'80 yaşında da başrol oynayacağım'
'Bu ülkede 41 yıldır sanat yapıyorum. Bir sanat adamı yaşadığı ülkenin sorunlarına duyarsız kalmamalı. Sanatçı ülkenin sosyal gelişiminin öncü insanlarındandır, muhaliftir. Ben de sorumluluğum gereği hem sinema sektöründeki sorunlarla hem de ülkenin sorunlarıyla ilgileniyorum.'
cumhuriyet.com.trKadir İnanır, 41 yıllık sinema serüveninde yüzlerce filmde rol almış, hâlâ da ilk günkü heyecanıyla yoluna devam eden usta bir oyuncu. Öyle ki, bugün taklitleri bile yıldızlaşıyor. O, şu sıralar “Kuzeyden Gelen Adam” adlı kitabını tamamlamak üzere. Yakın zamanda çıkacak olan kitap, İnanır’ın 41 yıl boyunca sanat yaşamında biriktirdiği notlardan oluşuyor. Kadir İnanır’la sinemadaki 41 yılını konuştuk.
- Sinema kariyerinizde geride bıraktığınız 41 yıl, bugünden bakınca size ne ifade ediyor?
Sinemaya başladığım zaman yılda yaklaşık 365 tane film çekiliyordu. Bana da her yıl neredeyse 7 film düşüyordu. İnsanların kültür sanat adına Türkiye’de en çabuk ulaşabildikleri ve yakın buldukları sanat dalı sinemaydı. Bir senaryo, film insanların dertlerini, sıkıntılarını, sevdalarını açığa çıkarmadığı, olumsuzlukları eleştirmediği sürece benim için önemli değildir. Türkiye haritasını gözümün önüne getirdiğimde Türkiye’nin hemen hemen her köşesinde bir film çekmiş olduğumu görüyorum. Oralarda ülkemi, insanımızı, kültürümüzü tanıdım.
- Son zamanlarda ise sinemadan çok sinema sektöründeki sorunlarla ilgileniyorsunuz…
Bu ülkede 41 yıldır sanat yapıyorum. Bir sanat adamı yaşadığı ülkenin sorunlarına duyarsız kalmamalı. Sanatçı ülkenin sosyal gelişiminin öncü insanlarındandır, muhaliftir. Ben de sorumluluğum gereği hem sinema sektöründeki sorunlarla hem de ülkenin sorunlarıyla ilgileniyorum.
- En son 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin Onur Ödülleri’nden birini aldınız. O gün de mekânda Emek Sineması’nın kapanmaması için protesto gösterisi yapıldı. Siz de pek çok filminizin galasını Emek Sineması’nda yapan bir sanatçı olarak Emek’in akıbeti ile ilgili neler söylemek istersiniz?
İstanbul bir kültür başkenti ise böylesine güzel, tarihi bir sinemanın yok oluşu bir facia olur. Ben sinemayı yıkmaya cesaret edebileceklerini düşünmüyorum ve Ertuğrul Günay’ın bu yıkımın altına imza atacağını sanmıyorum.
- “Selvi Boylum Al Yazmalım” filmi de festival projesi olarak restore edildi ve 32 yıl aradan sonra yeniden sinema salonlarında izleyiciyle buluşacak. Şimdi bu filmden bahsetmişken Türkan Şoray’dan söz etmeden geçemeyiz değil mi? Şoray’ın sinemanızdaki yeri nedir?
Filmlerimizin gelişen teknolojiyle ölümsüzleşmesi çok önemli. Türkan Şoray’la da 10 yılda 9 tane film çektik. Bunlar halkın gönlünde güzel bir yer edindi. Bizi de birbirimize çok yakıştırdılar. Benim Türkan Şoray için yapamayacağım şey yoktur. Yaşam biçimi sinema olan, çok sevdiğim bir dostumdur. Bence aramızdaki dostluk da filmlerimize başarı olarak yansıdı.
- Filmlerinizin çoğunda aşina olduğumuz bir “Kadir İnanır” imgesi var. Sinemanızda bundan böyle uç karakterlere yer olacak mı?
Bulutların üstünde, masal dünyalarında gezen bir rol oynayacağımı sanmıyorum. Canlandırdığım karakterlerin, toplumda, kalabalıklarla yaşıyor olması lazım. İleride de 80 yaşındaki bir adamın da başrolde oynayacağını göstermek istiyorum. Bir de film çekmeyi planlıyorum.
- Nedir bu film projesi?
Osman Şahin’in “Bozkır” adlı hikâyesini çekmek istiyorum, ama benimle birlikte çalışan insanların emeğini sömürerek var olmayı reddettiğim için elimde birçok proje olsa da finans sorunu yaşıyorum.
- Son dönemlerde Türk sinemasının canlandığını düşünmüyor musunuz?
Evet, ama zarar ediyorlar. Kâr edilen filmler üç beş tane ticari-komedi filminden ibaret. Yapılan işler parlak olsa da gerçek sinema yapmaya çalışan arkadaşların filmleri kazanmıyor. Bir de toplumun kendisini anlatan önemli hikâyelere halkın duyarsızlığı söz konusu. Mesela rol aldığım “Son Cellat” filmi, 12 Eylül’de paramparça olmuş ailelerin dramını anlatıyordu, yeterince ilgi görmedi. Kendi başına gelen belalara bile duyarsız kalan bir halk yaratıldı bu ülkede. Bu yüzden film yapacak insanlar da kara kara düşünüyorlar.