını önleyecek denge ve denetlemeden yoksun olduğunu bildirmiştir. Yeni sistemde Cumhurbaşkanının hesap verebilirliği seçimlerle sınırlıdır. Birçok gelişme yürütmeye karşı yargının bağımsızlığını kısıtlamıştır ve bu Avrupa standartlarına aykırıdır.
-Yüzde 10 seçim barajı ve partilerin finansmanı konusunda Avrupa standartlarına uygun olmayan seçimler ve siyasi partilerle ilgili düzenlemeler de ilerleme sağlanmadı.
Milletvekili dokunulmazlıkları yeniden sağlanmalı
-OHAL altında, KHK’larla, parlamentonun yasama gücü kötüleşmiştir. Artan siyasi bölünme ile siyasi partiler arasındaki diyalog daha da azalmıştır. Üyelerinin ifade özgürlüğünü sağlamak için Parlamenter dokunulmazlık yeniden uygulanmalı. Milletvekilliklerinin düşürülmesi, Anayasa’daki garantilerin kısıtlayıcı şekilde yorumlandığı gösteriyor ve terörle mücadeledeki eksiklikler Parlamento üyelerinin ifade özgürlüğüne doğrudan risk doğuruyor.
Yönetimde güç Cumhurbaşkanında
-KHK’larla devredilen yetkilerle cumhurbaşkanının yürütme üzerindeki etkisi arttı. Cumhurbaşkanına MİT ve rektörleri atama konusunda doğrudan yetki verildi. Kabinedeki kadın bakan sayısı 2’den 1’e düştü.
-Kayyım atamalarıyla yerel demokrasi önemli ölçcüde zayıflarken, referandumun ardından, AKP tarafından, 6 belediye başkanının istifasının istenmesi yerel demokrasideki erozyonun göstergesi.
-Ombudsman, insan hakları ihlallerinde sessiz kalmaya devam etti.
Sivil toplumun haritası değişti
-Artan baskıyla sivil toplumda ciddi gerileme oldu. Hükümet yanlısı kuruluşlara gözle görülür şekilde verilen rol ile sivil toplum örgütlerinin haritası ciddi şekilde değişti. Sistematik ve kapsayıcı şekilde sivil topluma dayanışmaya yönelik düzenlemelere öncelik verilmeli. OHAL Komisyonunun, etkili olup, kapatılan STÖ’lerin yasal statülerini yeniden sağlayıp sağlayamayacağı görülecek.
-Örgütlenme özgüarlüğü ile ilgili uygulamalar Avrupa standartlarına uygun hale getirilmeli. Ancak Türkiye’nin sivil toplumla işbirliği için kapsayıcı bir planı yok.
MİT ve asker hala denetim dışı
-15 Temmuz’un ardından hüküment sivil-asker ilişkilerinde yürütme yasal altyapıyı yeniledi ve ordu üzerindeki yürütme gücünü gözle görülür şekilde artırdı. Ordu ve MİT, hala Parlamento’da hesap vermekten uzak. KHK’larla MİT’in yasal konumu yenilendi. MİT, Cumhurbaşkanının yönetimine verildi.
-Güneydoğu’da insan hakları ihlalleri konusunda gelen şikayetlere ve güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanmasına karşın yasal ve idari soruşturmalar hala çok zayıf.
-Güvenlik ve istihbarat güçlerinin parlamentoya idari ve yasal olarak hesap vermesi yetersiz. Askeri harcamaların izlenmesi geliştirilmeli.
İşkence ve kötü muamele
-Sivillerin terörle mücadele operasyonlarında öldürüldüğü yönünde çok sayıda olay var.
-Hala evlerinden edilenlerin zararları karşılanmadı; (Diyarbakır) Sur’daki kamulaştırma hala yasal bir sorun, idari mahkemelerdeki davalar kaybedildi.
-Hala güvenlik ve kanun uygulayıcalar tarafından öldürüldüğü iddia edilen kayıplar, toplu mezarlar ve yargısız infazla öldürülenlerle ilgili kapsamlı bir yaklaşım yok. 1990’lardan kalan bir çok soruşturma yakın zamanda 20 yıllık zaman aşımına uğrayacak. Hala koruculuk sistemi uygulanıyor. Korucuların insan haklarını ihlal etmesinin yanı sıra PKK tarafından korucular da kaçırılıyor ve öldürülüyor.
Torpile karşı reform yap
-Türkiye’nin hala kapsamlı bir kamu idari reformu ve bunu siyasi olarak sahiplenen yok. İdarenin siyasileştirilmesi ve hala üst düzey bürokraside kadınların yer almaması ciddi endişe kaynağı olmaya devam ediyor.
-kadınların kamuda istihdamı 2016’de yüzde 10 iken, 2017’de yüzde 8’e düştü.
OHAL Komisyonu mercek altında
- OHAL Komisyonu, kişilerin hakkaniyetli idari uygulamalara tabi olması için etkili çözüm yolu sunmalı. Memuriyete alımda üst düzey yönetici pozisyonu için başarı odaklı, rekabetçi işe alım düzenlemesi yapılmalı.
-OHAL Komisyonu 113 bin başvurudan sadece 3 binine dönüş hakkı verdi. Yasal altyapı olsa da OHAL’de (işinden) atılanlarla ilgili deliller kanıtlanabilir değil.
Merkezi planlama var, ama denetleme yok
Merkezi hükümet kurumları arasında siyasi koordinasyon geleneksel olarak güçlü ama hükümet performansının yıllık planlanması ve denetleme hala eksik.
Siyaset ve mali planlama arasında bağlantının olmaması, stratejilerin uygulanmasını riske atıyor. Halkın politikalarda söz hakkı yok.
Yargı ve temel haklar konusunda 3 ödev
Türkiye ile ilgili en kritik başlık ise yargı ve temel haklar alanında oldu. “AB'nin kurucu değerleri, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarına saygıyı içermektedir. Yasal zeminde ve uygulama zemininde, temel haklara saygı kadar, yargı sisteminin doğru işleyişi ve yolsuzlukla etkili mücadele çok büyük öneme sahiptir” diyerek başlanan bölümde Türkiye’ye 3 temel ödev verildi:
-Yargının bağımsızlığı, hesap verebilirliği, niteliği, etkinliği ve profosyonelliğinin sağlayacak koşulların yeniden getirilmesi
-BM ve AKnin Yolsuzlukla Mücadele mevzuatının etkili şekilde uygulanması
-temel haklar ve özgürlüklerde uluslararası yükümlülerine saygı göstererek, kötü muamele ve işkence de dahil, önemli insan hakları ihlallerini soruşturmalı
AYM’ye saygıyı sağla
-Yargı bağımsızlığını sağlamak için adım atılmadı.
-HSK’nın yapısının değiştirilmesi yargı bağımsızlığına daha da zarar verdi.
- Yürütme ve yasama güçler ayrılığına tamamen saygı duyarak yargının görevini bağımsız ve tarafsız şekilde yapabilmesi için siyasi ve yasal ortam sağla ve AİHM kararlarını bağlı kalması gereken AYM’nin kararlarına alt derece mahkemelerin saygı duymasını sağla
-HSK’da yürütmenin gücünü ve etkisini azlat
-HSK’ya herhangi bir müdahalenin olmasını engelleyecek koruyucu önlemler al
-HSK’da nesnel ölçütlere dayanan yasal usulleri izlemesinin sağlayacak güçlü tedbirler alması;
-HSK’ya üye olabilmek için bazı adayların hükümetteki parti ile yakın ilişkide olduğu algısı, hükümet karşıtı çevrelerde yargınındaha da siyasallaştığı tartışmalarını ateşledi.
-Sadece HSK’nın güvenilirliğini değil aynı zamanda halkın tüm yargıya güven yeniden temin edilmeli.
-Sulh Ceza Hakmiliği hala ciddi endişe kaynağı
-Yargıda çoğulculuk gün geçtikçe azalıyor
-İddianameler genellikle iddialara dayanıyor ; güvenilir kanıtları sunmaktan uzak
-Cemevleriyle ilgili AİHM kararı hala uygulanmadı
Gazetecileri serbest bırak
Türkiye, ifade özgürlüğü konusunda hala başlangıç aşamasındadır. 160 kadar gazeteci hala hapiste. 2016’daki tavsiyeleri uygulamamıştır bu nedenle gelecek yıl Türkiye şunları yapmalıdır:
-Gazetecileri, insan hakları savunucularını, yazarları, akademisyenleri derhal serbest bırakmalı
-Terörle mkücadele ile ilgili olanlar da dahil, İfade özgürlüğü önündeki kısıtlamalardan uzak dur,
-TMK, ceza kanunu, internet kanununun yeniden gözden geçirilerek, yasamanın Avrupa standartlarıyla uyumlu olmasını sağla
-Bazı gazetecilerin geç de olsa kontrollü olarak serbest bırakılmasına karşın Cumhuriyet’e yönelik yargılama hala devam ediyor.
-Başbakan gazete yöneticilerini askeri operasyonlarını nasıl takip edeceklerine yönelik vatansever bir tavırla 15 ‘tavsiyede’ bulunmuştur. Bu da birkez daha ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü konusunda ciddi endişeleri artırmıştır.
AB sustu, Ankara konuştu
Türkiye’nin AB adaylığına başvurduğu 1997’den bu yana yayınlanan AB raporlarının ardından Ankara’daki Büyükelçi’nin bir basın toplantısı düzenleme geleneği ise “ciddi gerileme”nin olduğu bu yılki raporun ardından bozuldu. Büyükelçi, raporu kamuoyuna açıklamazken, Ankara’nın ise açıklamaları hazırdı.
Raporla eş zamanlı olarak AB Bakanı Ömer Çelik’in basın toplantısı duyuruldu.