67 yıl önce kapatılan Köy Enstitüsü mezunu Huriye Saraç’ın hikâyesi
Özgür, bağımsız ve laik Cumhuriyeti geliştirecek yurttaş yetiştirme projesi olan Köy Enstitülerinin son mezunlarından biri; öğretmen Huriye Saraç'ın hikayesini sizlerle paylaştık.
Çağatan AkyolCumhuriyet dönemi aydınlanma hareketinin temel taşlarından biri olan Köy Enstitüleri, 67 yıl önce bugün, 27 Ocak 1954’te kapatıldı. Özgür, bağımsız ve laik Cumhuriyeti geliştirecek yurttaş yetiştirme projesi olan Köy Enstitülerinin son mezunlarından biri; öğretmen Huriye Saraç (88), aydınlanma yolcuğunu anlattı.
GÖZLERİ DOLUYOR
Saraç, 1933 yılında Afyonkarahisar’ın Emirdağ ilçesinde 7 kardeşten üçüncüsü olarak dünyaya geldi. Eskişehir’deki Çifteler Köy Enstitüleri’nde eğitim gördü, mezun olduktan sonra köyünün ilk kadın öğretmeni oldu. Bugün Köy Enstitülerinden bahsederken gözleri doluyor, sesi titriyor ve o günleri anlatırken heyecanlanıyor. Saraç’ın kendi yaşamını anlattığı 4 ciltlik Öğretmen Benisa isimli kitabı da bulunuyor. Manisa’nın Salihli ilçesinde yaşamını sürdüren Saraç, pandemi nedeniyle evden çıkmadığını belirterek yazdığı kitabı, okullarda ve kütüphanelerde öğrencilere imzalamayı ve onlarla söyleşmeyi özlediğini söylüyor.
- Köy Enstitülü olma serüveniniz nasıl başladı?
Babam Ahmet Hayri Saraç, 1930’da Edirne’de askerliğini yaparken bir yandan da okuma yazma öğrenmektedir. Bir gün yine harfleri öğrenmeye çalışırken Atatürk gelir, babamın omzuna dokunur ve babam heyecanla ayağa kalkar. Atatürk, babama “Nerelisin yağız delikanlı” diye sorar. Babam “Afyonluyum paşam” diye yanıt verir. Evli olup olmadığını soran Atatürk’e, evli ve bir erkek çocuğu olduğunu söyler. “Kızın olursa okutacak mısın” sorusuna babam, “Evet, söz veriyorum” diyerek yanıt vermiş ve askerden dönünce ben doğmuşum. Adımı “Cumhuriyet” koymak istemiş fakat köyde telaffuzu zor olacağı için nüfus memuru, Cumhuriyet kelimesinin içindeki “Huriye” ismini koymasını teklif etmiş. Teklifi kabul eden babam, askerde Atatürk’e söz verdiği gibi beni okula gönderdi. Köy Enstitülü olma hikâyem böyle başladı. Atatürk’ün öldüğünü duyunca babamla birlikte çok ağlamıştık...
KENDİMİZ DİKTİK
- Köy Enstitülerinin önemi neydi ve sizin için ne anlam ifade ediyordu?
Bütün köylerdeki çocukların alınarak yetiştirildiği bir okuldu. Önemli olan okumayı, yazmayı öğretmeye köylerden başlatmaktı. Köylerin kalkınması için önemli bir adımdı. Sadece okumadan ve yazmadan da ibaret değildi işimiz. Erkeklerin inşaat dersleri, bizim de dikiş dersimiz vardı. Okuldaki dikiş makinesiyle dikiş yapmayı öğreniyorduk. Yataklarımızı, yorganlarımızı, çarşaflarımızı hep kendimiz diktik. Ziraat dersimiz vardı. Tarlaları sürerdik. Koyunların, ineklerin bakımını yapıyorduk. Kısacası her işimizi kendimiz yapıyorduk. Köy Enstitülerinde her işi kendimiz yapmayı öğrenmiştik. Köy Enstitüleri öğrencileri olarak hepimiz çok çocuklu bir aile gibiydik. Biz de mezun olduktan sonra köylere eğitim vermeye gönderildik.
TARLA SÜRDÜM
- Köy Enstitüleri’nin öğretmenliğinize nasıl katkısı oldu?
Köy Enstitülerinden mezun olduğumuzda teknik olarak her şeyi biliyorduk. Dikiş biliyorduk, tarla sürüyorduk, inek sağıyorduk... Bunların hiçbirini rastgele öğrenmedik. Öğretmen olunca gittiğim köyde, köylüyle beraber tarla da sürdüm, doğum yaptıracak hemşire yoktu, ebelik de yaptım. Türkiye’de öğretmen olarak bir süre çalıştıktan sonra oğlumu da alıp yurtdışına, Belçika’ya gitmeye karar verdim. Temizlik işçisi olarak çalıştım ilk başlarda. Ardından Hollanda’ya geçerek orada Türk öğrencilere, öğretmenlik yaptım. Köy Enstitülerinden öğrendiğim her şey bana her yerde yetti ve yardımcı oldu.
‘TOPRAK AĞALARI YÜZÜNDEN KAPATILDI’
- Siz Köy Enstitülerinin son mezunlarından birisiniz. Sizce Köy Enstitüleri neden kapatıldı?
Köy Enstitülerinin çevresinde toprakları bulunan ağalar, enstitülerin olduğu alandan da kendilerine toprak armağan ettiler. Türkiye’nin kalkınmasının temeli topraktır. Bize de enstitülerde toprak işlemeyi öğrettiler. Toprak ağaları da Köy Enstitülerinin bulundukları yerlere gözlerini dikince enstitüler kapatılmak zorunda kalındı.