74 yıl sonra adını öğrendi

Filmin yönetmeni Nezahat Gündoğan, ‘Hay Way Zaman’ın geçmişiyle yüzleşenlerin, acılarına rağmen sarsıntılarını paylaşmak isteyenlerin filmi, geçmişin yükünden kurtulmak isteyenlerin filmi olduğunu söylüyor.

Ayşegül Özbek / Cumhuriyet

Henüz beş yaşındayken ailesi ve köklerinden koparılan Emoş Gülver, 74 yıl sonra bir yolculuğa çıkıyor. Hem belleğinde hem de gerçek yaşamda köyüne doğru bir yolculuğa... 74 yıl önce ailesi öldürülmüş. Yaralı abisiyle ölülerin arasından köylerine ulaşmaya çalışırken yolda ağabeyini de kaybediyor. Aradan bunca zaman geçmesine rağmen zihninde hâlâ abisinin kan kokusu. Yıl 1938, yer Dersim...

Yönetmen Nezahat Gündoğan ve yapımcı Kazım Gündoğan’ın “İki Tutam Saç-Dersim’in Kayıp Kızları” belgesel filminden sonra buldukları yüzlerce kayıp kızdan biri Emoş Gülver. 50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Ulusal Belgesel Film dalında jüri özel ödülü alan “Hay Way Zaman”da, ailesinden koparılmadan önceki ismi Elif olan Emoş’un hayatı anlatılıyor. Film, 1938 Dersim katliamında sadece ailesinden değil, dilinden, inancından, tarihinden, kültüründen koparılan bir kız çocuğunun hikâyesi aynı zamanda.

Annesinin bu yolculuğunda ona eşlik eden Emoş’un kızı Serpil ise “ben kimim” ve “annem neden bunları yaşadı” sorularına yanıt arıyor. Katliamda görev yapmış, bugün yaşları 95’in üzerinde olan askerlerin yaşadıkları, gördükleri ve bugün hissettiklerinin de yer aldığı filmde, Emoş’un amcaoğlu Kamer’le yıllar sonra ilk kez buluşmalarına da tanık oluyoruz.

Filmin önceki gün Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleşen galasında Emoş Gülver bir ev sahibi heyecanı yaşıyor. Elini sıkan, çoğunu ilk kez gördüğü izleyicilere duygularını şöyle anlatıyor: “Ayağınıza sağlık, gördünüz işte ne hayat yaşamışım. Şimdi çocuklarım, torunlarımla mutluyum.”

Gecenin sunuculuğunu yapan yazar Sema Kaygusuz ise şöyle diyor: “38 Dersim Katliamı kuşaklar boyu toplumdan saklandı. Kız çocukları başka ailelere evlatlık verildi, çok yakınımızda usul usul yaşlandılar. Bunu yapan devletin otobiyografisini de izliyoruz bir anlamda bu filmde. Yüzleşince daha çok insan olacağız.”

Yapımcı Kazım Gündoğan ise Dersim meselesinin son 5 yıldır daha yoğun biçimde konuşulur, tartışılır olduğunu hatırlatarak tarihin karanlığında kanamakta olan bir yarayken gün yüzüne çıktığını söylüyor: “Bu yarayı artık insanların ortak aklı ve vicdanı görür hale geldi. Bu önemli bir aşama ama asıl iş şimdi başlıyor. Dersim yarası sadece kişilerin yarası değil. Elbette ki kişiler çok büyük zarar gördü ama bu aynı zamanda toplumsal bir yara. Ben de bir Dersimli olarak aynı zamanda kişisel tarihim olan bu meseleyi hep toplumsal tarihimizin bir parçası olarak ele aldım. Dersim meselesinin güncel siyasetin malzemesi yapılmadan, yeniden meclise taşınması lazım. Devlet, özeleştiri vererek, belki yeni bir Dersim kanunu çıkararak bu yaraların sarılmasını sağlamalıdır.”

Kazım Gündoğan herkesin “isyan” olarak bildiği Dersim olayının, dönemin tanıklarıyla yaptıkları yüzlerce röportajın sonunda başka bir şey olduğunu anladıklarını dile getiriyor: “ ‘Biz isyan etmedik, bu devlet bizi kırdı...’ diyorlardı. Devlet belgelerinden araştırdığımızda, resmi tarih tezinin dışında okumaya başladığımızda, aslında o belgelerde bile bir isyan olmadığı, planlı bir katliam olduğu görülebilir.”

Nezahat Gündoğan da filmde Serpil Temtek’in “geçmişi kilitlemek” sözüne göndermede bulunuyor: “Kimi zaman insanlar, toplumlar hatta siyasi erk geçmişi kilitler. Siyasi erk bilinçli olarak kilitliyor. Kişiler ise yaşanmış büyük acıların, travmaların üstesinden gelebilmek için geçmişi kilitler. Aslında bir yanıyla geçmişi kilitlemek politik bir meseledir. Ne kadar yok sayarsak sayalım geçmişin yükü her zaman yakamızda oluyor ve bugünü, geleceği de belirliyor. ‘Hay way zaman’ geçmişiyle yüzleşenlerin, acılarına rağmen sarsıntılarını paylaşmak isteyenlerin filmi. Geçmişin yükünden kurtulmak isteyenlerin filmi.”