AB Bursa'da kuruldu

Europe, Bursa Açıkhava Tiyatrosu’ndaki konserinde coşturdu.

Murat Beşer

Bursa’ya Europe geliyor dediler kalktık gittik “ne işleri var yahu orada, İstanbul’da çalmayacak mı” diye soranların şaşkın bakışları arasında. Oysa bir dönemin Rock City’si değil mi Bursa? Bir de 54 yıldır yapılan festivali var; Uluslararası Bursa Festivali.

Zaten iki yıl önce İstanbul’a geldilerdi de ne oldu? Yanlış bir yerde Lifepark’ta katılımı zayıf sönük bir konser olmuştu. Üstelik biletler 200 liranın üzerindeydi, burada iskender kebaptan ucuz, sadece 23 lira.

Yüksek oksijen seviyesinde, ıhlamur ağaçlarının arasında 3500 kapasiteli Bursa Açıkhava Tiyatrosu dolu, öğleden sonra konsercileri endişelendiren sağanak ise insafa gelmiş. Ebeveynler, yerel sakinler, şehrin önde gelenleri ve hayranlar derken, memleketin dört bir tarafından toplanmış insanlar gerçek Avrupa (Europe) Birliği’ni kurmuş.

Topluluğun son albümü “War of Kings”e adını veren şarkıyla başlayan ateşli konserin sahnesini albüm kapağındaki grafik süslüyor. Sağlam çalıyor; tabanca gibi patlıyor, makineli tüfek gibi tarıyorlar. Sound temiz, parlak. Görüntüleri -Black Sabbath ile Thin Lizzy arasında bir intiba yaratsa da- diri. Permalı Ahu Tuba saçlar kesilmiş, yerine Kartal Tibet’in Tarkan’ı gelmiş.

Solist Joey Tempest, mikrofon ayağı çevirme konusunda halen bir numara. John Norum solo gitarda virtüöz performansı sergiliyor. Seyirciye -tavuk yemleme hareketiyle- pena dağıtan sempatik basçı John Leven, hasır şapkasının ardına gizlenmiş içine kapanık klavyeci Mic Michaeli ve kinetik davulcu Ian Haugland... Bacaklarını 90 derece açarak poz verişler, arada bir saçları arkaya atışlar; hepsi tamam.

Ön sıralardan başörtülü bir teyze sahneyi ve etrafı eşit dikkatle gözlemliyor; “taşkın” gençlere bıyık altından gülümsüyor. Ama gençlerin suçu yok; onları sahneden inip aralarına dalarak, mikrofon uzatarak, arada “hadi delirelim, iyi akşamlar, nasılsınız” türünden Türkçe kelimeler sarf ederek kudurtan kişi Joey.

Hele hele o havalı havalı “Carrie”, “Rock The Night”, “Let The Good Times Rock” falan çalmalar yok mu? Çıplak bedenine önü iliklenmemiş kolsuz siyah hırkasını giyen meczup, şarkıları feryat figan söylerken kendini yerden yere atmasın da ne yapsın?

Yine aynı Joey, yüzünü sildiği havluyu seyirciye atmak yerine, önündeki monitörün yanına bırakınca, önlerdeki ergen kızların içi gidiyor.

Europe performans açısından muazzam bir topluluk, ama imaj olarak arafta. Üzerlerine japonla yapışmış “The Final Countdown” imajı varken, 2004 yılında yeniden bir araya geldiklerinde bir hit parçanın arkasında değil, müzisyen hüviyetleriyle övülmek istiyorlardı. Şimdi ikisi bir arada, dostça duruyor bu sahnede.

Bir düğünün en heyecanlı yerinde patlatılan konfetiler eşliğinde söylenen “The Final Countdown” ile mutlu sona ererken, insanlar ikiye bölünüyor. Kimileri sahne arkasında bir fotoğraf çektirebilmek için güvenlik engelinin önünde birikirken, siyah tişörtlü ve dövmeli arkadaşlar, eski Rock City Bursa günlerini yâd etmek için Hayal Kahvesi’ndeki after partinin yolunu tutuyor. (muratbeser@ muratbeser.com)